Ramazan Haberleri İslam'a göre kader nasıl açıklanıyor?

İslam'a göre kader nasıl açıklanıyor?

24.07.2013 - 09:41 | Son Güncellenme:

Dini geleneğe göre kader, Allah’ın ezelden ebede kadar olacak her şeyin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlaması değil, hem hayra hem de şerre koyduğu ölçüdür. İslam alimleri bu ölçülere göre yaşayanların başarılı olacağını belirtir

İslama göre kader nasıl açıklanıyor

Kader sözlükte bir şeyin tam ölçüsü, takdir de ölçü koyma anlamına gelir. (Cevherî, es-Sıhah)
Dini gelenekte kader; “Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlamasıdır.” Böyle bir anlayışın Kur’ân’da yeri yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Biz, her şeyi bir kadere (ölçüye) göre yaratmışızdır”. (Kamer 54/49)

Allah’ın işi, kaderi (ölçüsü) tam belirlenmiş şekildedir. (Ahzâb 33/38)
“Sizi elbette yıpratıcı bir sınavdan geçireceğiz; sonunda içinizden cihad edenler (yanlışlara karşı mücadele edenler) ile sabredenleri bilecek ve haberlerinizi ortaya çıkaracağız.” (Muhammed 47/31)

“Siz ne zannediyorsunuz? Sizden kimin cihad ettiğini Allah bilmeden ve sabredenleri de bilmeden cennete mi gireceksiniz?” (Al-i İmran 3/142)

De ki: “Çalışın; çalışmanızı hem Allah, hem Elçisi hem de müminler görecektir. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilenin huzuruna çıkarılacaksınız. O zaman size bütün çalışmanızı bildirecektir.” (Tevbe 9/105)

Âdem aleyhisselam yanlışlara karşı direnememiş ama Eyüp aleyhisselam direnmişti. İlgili âyetler şöyledir:
“Biz onu (Eyüp’ü) gerçekten sabırlı bulduk; ne güzel kuldu... Hep hakka yönelirdi.” (Sad 38/44)

“Daha önce Âdeme sorumluluk yükledik de unutuverdi. Onda bir kararlılık bulamadık”. (Taha 20/115)

Sünnet’e ve sahabe uygulamasına göre de kader, Allah’ın koyduğu ölçüdür. Allah, hem hayrın hem de şerrin ölçüsünü koymuştur. Bu ölçülere uymayanlar, istediklerini elde edemezler.

Bir kişi Nebi sallallahu aleyhi ve selleme gelmiş ve “Ey Allah’ın Elçisi, okutuyoruz, ilaçla tedavi oluyoruz ve korunma tedbirleri alıyoruz; bunlar Allah’ın kaderinden bir şeyi giderir mi? diye sormuş ve şu cevabı almıştı: “O da Allah’ın kaderindendir” (Tirmizî, Kader 12)

Haberin Devamı


Halife Ömer ve veba salgını
Halife Ömer, veba salgını yüzünden Şam’a girmeyip geri dönme kararı alınca Ebu Ubeyde ona; “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun” demişti. Ömer; “Keşke bunu başkası sorsaydı. Evet, Allah’ın kaderinden Allah’ın kaderine kaçıyorum” demiş ve eklemişti: “Baksana, bir vadiye inmiş bir sürü deven olsa; vadinin bir yakası otlu, diğer yakası kuru olsa, develerini otlu tarafta yaysan, Allah’ın kaderiyle yaymış olmaz mısın? Otsuz tarafta yayınca da Allah’ın kaderiyle yayarsın.”


Sonra Abdurrahman b. Avf çıkageldi ve dedi ki, bu konuda bildiğim bir şey var; Allah’ın Elçisi’nin şöyle dediğini işittim: “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya gitmeyiniz. Veba hastalığı sizin bulunduğunuz yerde çıkmışsa o zaman da oradan ayrılmayınız.” Ömer, doğru bir şey yaptığı için Allah’a hamd etti.” (Müslim, Selam 32 Taun, Tayra ve Kehanet)
‘Allah’a teslim olmak’

Haberin Devamı


Kaderi, Allah’ın koyduğu ölçü olarak anlayıp uygulayan bir kimsenin başarısız olması düşünülemez. Ama bazı hadisler işi tersine çevirmektedir. Mesela Nebimizin şöyle dediği iddia edilir:
“Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde toparlanır. Bu kadar daha geçince alaka olur. Bu kadar daha geçince mudga olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: Rızkını, ecelini, amelini, şaki (kafir) veya said (müslüman) olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun ki, sizden biri cennetlikler gibi davranır; öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir arşınlık mesafe kaldığı zaman yazgısı önce geçer ve cehennemlik kimselerin işini yaparak cehenneme gider. Aynı şekilde sizden biri sürekli cehennemlik kişiler gibi davranır.

