Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha dün gibiydi...
FEDA dönemini başlatan Beşiktaş, Avusturya'nın Klagenfurt bölgesinde yeni sezonun hazırlıklarını başlatmıştı. O gün sanki bir futbol devriminin tohumları atılmıştı.
Sözleşmesinde indirim yapmayan Egemen takımdan gitmiş, Quaresma ise kadro dışı kalmıştı. Sözleşmesinde indirim yapan Ersan Gülüm ise, o kampta FEDA döneminin gençlerine ağabeylik yapıyordu.
Peki kimdi bu FEDA döneminin çocukları...
Bakın burayı iyi okuyun.
Takımdan bir gün önce kampa giderek araç kiralama ve otel bulma gibi işlerimizi halletmiştik. Ardından takımı karşılamak için hava limanına geçtik. Yurt dışındaki bu tür karşılamalarda, Avrupa'daki vatandaşlarımız iki eli kanda da olsa Türk takımlarını karşılamaya koşa koşa giderler. O gün de hava limanında cep telefonundan Almanca konuşan bir Türk kardeşimizi görmüştük. Sohbet edecek vaktimiz olmadığı için yanından hızla geçip gitmiştim.
En nihayetinde takım uçağı inmişti. Meşaleler eşliğindeki karşılamanın ardından futbolcular, kendilerini kampın yapılacağı otele götürecek otobüse bindiler. Bu esnada, o hava limanında gördüğümüz cep telefonundan Almanca konuşan kardeşimiz de bir fırsatını bulup takım otobüsüne bindi. Önce Samet hocayı öptü sonda diğer futbolcularla selamlaştı. Taraftar sandığımız bu kardeşimize biraz daha yakından bakınca, yeni transfer Olcay Şahan olduğunu anladık.
Donmuştuk...
Kılığıyla, kıyafetiyle ve mütevaziliğiyle "ben futbolcuyum" diye bağırmıyordu.
Kendi kendimizle "Beşiktaş'ın yeni transferini tanıyamadık" diye alay ediyorduk.
Sadece biz mi?.. Samet hoca da tanımıyordu.
Bakın bu bölümü de çok iyi okuyun...
Kampın ilk günleriydi. Gündüz yağan yağmurun şiddetini anlatmama kelimeler yetmez.
Aynı yağmur İstanbul'a yağsa, ertesi gün haritada İstanbul'u bulamazsın.
Akşam antrenmanına doğru hava biraz daha düzelmişti. Keyifler yerindeydi. Samet hoca ise biz basın mensuplarıyla idman öncesi sohbet ediyordu.
Hocaya "Sahadaki çocukları tanımıyoruz. Kim bu çocuklar" diye takılmıştık.
Samet Aybaba ise "valla ben de tanımıyorum" diye esprili cevap vermişti.
Kahkahalar, çevredeki dağlardan yankılanıyordu sanki.
Ardından hoca "onların hepsini sahada tanıyacağım" diyerek, futbolcuların teknik yönlerini bilmediğini ima etmişti.
Haklıydı hoca...
O dönem tüm Türkiye, Beşiktaş ile alay ediyordu.
Hele o zamanlar Galatasaray tribünlerinde açılan bir pankart vardı ki, Türk futbol tarihinin en utanılacak pankartlarından biriydi.
Ben o pankart için aynı zamanda o dönemki Galatasaray Yönetimi'ni de ayıplıyorum.
İstese öyle bir pankartın açılmasına izin vermezlerdi.
İşte o Beşiktaş, o günlerden bu günlere geldi.
O gün sahadaki Olcay Şahan ve Oğuzhan Özyakup'a "kim bunlar" diyorduk ama bugün Oğuzhan'a gelen 20 milyon euroluk teklifleri beğenmiyoruz.
Bir başka hikaye daha anlatayım size...
Samet hoca anlatmıştı.
İnönü Stadı'ndaki bir maç öncesi, hoca ikinci yarıda maçı kurtarmak için oyuncu değişikliği yapmaya karar vermiş
Yedek kulübesine dönüp bakmış.
Uzun bir süre bakmaya devam etmiş.
Sonra oyuncu değişikliği yapmama kararı almış.
Çünkü o gün yedek kulübesinden maçı çevirebilecek bir tane adam bulamamış.
Yine Samet hoca ile bir sohbet esnasında kendisine "Hocam Mustafa Denizli ile aranızdaki farkı anlatayım mı?" demiştim.
Hoca "anlat Serdar" dedi
Lafı hiç çevirmeden "Mustafa hoca bu çocuklara kalkan, istakoz, ahtapot, kalamar yedirirdi sen ise menemen yediriyorsun" diye takılmıştım.
Gülmekten herkes yerdeydi.
Mizahi yönü çok iyi olan Samet hoca hiç alınmadan karşı cevabı "Her gün kulübü arıyorum borç ödendi mi" diye vermişti
Neden hocam dedik.
Hoca ise "Borç ödenirse beni yerler" diye espri yapmıştı.
Tam bir "fakirdik ama gururluyduk" havası olmuştu.
Ama bugün durum çok daha farklı.
Beşiktaş yeni stadı, milyonlarca euro değerindeki kadrosuyla zenginler kulübüne doğru hızla koşuyor. Eğer Başkan Fikret Orman, ayaklarını ilk geldiği günden beri yaptığı gibi yere sağlam basarsa, Türkiye'nin maddi anlamda en güçlü kulübü olur.
