Kültür Sanat Sıra dışı, tuhaf efsanevi

Sıra dışı, tuhaf efsanevi

21.04.2015 - 14:54 | Son Güncellenme:

Fransız düşünür Marquis de Sade'ın hayatının son günlerinde tuttuğu defterleri barındıran kayıp günlüğü aykırı filozofun hastalıklı olarak tanımlanan ruhunun inceliklerine ve iç dünyasına bir kapı açıyor.

Sıra dışı, tuhaf efsanevi

18' inci yüzyılda yaşamış ünlü düşünür Marquis de Sade'ı bilmeyen azdır. 2 Haziran 1740'ta Paris'te, aristokrat olarak dünyaya gelen ve 1814'te yine Paris'te, bu kez hayatının son 10 yılını geçirdiği akıl hastanesinde ölen Sade, kendine özgü bir ahlak felsefesi geliştirdi. Sadizm kelimesinin de isim babası filozof, aristokrat bir aileden gelmesine rağmen hayatının 32 yılını hapishanede geçirdi.

Haberin Devamı

Yaşadığı dönemde çok tartışılan, günümüzde de etkisini sürdüren Marquis de Sade, belki gerçekten deliydi, belki de fikirleri uğruna yıllarca hapis yatmaktan kaçmayacak bir filozof. Doğru ya da yanlış, Marquis'nin insanlara gösterdiği çok önemli bir şey var: Günlük hayatta gösterdiğimiz davranışların altında yatan gerçekleri sorgulamak gerektiği ve herkesin içinde aslında "sapkın" bir yan bulunduğu. Eserlerinin neredeyse tamamını tutuklu olduğu sırada yazan Sade'ın daha önce gün ışığına çıkmamış günlükleri Chiviyazıları etiketiyle raflarda. Sade'ın Kayıp Günlüğü romanlarını bildiğimiz Sade'ın özel yaşamına, özellikle de son günlerine ışık tutuyor. Sade'ı bilinmeyenleriyle keşfettiğimiz bu günlüklerde, hastalıklı olarak tanımlanan ruhunun inceliklerine ve iç dünyasına bir kapı açılıyor.

Haberin Devamı

Sıra dışı, tuhaf efsanevi

SIRA DIŞI, TUHAF VE EFSANEVİ
Bu metinler Marquis de Sade'ın, kendi iradesi dışında, Charenton-Saint- Maurice Düşkünler Yurdu'nda, Mösyö de Coulmier'nin pansiyoneri olarak hayatını tamamlamakta olduğu dönemde ihmal etmeden tuttuğu günlükten elimizde kalanlar. Sıra dışı, şüphesiz tuhaf bazen rahatsız edici ve efsanevi bir adamın karanlık hayatının çok az bilinen iki dönemini kapsıyor bu günlükler. Okudukça bir ihtiyarın yavan ama hâlâ canlı hayatına şahitlik ediyoruz.
Birinci deftere başlarken Marquis 67 yaşındadır ve önünde bu düşkünler yurdu-hapishanede geçecek yedi yıldan fazla zaman vardır. Burada günleri yavaş ve hareketsiz geçer. Sıradan kaygılarla, para endişesiyle, insanların birbirleriyle yaptıkları bayağı kavgalar hakimdir günlere. Bu defterlerden ilki, 5 Haziran 1807 ve 26 Ağustos 1080 arasındaki dönemi anlatıyor. İkincisi 18 Temmuz 1814 ve aynı yılın 30 Kasım'ı arasına ilişkin. Kitabın en önemli noktalarından biri burada ortaya çıkıyor. Marquis de Sade ölümlü yaşamının son olayını, ölümden hemen öncesini bu günlüğe kaydetmiş.
El yazmalarına bakınca sayfadaki yazıların görüntüsü, oldukça aceleyle yazıldıklarını ortaya koyuyor. Bezgin, sakar ya da kararsız bir ihtiyarın el yazısı olduğu her yerinden anlaşılıyor. Marquis de Sade'ın yalnızca kendisi için ve büyük ihtiyat göstererek yazdığı bu günlükte metni tam olarak anlayabilecek kişinin yalnızca kendisi olduğu çok açık. İkinci saptama da bu iki metnin kronolojik olarak devamlılık göstermesiyle ilgili. Elimizdeki ilk metin 'birinci defter' diye başlarken, ikinci metnin başlığı 'dördüncü defter'. Peki ama iki ve üç numaralı defterlere ne oldu? Bu konuda öne atılan varsayımlar var. Ancak edebiyat tarihçilerine göre iki numaralı defter, 18 Ekim 1810'daki tutuklama sırasında polisin eline geçti.
Bu deftere daha sonra Marquis'yi savunan İçişleri Bakanı Montalivet tarafından el konulduğu varsayımı ileri sürülüyor. Üç numaralı deftere gelince, 1 Haziran 1814 tarihinde düşkünler yurdunun müdürlüğüne getirilen avukat tarafından bu deftere el konulduğu düşünülüyor.