Kendisiyle cehennem arasında bir arşınlık mesafe kalınca yazgısı öne geçer ve cennetlik kimselerin işini yaparak cennete girer.” ( Buhari, Kader 1; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizî, Kader 4, (2138).)

Bu rivayetin, Kur’ân’ın tümüne aykırı olduğu açıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Hayır! Kim güzel davranarak kendini Allah’a teslim ederse, ona Rabbinin katında ödül vardır. Onların üstünde ne bir korku olacak, ne de üzüleceklerdir.” (Bakara 2/112)

Maalesef müslümanların büyük bir bölümü, kader anlayışlarını, âyetler yerine yukarıdaki hadise dayandırmışlar; bu da onların Allah’a olan güvenlerini kaybetmelerine yol açmıştır. Annesinin karnında iken, “sapık ve insan şeytanı” diye damga yiyen bir kimse, iyi bir mümin olarak yaşasa bile son anında kötü bir iş yapıp cehennemi boylayacaksa neyine güvensin? Bu inancı fırsat bilen din istimrarcıları hemen kurtarıcılığa soyunurlar.

Dünyada, kabirde ve mahşerde kurtarıp cennete sokma sözü vererek onları sömürürler.


KURAN’A SORALIM
Kur’ân, insanlara din konusunda hürriyet vermiştir. Dinde zorlama yoktur. Allah’ın elçileri, insanlara tebliğ faaliyetinde bulunurlar, uyarır, müjdeler ve hatırlatırlar ama baskı yapamazlar. Allah’ın Elçisi’ne hitaben “Sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin, fakat gayret göstereni Allah hidâyete erdirir” (Kasas 28/56) buyrulmaktadır. Yüce Allah, kendisi ile ilgili olarak kulların haddi aşması ve hakarette bulunmalarına rağmen onlara yaşama hakkı vermekte ve hesabı Ahirete bırakmaktadır. Kur’ân’da, insanların inandıktan sonra tekrar tekrar küfre düşebilecekleri bildirilmekte, doğruları göstererek ve güzel sözle onların yeniden Allah’ın yoluna davet edilmesi emredilmektedir. Dünyadaki imtihan gereği Ehl-i Kitab’tan ve müşriklerden incitici sözler işitileceği, bunlara sabredilmesi gerektiği ve nihâyetinde “bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz size”, “sizin dininiz size benim dinim bana” denilmesi istenmektedir. (Âl-i İmrân 3/186; Kasas 28/55; Kâfirûn 109/1 vd.) Kur’ân’ın hedeflediği erdemli bir toplumun oluşabilmesi için, inanç hürriyetinin olması, inanmayanların açıkça bu düşüncelerini dillendirebilmeleri gerekir. İnanç hürriyetinin olmadığı bir toplumda, insanların inandıklarını beyan etmelerinin anlamı ve değeri olmayacağı gibi dahası münafıkların çoğaldığı görülecektir. Sonuç olarak denebilir ki, Kur’ân’ın öngördüğü iman, baskı ile değil, tefekkür, tezekkür ve tam bir tatmin duygusu sonucu oluşan imandır.

Okuyucudan Gelen Sorular
Soru: Ramazanda dişimi çektirmek zorunda kaldım. Malum, bu esnada uyuşturucu iğne vuruluyor. Bu, orucu bozar mı?
Cevap: Kur’an’da orucu; yeme, içme ve cinsel ilişkinin bozacağı hükme bağlanmıştır. İğne ile vücuda ağrı kesici ilaç vermek, ne yeme sayılır ne de içme. Bu sebeple orucu bozacak bir durum meydana gelmez.

Temel dini bilgiler

Namaza Hazırlık
Namaza başlanmadan önc e yerine getirilmesi gereken şeylere Namazın şartları denir. Bunlar, Hadesten temizlenme, Necasetten temizlenme, Avret yerlerini örtme, Kıbleye yönelme, Vakit ve Niyet olmak üzere altıdır.
Hadesten temizlenme ne demektir?