Dün Beşiktaş'ın FEDA'sına gülenler bugün "biz nerede hata yaptık" diyorlar.
İşte bakın Galatasaray...
Beğenilmeyen Hamza hoca üç kupa kazandırdı, alay edilen Riekerink ise Ziraat Türkiye Kupası'nı kazandı. Üstelik, sezon başında şampiyonluğu neredeyse garanti gözüken, Fenerbahçe karşısında aldı bu kupayı.
Geçen gün bir dost meclisinde yapılan sohbette "Galatasaray Yönetimi, akıllı hamleler yaparsa seneye şampiyon olabilir" demiştim.
Herkes yüzüme uzaylıymışım gibi baktı.
Bakarlar çünkü başarıların parayla geldiğine inanıyorlar. Halbuki son üç senede parası olmayan Beşiktaş, her sene şampiyonluğa oynadı. Hem de güzel futbolla. Hem de stadı olmadan.
Neden?..
Yönetimin akıllı hamleleri sayesinde.
Son üç senede, bir şampiyonluğun yanı sıra yeni bir stat ve transferlerden gelen paralar.
Demba Ba, Atınç ve Ersan gibi.
Sırada Oğuzhan, Gökhan ve Atiba gözüküyor.
Beşiktaş ile sözleşme yenilemese bile gitmesi halinde Mario Gomez'den de para kazanılacak.
İcra takiplerinden bugünlere gelmek kolay değil.
Futbol oynanması kolay bir oyun ama zor olanı ise bu oyunu basit oynamak. Aynı şekilde kulüp yönetimleri için de bu ifadeler kullanılabilir.
Peki bundan sonra Türk futbolunda ne olur diye soracak olursanız cevabım şu olur.
Türk futbolunu Fenerbahçe ve Galatasaray'ın tepede olduğu bir piramide çevirmeye çalıştılar. Fakat FEDA dönemiyle başlayan süreç, bu planları bozdu. Dünyanın en iyi derbisi denilen Fenerbahçe - Galatasaray maçları yerine, Avrupa'da Beşiktaş - Osmanlıspor maçları yayınlandı.
Bundan sonraki süreçte birileri mutlaka Beşiktaş'ın önünü kesmeye çalışacaklar. Tasarlanmaya çalışılan piramit, Beşiktaş'ın başında olduğu bir yapıya doğru yol almaya başladı bile. Yeni süreçte Galatasaray - Fenerbahçe rekabeti yerine, Galatasaray/Fenerbahçe - Beşiktaş rekabeti başlayabilir.
Yani ikiye bir...
Gülmeyin, Şenol Güneş'in başındaki Beşiktaş'ın gidişatı bunu gösteriyor.
Şenol hoca bu kulübün son yıllarda neler çektiğini çok iyi biliyor.
O nedenle her fırsatta Samet Aybaba ile Slaven Bilic'e teşekkür ediyor.
Çünkü Beşiktaş buralara kadar bayrak yarışıyla geldi.
Ama bu bayrağın, diğer atletin eline geçmesine engel olmaya çalışanlar çıkacaktır.
Böylesine bir durumda, görev Başkan Fikret Orman'a düşüyor.
Bugüne kadar Beşiktaş ne yaptıysa, Başkan Fikret Orman hiç bir şeyi değiştirmeden aynı sistemi devam ettirmelidir. Bu yol doğru yoldur.
Stat bitti ve takım Şampiyonlar Ligi'nde.
Kulüp para kazanmaya başladı.
İşte bu nedenle kulübün etrafından menajerler cirit atıyormuş. Benim bildiğim bonservislere para vermeyen Fikret Orman, menajerlere de para kaptırmaz. Dönem para kaptırma dönemi değil artık borç ödeme dönemi.
Eğer Fikret Orman ve yönetimi, önümüzdeki üç seneyi, son üç senesinde olduğu gibi iyi yönetirse, bu kulüp yeni bir Porto yeni bir Sevilla olur.
Belki önümüzdeki üç sene içerisinde, Avrupa'dan kupa da gelebilir.
Kim bilir?..
Ama duyduğum kadarıyla başkanın çevresinde o kadar çok futbolcu tavsiye eden varmış ki, Fikret Orman'ın da kafası karışmış.
Sevgili başkan bende sana bir kardeş tavsiyesi.
Türkiye'de futbolu bilen adam çok azdır. Hele futbolcudan anlayan ise neredeyse hiç yoktur. Sakın FEDA dönemindeki o zor günleri unutma. Bu kulübün parasında yedi yetimin hakkı vardır. Baktın ısrarla futbolcu tavsiye ediyorlar o zaman onlardan parasını iste.
Bu kulübün Gökhan Keskin liderliğinde izleme komitesi zaten var. Kulüp işleriyle arkadaşlık işlerini ayırman, başkalarını rahatsız edebilir.
Milliyet Gazetesi'ndeki röportajınızda, Hakkı Yeten'in, Süleyman Seba'yı alnından öptüğü fotoğrafın önündeki pozunuz çok güzel.
İşte bu bu kulübü siz onlardan emanet aldınız. Alnı öpülesi başkan olmak istiyorsanız, size futbolcu tavsiye edenleri kulüpten uzak tutun.
Kolay gelinmedi bu günlere...