Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beşiktaş - Antalyaspor maçı, bir doksan dakikanın hikayesini/analizini/kritiğini yazacak olanlar için ideal bir maçtı. Kimimiz boş tribünlerden, kimimiz sahadaki oyundan kimimiz ise Cenk Tosun'un penaltı pozisyonundan başlayabilirdi dün geceki oyuna.
Maçtan önce gözüm karşı tribünde açılmış olan ve altında Süleyman Seba imzası bulunan "Beşiktaş'ı Üzmeyin" pankartındaydı. Kale arkalarına bakıyorum, Onursal Başkan'ın tarihe geçmiş, naftalinli fotoğraflarından derlenmiş pankartlar, bizi zaman yolculuğuna çıkarıyordu. Beni en çok duygularından ise Baba Hakkı'nın, Süleyman Seba'yı alnından öptüğü fotoğraf olmuştur hep.
Tarihin tozlu sayfalarından öksürerek çıkıp, sahada ısınan ilk onbire gözümüz takılıyor. Foto muhabiri arkadaşlarımız, doğal olarak Pepe, Lens ve Negredo'ya odaklanmış durumdaydılar. Tribünlerdeki sessizlik nedeniyle, peş peşe basılan deklanşörlerin sesi, basın tribününe kadar geliyordu neredeyse. Mitrovic ile heyecanlı bir şekilde konuşan Negredo ise sanki tribünlerin neden boş olduğu konusunda bilgi alıyor gibiydi. Sahadaki oyuncuların ne konuştuklarını vücut dilleriyle anlamaya çalıştığım sırada "o fotoğrafları ben çektim" diye bir ses geldi derinlerden. Solumda oturan ve bizim Babıali Yokuşu'nun emektar foto muhabirlerinden olan İlyas Namoğlu, sesi titreyerek devam ediyordu: Bu iki fotoğraf benim Beşiktaş tarihine hediyemdir.