Hades namaz için gerekli olan manevi temizliğin bulunmaması halidir. Başka bir ifadeyle abdestsizlik veya gusülsüzlük haline hades denir. Bir ayette Yüce Allah şöyle buyurur:

Haberin Devamı


Namaz için abdest alınmalı
“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza mesh edin. Ayaklarınızı da topuklarınıza kadar... Eğer cünüpseniz yıkanın. Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan/tuvaletten gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin. Allah, sizi sıkıntıya sokmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredersiniz.” (Maide, 5/6)

Bu ayetten namaz kılmak isteyen kişinin abdestsiz ise abdest alması, gusülsüz (cünüp) ise gusletmesi gerektiği bildirilir. Ayette temas edilen başka bir nokta da hastalık veya yolculuk gibi sebeplerden dolayı su bulamayan veya kullanamayanların temiz toprakla teyemmüm edebilecekleridir.

Haberin Devamı


Nebimiz (s.a.v) de bir hadislerinde şöyle demiştir:
“Hiçbir namaz taharetsiz (abdestsiz/gusülsüz) kabul olunmaz.”(Müslim, Taharet, 2)
“Abdesti bozulan kimsenin namazı tekrar abdest almadıkça kabul edilmez.” (Tirmizî, Taharet, 56)
Abdesti anlatan ayetten abdesti bozan durumların neler olduğunu çıkarmak mümkündür. Buna göre normal durumlarda tuvalet yapılırken vücudun ön ve arkasından çıkan her şey abdesti bozar; yellenme, büyük abdest ve küçük abdest gibi. Bunlar ister tuvalette ister başka yerde çıksın fark etmez.

Gusül abdesti, temizlenme niyetiyle vücudun tepeden tırnağa yıkanması işlemine denir. Karı-koca ilişkisi, ihtilam olma (herhangi bir sebeple boşalma) ve bayanlarda adet görme guslü gerektiren durumlardır.

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
Gelenekte, sayısal çoğunluğa vurgu yapmak için, cemaat halinde olmanın gerekliliği, ayrılıktan sakınma, Allah’ın elinin cemaatin üzerinde olduğu, cemaatten uzaklaşmış halde ölenin cahiliyye üzere ölmüş olacağına dair bir takım rivâyetler (Tirmizî, Fiten 7; Buhârî, Fiten 2; Müslim, İmâre 53-54; İbn Mâce, Fiten 8; Nesâî, Tahrîm 6) zikredilmektedir. Sıhhat durumları bir yana, rivâyetlerde vurgu yapılan cemaatle kastedilenin sayısal çoğunluk olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Çünkü yaşadıkları toplumda çoğunluk ya da azınlığı temsil etsinler, Allah’ın eli, sayısal çoğunluğu elinde bulunduranların değil, doğru yolda olanların üzerindedir.

Kur’ân genelinde düşünüldüğünde, tüm nebî ve rasûllerin, gönderildikleri yerlerde azınlığı temsil ettikleri görülür. Nebimiz Muhammed aleyhiselam, on yıldan fazla bir süre Mekke’de insanları Allah’ın dinine, Allah’ın kitabının emrettiği şekilde tabi olmaya davet etmiş, kendisine tabi olanlar bir avuç insandan öteye geçmemiştir. Aynı şekilde Medine döneminde de, hayatının sonuna doğru bölgede siyasi bir üstünlük kazanıncaya kadar hiçbir zaman sayısal çoğunluğu elde edememiş, siyasi rüzgarın cazibesine kapılarak sonradan ona tabi olanların samimiyetleri Kur’an’da sorgulanmıştır.
Dolayısıyla dinde çoğunluk ya da herhangi bir grub veya kurum geçerli bir delil olsaydı, tüm nebîlere karşı insanların sürdükleri iddiaları haklı kabul etmek zorunda kalırdık. Hakikat gücünü, arkasındaki sayısal çokluktan değil, doğradan hakikatin kendisinden alır.

Günün Âyeti
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Vay o kimselere ki, kendi elleriyle yazı yazar; karşılığında geçici bir bedel almak için “bu Allah katındandır” derler. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.. ” (Bakara 2/79)
“Dünya hayatının süsü olarak kendilerini imtihan için üst üste nimetler verdiğimiz kişilere gözlerini dikme. Rabbinin verdiği rızık daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Ta Ha 20/131)

Hazırlayan: Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR