Merhaba diğer evim, bir diğer evim, dünya evim!

Hindistan’dan döndüğümde, ben dahil hepimiz, “çok dayanamaz 3-5 aya tekrar gider bu müge” diyorduk ama hayat öyle değil tabi… Nereye gidiyorsun acaba! Kurlardan sebep bilet fiyatları bile ikiye katlamış ki, bu benim için gidememekte oldukça yeterli bir neden. :) Neyse üstünden yıllar geçti, rota farklı ama Asya Asya’dır bana diyerek, ilk durak Tayland’a atabildim kendimi. Zaten bir eğitim hedefim de vardı, boşuna burası değildi yani.

Hindistan’a gittiğimde ilk defa bir Asya ülkesine gittiğim için, her şey çok ama çok farklı gelmişti bana. İlk birkaç gün bir şeyler çekip yazıp paylaşmaya çalışmıştım ama hem farklı çok şey vardı hem de asla gözümle gördüğüm, kalbimle hissettiğim gibi olmuyordu aktarmaya çalıştıklarım. Ben de pek bir şey paylaşmadan oralardan alabildiğim her şeyi kendi içime akıtmayı tercih etmiştim. Bu sefer hemen pes etmemek niyetindeyim zira üstümde çok baskı var. Gidemeyen bizlere bir ses bir soluk ol, gitmek isteyenlerimize de yol göster diyorlar. Peki; elden geldikçe, bilmiş bilmiş bilirkişi gibi değil, ancak benim yaşadıklarım, bilebildiklerim, görebildiklerim kadar dedim.

Haberin Devamı

Öncelikle vizeyle uğraşmayı hiç istemiyordum, üzerimde uğraştığım başka başka devlet işlerim vardı o sıra. Bangkok bileti aldım, o sıralar 90 gün vizesiz kalınıyordu ve fakat nedendir bilmem, ben bileti aldıktan sonra, 2015in bir ayında, Tayland Türkiye için değişiklik yapıp vizesiz bordo pasaportun kalış süresini 28 güne indirmiş. Bir niyet ettim; aman alayım iki aylık turist vizesini buradan, belki oralarda daha uzun kalmak isterim belli mi olur diye, ama İstanbul Tayland Konsolosluğu’na saldırdılar, o sırada vize işlemleri durduruldu. Kısmet dedim, alamadan devam. Bu tip vize prosedürleri çok sık değişiyor, ben Tayland’dayken bile iki kere değişti, günceli hep ama hep teyit etmek gerek bana sorarsanız, rota çıkarıp bir şeylere heveslenmeden önce.

Ee vizem yok, dönüş biletim zaten yok, sadece Bangkok’ta üç günlük hostel rezervasyonum var, bir de masaj okuluyla eğitimlerine katılacağıma dair yaptığım bir yazışma ama kim takar tabi. Kuala Lumpur üzerinden, Malaysia Airlines ile uçacağım. Gel gelelim Check-in’i bile geçemedim, İstanbul Atatürk havalimanında takıldım daha düşünün. Dönüş biletiniz olmadan işleminizi yapamıyorum dedi. Dedim; dur, daha bu aşamaya var, pasaportu verdiğimizde ülkeye girerken soracaklardı onu :) Yok, dedi; ülkeye girerken sorun olursa dönüş biletinizi biz karşılamak zorunda kalıyoruz; o yüzden vizesiz ülkelere her uçuşta pasaportları biz de buradan kontrol ediyoruz. Neyse, diğer aşamada olabileceğini bildiğimden hazırlıklıydım. Asya’da ucuz uçuşlar düzenlediğini bildiğim Airasia’dan bir yakın uçuş aldım; Bangkok-Kualalumpur. Sorun çözüldü, Tayland’dan ayrılacağımı görmek onlara yetiyordu. Bilet 40 dolar gibi bir şeydi bu arada. Ve geldim.