Haberin Devamı

Pepe değil, sanki Michael Jordan

Benim yaşımdan fazla deklanşör basmışlığı olan İlyas abi, sol işaret parmağıyla, Süleyman Seba fotoğraflarını gösteriyordu. Baba Hakkı'nın, Seba'yı alnından öptüğü fotoğraf ile kasketli ve kahverengi ceketli portresini gururla anlatmaya başladı. Süleyman Seba gibisi bir daha gelmez diyerek sözlerine başlayan İlyas Namoğlu "Bugünkü Akatlar Spor Kompleksi'nin olmadığı dönemlerdi. Rahmetli başkan, Baba Hakkı'ya, buraya yapılacak spor salonunu anlatıyordu. Gözleri dolan Baba Hakkı "Gel Süleyman alnından öpeceğim" diyerek bana bu pozu vermiş oldular. Diğerini ise Fulya'da, antrenman seyrederken çektim. Şimdi Vodafone Park'ta oturuyorsak, bunda Süleyman Seba'nın çok büyük emeği vardır. Gelmeyecek onun gibisi Serdar gelmeyecek" diye tamamladı sözlerini.
Dayanamadım; arka fonda o pankart olacak şekilde İlyas Namoğlu'nun fotoğraflarını çektim. Tam o sırada, Vodafone Park'ta, Efsane Başkan'ın en çok sevdiği "Eski Dostlar" şarkısı çalmaya başladı. Statta olan Antalyaspor taraftarları ise "Süleyman Seba" diye inletiyordu dört bir yanı.
Kadrolar okunmaya başladı... Esame listesine bakıyorum artık 21 kişi var. Eskiye göre, oyuna sonradan girecek futbolcu tahminlerinde, işimiz artık daha zor. Maça geçecek olursak, tıpkı tribünler gibi sessiz sedasız başladı. Geçen sezondan alıştığımız o temponun yerinde yeller esiyordu. İlk pozisyonuna Beck ile girdi Beşiktaş. Sağ çaprazdan kaleye vurmayı tercih etti ama kalecide kaldı. Kale ağzındaki Talisca "Niye bana vermedin" diye kızarak yerinde zıplıyordu. Akabinde Cenk Tosun'un, kafayla topu Quaresma'ya indirişini gördük. Eğer tribünler dolu olsaydı, yan tarafımdaki taraftarlar "Vur be çigano vur be" diye bağırırlardı. Kenardaki Şenol hoca, beklediği golü bir türlü göremiyordu. Önümdeki ekrana baktığımda, Medel'in heyacanla hem maçı hem de Vodafone Park'ı izlediğine tanık oluyoruz. Antalyaspor'da gole çok yaklaşan Eto'o, eli boş dönünce, Pepe takıma daha dikkatli olunmasını söylüyordu.
İlk yarı bir an önce bitse de gidip kahvemi alayım dediğim sırada, Pepe'nin kafa vuruşuyla donup kaldık. Bilenler bilir, NBA tarihinin en iyi basketbolcularından Michael Jordan, smaç atarken havada bir süre asılı kalırdı sanki. Pepe'nin golü de smaç gibi bir goldü. Telefonumdan sosyal medyada bakıyorum, dünya basını anında "Pepe gol attı" başlıklarını atmıştı.
Devrenin sonunda soyunma odasına mutlu giden Beşiktaş, yine aynı ilk onbirle geri dönmüştü. 1-0 önde olmasına rağmen, siyah - beyazlı takım, yine de ezici üstünlüğünü kuramıyordu. Talisca, çok daha istekli ve sanki çok daha 10 numara oynamak ister gibiydi. Belki de bu sene onun evrim geçireceği sene olacak. İyi bir eğitmen olan ve artık futbolda profesörlük seviyesine gelen Şenol Güneş'in elinde, belki de yeni bir Rivaldo olacak.
Tüm bunları düşünürken, saha bir anda ana baba gününe döndü. Ceza sahası içerisinde Cenk Tosun'un yerde kalmasına, Cüneyt Çakır penaltı düdüğü çaldı. Açık konuşmak gerekirse ben de çok şaşırdım. Çıplak gözle penaltı gibi gelmeyen bu pozisyonunu, basın tribünündeki meslektaşlarımla birlikte tekrar izledik. Ortak görüş penaltı olmadığını yönündeydi. Kale arkası kameradaki görüntüye baktığımda ise ben penaltı dedim. Antalyasporlu futbolcunun topla ilgisi yok. Sol eliyle Cenk'i omuzundan çektiği anda sol ayağıyla Cenk'i düşürebilecek hamleyi de yapıyor. Doğrudur bu pozisyonda Cenk ayakta da kalabilirdi belki ama topla koşan futbolcuya yapılan en ufak temas bile onun dengesini bozabilir. Üstelik o an top, Cenk'in sol tarafında. Kesinlikle çok tartışılacak bir pozisyon.
Maçtan sonra Cenk'e sordum "Vicdanen rahatım" dedi. Kendinden çok emin bir tavrı vardı. Bu durum sabaha kadar tartışılabilir ama işin acı yanı ne biliyor musunuz? Ülkemizin futbol kültürü hep bu kısır döngü üzerinde gelişiyor. Avrupa basını Pepe'nin attığı golü konuşurken bizler hala kaç santimetre ofsayt ya da pozisyon penaltı mı üzerinden değerlendiriyoruz koca doksan dakikaları. Üstelik bu tartışma sırasında Beşiktaş zaten 1-0 öndeydi.
Sonuç olarak Beşiktaş sezona üç puanla başladı. Peki takım hazır mı? Kesinlikle değil. Zaten bunu Şenol Güneş de dile getiriyor. Lens, Negredo, Medel ve yeni stoperin takıma katılacak olacağını göz önünde bulunduracak olursak, 3-4 maç sonra Beşiktaş çok daha farklı bir kimliğe bürünecek. Fakat şu bir gerçek, takımın eksiklikleri de bir an önce giderilmeli. Çünkü rakipler eskisinden çok daha güçlü.