Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Georges Simenon’un oğlu John Simenon, Türkiye’ye gelip yayınevleriyle görüştüğü sırada Everest Yayınları, birkaç proje sunuyor kendisine. Bunlardan biri de Türkçenin büyük ustalarının çevirdiği bir Simenon serisi hazırlamak. Simenon, Türkçe çevirmenleri açısından şanslı bir yazar. Sait Faik Abasıyanık da çevirmiş Simenon’u, Oktay Rifat da, Bilge Karasu da, Çetin Altan da... İşte bu seri Everest Yayınları’ndan yayımlanmaya başladı. Yağmurlu, puslu, gri mi gri bir günde okudum Georges Simenon’un Tahsin Yücel çevirisini: ‘Katil’. Tahsin Yücel’in dupduru Türkçesiyle içim yıkandı, dip köşe temizlendi. Kitabın güzelliği, dilin rengârenkliğiyle bütün griler dağıldı. ‘Katil’in kahramanı Dr. Kuperus. Her günü diğerinin aynı bir yaşam sürüyor. Hastaları, günlük gezileri, bilardo tutkusu, karısının hayatını güzelleştirme çabaları... Derken günün birinde imzasız bir mektup alıyor: “Pek sayın doktor, sizin gibi bir adamın habersizce gülünç edildiğini görmek zor geliyor insana. Size saygı duyan biri, Bayan Kuperus’un her yolculuğunuzda sizi aldattığını bildirir. Dostlarınızdan biriyle M. de Schutter’le, Göller bungalovunda buluşuyor, geceyi orada geçirdiği de oluyor.” (İlk cümledeki bozukluğun nedenini kitabın sonunda anlıyoruz.)

Haberin Devamı

Bilardo Kulübü’nün başkanı, zengin, yakışıklı, her istediğini elde eden, etmeye devam eden Schutter... Onu ve karısını bir yıl kadar takip ediyor doktor. Sonunda bir gün, iş gezisinden erken dönüp, her ikisini de Schutter’in evinde gördükten sonra, aldığı silahla vurup öldürüyor. Katil ilk sayfalardan belliyse, polisiye romanlara özgü “Katil kim?” sorusu ne olacak? Bu soruyu anlamsızlaştıran, sağlam bir roman ‘Katil’. Kitap boyunca Yücel’in muazzam Türkçesi eşliğinde katilin psikolojisini gözlemliyoruz. Ki bu da nakış gibi işleniyor.

Başlangıçta yaşadığı küçük kentteki insanlar ona acıyarak bakıyor. Bir tür şefkatle hatta... Katil olabileceğini düşünmüyorlar bile. Kuperus günlük hayatına devam ediyor. Bu süreçte hizmetçisi Neel ile yakınlaşıyor. Kaygılarından, üzüntülerinden uzaklaşmak için her fırsatta, bu pek de çekici olmayan kadını kollarına alıyor. Ona sığınıyor. Bazen bir sevgiliye kapanır gibi, bazen bir anneye sarılır gibi. Ama ne yaparsa yapsın, içinde boğulduğu sorularla kaçınılmaz bir çöküşe doğru ilerlemekten kendini alıkoyamıyor. Neredeyse bilerek yaptığını düşünebileceğimiz yanlışlarla, katilin kendisi olduğunun ipuçlarını veriyor çevresindeki insanlara. Onlar da bir süre sonra onu dışlamaya başlıyor. Kentten ayrılmasını isteyecek kadar ileri gidiyorlar. Her geçen gün azalan, sonunda sıfırlanan hastaları, dost bildiklerinin acımasız tutumu, giderek yalnızlaşması... Yarı deli bir hale geliyor Dr. Kuperus.

Haberin Devamı

Hikâye ilerledikçe aslında nasıl bir aşağılık kompleksi içinde olduğunu bütün dramıyla görüyoruz. “Hep aynı acıydı, aynı sıkıntıydı, alçalmıştı”. Bu duygunun esareti içinde ne yere sığıyor Dr. Kuperus ne göğe. Simenon öyle güzel yazıyor, Yücel öyle müthiş çeviriyor ki, Kuperus’un ruhsal dünyasında girip çıkmadığımız köşe kalmıyor. Aşağılık kompleksini benzersiz bir şekilde anlatan roman, katile mektubu yazan kişinin kim olduğu sorusuyla ilerliyor. Beklenmedik finaliyle de okuru oldukça şaşırtıyor. Simenon’un verdiği edebiyat hazzının ve Tahsin Yücel’in lezzetli çevirisinin tadı damakta kalıyor.