Haberin Devamı

11 saat Malezya, 3 saat bekleme ve kısa bir uçuşla. Uçakta o kadar çok şey veriyorlar ki yemek için ve ben geçtiğimiz aylardaki karışık süreçlerimden, üstüne de bu uzun uçuştan o kadar yoruluştum ki, sonraki iki günü hostelde sadece su içerek ve uyuyarak geçirdim. Hatta verdikleri çok ama benim yiyebildiğim az olduğu için yiyemediklerimi çantama attım ve güncelerce yedim diyebilirim. Ama doyurucu yemek servisleri, ilgili hizmetleri ve ucuz bilet politikalarına rağmen kaza oranları yüksek olduğu için bu havayolu hakkında pek iyi konuşulmuyormuş.

Bangkok’a indiniz, burada hem taksiler hem tuktuklar var. Tuktuklarla hem pazarlık gerekiyor hem de o egsozu solumaya benim bünyem izin vermiyor artık. Taksilerin taksimetresi var ve Türkiye’deki gibi biniyorsun açıyorlar, ne yazıyorsa veriyorsun. Her yerde hemen turist kafasına bürünüp, lan bizi ayakta götürüyorlar mı bunlar diye triplere girmeye hiç gerek yok bence. Pembe, yeşil değişik renkteki taksilerle uygun, klimalı, sakin bir biçimde havaalanından ilk ulaşım işinizi halledebilirsiniz.

Haberin Devamı

Bangkok benim için yoğun bir eğitim öncesi kısa süreliğine dinlenme noktasıydı diyebilirim. Bundan sebep o kısa sürede ancak bir yoga dersine katılabildim. Süzme safi asana yani poz dersi; bir saat boyunca o asana senin bu kol dengesi benim koşturmaca. Kimse yapamıyor ama olsun deneyelim de gülelim tadında. Çoğunlukla Thai yani kendi dilinde, çok az da İngilizce konuşabilen bir eğitmendi ama pozları görünce hem sıkıntı olmuyor hem de Hatha yoga dersiydi zaten, yani bildiğim yerden ama daha çalışmadığım chapterlardan gelmişti başlıklar :) Ve dahası ben son 5 aydır mata düzenli çıkmadığımdan, ertesi gün kendimi, kaslarımı, nerelere atsam bilemedim. Derse 500 tbaht yani 40TL verdim.

Ve yine her zamanki gibi şansıma, benim için çok verimli bir yerde kalıyordum; çok merkezi Silom Caddesini kesen Hint sokağında, daha doğrusu en büyük Hindu tapınağının bulunduğu bir sokakta. Dolayısıyla sokakta Hint restoranlarından, daha Hint tarzı yoga stüdyolarına kadar her şey vardı. Bazı bireysel eğitmenler, sağ olsunlar, hostele broşürlerini bırakmışlar, ücretsiz meditasyon gruplarını duyurmuşlar. Hemen gittim tabi; güzel insanlarla tanışmak hep çok güzel.

Yemek konusunu başka bir başlık için arıyorum ama ben Asya mutfağını çok sevdiğim için olsa gerek, konuyu kısaca korkulacak bir durum yok merak etmeyin diyerek geçmek istiyorum. Kimse artık hiçbir yerde aç kalabilemez zira her yerde her şey var; hele global düzenin hakim olduğu turistik başkentlerse söz konusu olan varış noktalarınız.

