Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DAEŞ’i Musul ve Rakka’dan çıkartmak için yapılacak uluslararası operasyonlar başlamak üzere.
Hedef önce Musul’u, ardından Rakka’yı temizlemek.
Asıl kavga, sonrasında Irak ve Suriye’de nasıl bir düzen kurulacağı üzerine veriliyor.
Tartışmaların taraflarından biri de terör örgütü PKK.
Musul operasyonuna Ezidi birlikleri üzerinden katılarak, savaştan sonra masada kalmaya çalışan PKK’nın, PYD-YPG adıyla varlığını sürdürdüğü Suriye’de de pastadan pay almaya çalıştığı, bunu tarihi bir fırsat olarak gördüğü biliniyor.
Her iki ülkede dünyada artık nefret objesi haline gelen DAEŞ’in hedefte olması da PKK’nın işini bugüne kadar kolaylaştırdı.
DAEŞ’e karşı savaşan diğer yapıların aksine seküler kimliği sahiplenen, kadın savaşçı fotoğraflarıyla dünya kamuoyunda imaj oluşturan PKK’nın kâğıt üzerindeki hedefleri de bu imajını pekiştiriyor.
Bombalı araçlar, hendekler, canlı bombalar
PKK, farklı isimlerle kendisini kamufle ettiği Irak ve Suriye’de oluşturduğu bu kimlik üzerinden aslında tarihi hedeflerine ulaşmayı amaçlıyor.
Bu hedeflere ulaşmak için şiddeti en ciddi ve sonuca götürecek yol olarak seçtiği de ortada.
Bunun için sınırın bu tarafına, büyük kentlerde ve Güneydoğu’da yaşananlara bakmak yeterli.
Suriye’de, özellikle de Kobani’de, “DAEŞ’e karşı savaşan kadınlar” imajıyla dünyadan alkış alan PKK, Türkiye’de ise o kadınları bombalı araçlarla halkın arasına yolluyor.
Ankara’nın kalbinde, Kızılay’da otobüs duraklarının bulunduğu bölgede bombalı araçla yapılan saldırı hâlâ hatırımızda.
Bu saldırıdan çok kısa bir önce yine Ankara’da Merasim Sokak’ta asker ve sivillerin kullandığı servis otobüslerine yine bombalı araçla gerçekleştirilen eylem de öyle.
Daha geçen hafta başkentin yanı başındaki Haymana yolunda hazırlanan bombalı aracın ihbar sonucu tespit edilmesi ve iki teröristin kendilerini patlatması yeni bir faciayı önledi.
Bursa’da da kısa süre önce kadın PKK’lının ayağının takılmasıyla üzerindeki bombayı istediği aşamada patlatamaması bir başka facianın önüne geçti.
Listeyi uzatmak mümkün.
Suriye’den Türkiye’ye
Suriye’de iç savaşın başlamasından hemen sonra ülkenin kuzeyindeki kentlerde egemenlik sağlayan ve Rojava adı verilen bölgede kantonlar oluşturan PKK, PYD-YPG adıyla yönettiği bu kantonlardaki modeli de dünyaya, “ilk kez uygulanan ekolojik-sosyalist model” olarak tanıttı.
DAEŞ’in bu bölgedeki Kobani’ye yönelik saldırılarına karşı koyduğu aşamada bu nedenle PKK’nın işi kolaydı.
Hem düşman herkesin düşmanıydı hem de o düşmanın getirmeyi arzuladığı düzenin karşısında, eşitlikçi-adil-çevreyle barışık bir sistem vaadi vardı.
Bütün bu parametreler başta ABD olmak üzere birçok ülkenin, aslını bildikleri halde PYD-YPG’yi PKK’dan ayrıymış gibi değerlendirmesine itti.
Uzun süre Suriye’de “piyade” arayan ABD, dünyanın gözünde kahramanlaşan örgütü kara gücü olarak seçti.
Dünyanın gözü önünde DAEŞ’ten öğrendiği hendek, bombalı araç, sivil hedeflere canlı bombayla saldırı gibi yöntemleri Türkiye’ye taşıyan PKK’nın eylemlerine ise alışıldık kınamalar dışında ses çıkartılmadı.
Oysa PKK, Suriye’den ithal ettiği terörist yöntemleri çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte bomba ve silah yığınağı yaptığı her kentte uyguladı.
Kâğıt üzerindeki tezler
Hürriyet yazarı Fikret Bila’nın Doğan Kitap’tan kısa bir süre önce çıkan, “İdeolojik Kodlarıyla Kâğıt Üstündeki PKK” kitabı örgütün aslında ne yapmak istediğini, ideolojik yönelimleri de analiz ederek aktarıyor.
Kitapta, PKK’nın Kürdistan hayaliyle çıktığı yoldaki pragmatist kırılma noktaları detaylı biçimde anlatılıyor.
Örgütün Ortadoğu’ya has kıvraklığının son hali kitapta ayrıntılı olarak işlenmiş.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’da okuyarak etkilendiği ABD’li ekolojist Murray Bookchin’in tezlerini örgütüne nasıl uyarladığını da görüyorsunuz.
Öcalan’ın avukatları aracılığıyla temas kurduğu Bookchin’in eserlerindeki tezlerini tekrarlayarak, PKK’yı, “özgürlük savaşçısı, doğayla barışık, ulus devlet hedefi gütmeyen, ekolojik ve adil bir sistem için mücadele eden hümanist bir örgüt” olarak nasıl sunmaya çalıştığını görmek mümkün.
Bila, kitabında, Bookchin’in tezlerini ayrıntılı tartıştıktan sonra Öcalan’ın bunları alıntılama biçimini ve bunların kâğıt üzerinde nasıl kaldığını ayrıntılı biçimde analiz ediyor.
Öcalan’ın bu yönelimlerini anlamak hem son dönem söylemlerini doğru yorumlayabilmek hem de PKK’nın Suriye-Irak-Türkiye üçgenindeki hareket biçimlerinin teşhisini doğru koyabilmek açısından önem taşıyor.
PKK’nın Suriye politikasının temellerini anlamak, dünyaya göstermeye çalıştığı ideolojisiyle, gerçek ideolojisi arasındaki makası görebilmek için Bila’nın kitabını okumanızı öneriyorum.