Gezilecek tapınaklarla ilgili hem gitmeden ondan bundan duyduklarım vardı aklımda, hem daha önce gitmiş bir arkadaşımın detaylı Bangkok dosyasını okumuştum hem de internet falan tabi. Ama ben genelde yürüyüş ayakkabılarımı giyip kendimi sokaklara atmasını, bilmeden denk gelmeyi, keşfetmeyi, turistik veya değil beğendiklerime zaman ayırmayı severim. Sadece şöyle bir şey var ki gidince öğrendiğim; bazı tapınaklar ücretliymiş, pek tabi ki turistik geziler olduğundan ama tapınak yani… Ben hiç para vermedim, zira turist değilim. Eğer turist gibi görünmezseniz yani sıcak diye en kısa kot şortunuzu ve askılınızı giymezseniz kimse bir şey sormuyor. Kaldı ki ben esmerim Asya’da pek parladığım söylenemez, aralarında kaynıyorum. Onlar gibi giyinmeyi benzemeyi de oldukça seviyorum. Hindistan’da ikinci ayımda Hintliler benimle kendi dillerinde konuşmaya çalışıp Hintli sanıyorlardı, işiniz çok kolaylaşıyor bence. Dahası, cami, kilise, tapınak, biliyorsunuz hepsinde aynı şey geçerli; turistsiniz diye kimse kutsal alanına o kıyafetlerle almıyor zaten. Kesin durdurulursunuz. Uzun ve kapalı kıyafetleriniz olmalı yanınızda. Ki bence bu yurdum insanlarının öyle giyinmesi sadece din, etnik veya sosyal bir durum değil, baya hava durumunun da bir sonucu. Güneş öylesine kavurucu olabiliyor ki, şemsiye ve uzun kollu giymek tabi ki tente etkisi yaratıyor, bir minik serinlik. Dahası; alt sınıf, çalışan sınıf gibi esmer görülmeyi istemiyorlarmış. (Bkz önceki yazı; https://blog.milliyet.com.tr/gundeme-paralel/Blog/?BlogNo=510112 )

Peki; genel olarak giyilecekler konusuna gelecek olursam; ilk söylemek istediğim, yine kendimden yola çıkarak, sıcak iklime gidiyorum diye en ince giyeceklerinizi alırken aman diyim kalın şeyler almayı unutmayın. Şey değil bakın şeyler! Ben üşürüm ve klima sevmem. Gündelik yürüyüşlerime çıkarken fark ettim ki çantam ağır ne var bunda dedim, bir uzun kollu bluz, bir hırka birde şal vardı. Misal; şu anda trendeyim ve ayağımda trekking botlarım, üzerimde polarım dahil 4 kat var, boynumda buffım, şalımı da dizime örttüm. Kapalı her-ama-her alan, dışarısı çok sıcak olduğu için, son gazda soğuk. Çok soğuk! Onlar alışmışlar, kuzeyden gelen turistler de pek memnun görünüyorlar ama bana zor. İki önüme sevgilisiyle oturan İspanyol hanım kızım da şortlu bacaklarını neresine soksa, sevgilisinin eline neresini verse şaşırdı, çünkü bir ince şalı var yazık. Diyesim; taşıması yıkaması kurutması kolay olan kalın kıyafetlerinizden ortaya bir karışık alın ve yakınınızda tutun.

Ayrıca, ben şahsen normalde de böyle giyiniyorum ama özellikle gezerken şalvar ve yarım kollularımla çok rahat ediyorum buralarda çünkü tapınak tapınak geziyorum. Ve dediğim gibi aralarında kaybolmak kolay oluyor, bana kendimi daha iyi ve güvende hissettiriyor; turistim yanımda paralar pasaport taşıyorum diyen ampülüm sönüyor sanki. Yoksa tahmin edersiniz ki bu ülkelerde şortunun kısalığı sana bir isim yapıştırmalarına neden olmuyor, istediğiniz kadar rahat giyinebilirsiniz. Az eşyayla seyahat etmeyi, gittiğiniz yerlerden bir şeyler almayı seviyorsanız da hiç çekinmeyin, boş çantayla yola çıkın, aradığınız her şeyi üçte biri hatta belki daha ucuz fiyata bulabileceksiniz, yeni cicilerle eve dönersiniz, kesin!

Ve son olarak; Bangkok, hatta Tayland, tek bir kadın olarak, herhangi bir saatte dolaşmak için, seyahat etmek için çok uygun bir tercih, çok rahat.

Aşkla. Om.
Mukta Müge.

(12 Ağustos 2015 Çarşamba * Bangkok-Chiangmai treni)