Siyaset Cinayeti çözmek istemediler

Cinayeti çözmek istemediler

25.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cinayeti çözmek istemediler

Cinayeti çözmek istemediler

       YAŞAMINI laik ve demokratik Türkiye davasına adayan Prof. Muammer Aksoy'un evinin kapısı, 31 Ocak 1990 akşamı saat 18.30'da çaldı. Kapıyı eşi Ülke Aksoy açtı. Karşısında mahallenin çiçekçisi vardı. "Abla, eşiniz sokakta, galiba bayılmış" dedi. Aksoy telaşla aşağı indi. Evin önünde kanlar içinde yatan eşini bulunca, dehşete düştü. Türk Hukuk Kurumu Başkanı, Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucusu, eski CHP milletvekili, hukuk profesörü ve yazar Muammer Aksoy, bilinmeyen kişilerce katledilmişti.
       Prof. Muammer Aksoy, seçkin bir aydındı. Peki neden öldürülmüştü? Eşine göre yanıt şöyle:
       "Demek ki, yaptıkları, görüşleri, Türkiye'de gerçek demokrasiye ulaşma uğraşı, bazı insanların çıkarlarını baltaladığı için öldürüldü. Toplumda huzursuzluk yaratmak, sevilen, sayılan bir insanı öldürerek, dikkatleri başka tarafa çekmek ve bazı şeyleri kamufle etmek için."
       Ülke Hanım, katillerin hala bulunamamasından duyduğu öfkeyi dışa vurmuyor, soğukkanlı konuşuyor. Oğlu Arın Aksoy daha öfkeli. Katillerin bulunamamasından, toplumun, devletin, basının, Muammer Aksoy'u unutmuş olmasından yakınıyor.
       Ülke Aksoy'a, soruşturmada aksayan yönleri soruyoruz:
       "Öldürüldüğü gece bile, çevrede ciddi önlem alınmadı. Denetleme, polis kordonu, çevrede ayrıntılı parmak izi araması gibi şeyler yapılmadı. Kaç kurşun var, ona bakıldı. Nasıl takip edildi, apartmanın içine mi saklanıldı, bunlar açığa çıkmadı. Olay anında evdeydim. Muammer, evin önünde vuruldu ama hiç silah sesi duymadım. Cinayet susturucu ile mi işlendi? Oysa susturucu temin etmek öyle kolay değil. Bunlar açıklığa kavuşmadı. Üstelik öldürüldüğü cadde oldukça işlekti ve herkesin işten çıktığı bir saatte saldırıya uğradı."
       Aksoy, soruşturmanın neden aksatıldığı ve cinayetin neden aydınlatılamadığı konusunda kesin yargılara varmıyor ama bazı garipliklerin altını çiziyor:
       "O zaman dendi ki, kimse devletten güçlü olamaz, katiller mutlaka bulunacak, hesap sorulacak, kanı yerde kalmayacak. Katiller bulunamadı, hesap sorulamadı, kanı yerde kaldı... O zaman güç kimde? Katillerin bulunamamasında iki ihtimal var. Ya görevlilerin yeterince bilgi ve beceriye sahip olmaması, ya da bunların bu işi yapanlarla bir bağlantılarının olması."
       Ülke Aksoy, cinayetin işlendiği dönemde Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut'un Başbakan, Nusret Demiral'ın DGM Başsavcısı, adı "Susurluk olayı"na karışmış Mehmet Ağar'ın da Ankara Emniyet Müdürü olduğunu anımsatıyor. "Bu insanlarla cinayet nasıl çözülür?" diye soran Aksoy, "Bugüne kadar böyle bir cinayet ancak çözülmek istenmediği için çözülmemiştir. Yoksa çözülmemesi mümkün değil" diyor.
       Aksoy'a, cinayeti "İslami Hareket" örgütü adına aradığını söyleyen kişilerin, aynı yıl işlenen Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç cinayetlerini de radikal İslamcıların üstlendiğini anımsatıyoruz. Aksoy, bu olasılığı kabul etmekle birlikte, bugüne kadar hiçbir kanıt bulunamadığını vurguluyor. Cinayetin Horzum davası ile bağlantılı olabileceği iddialarına da aynı temkinlilikle yaklaşıyor.
       Aksoy, eşinin Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurduğu dönemde tehditlerin arttığını, bazen telefonlara kendisinin çıktığını ve kimliği belirsiz kişilerin, küfür ettiğini belirtiyor. O günlerde eşine "Biraz ara ver. Yine laiklikle ilgili konuşacaksın, bir şeyler olacak" demiş, eşi de, "Bu devletin görevi bizim can güvenliğimizi sağlamak" karşılığını vermiş.
       Aksoy, cinayetin nasıl aydınlatılabileceği sorusuna da şu yanıtı veriyor:
       "Önce, Emniyet kadrolarının değişmesi gerek. Bu işi amaç edinen yetenekli insanlar gelir, belki o zaman aydınlanır. Mehmet Ağar, gazeteciler cinayetle ilgili sorular sorunca 'Üstüme gelmeyin' cevabını verdi. Bu bir cevap değildi..."

       EMNİYET, Muammer Aksoy cinayetinden bu güne kadar geçen dokuz yıl içinde kanıt olarak sadece üç boş kovan ele geçirebildi.
       Suikasttan sonra gazeteleri arayan bir kişi eylemi üstlenerek, "Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı" dedi. Daha sonra örgütün adının "İslami Hareket" olduğu saptandı. Soruşturma da bundan öteye geçemedi.
       İslami Hareket Örgütü ile ilgili operasyonlarda, radikal İslamcı grubun pek çok üyesi yakalandı. Ancak hiç biri, Aksoy cinayeti hakkında bilgi sahibi değildi! Cinayetin hemen ardından Ankara'da gözaltına alınıp "esrarengiz" bir telefonla serbest bırakılan iki İranlı'dan sonra, Prof. Aksoy cinayetiyle ilgili sorgulanan sanık da olmadı.
       Cinayeti soruşturan Ankara DGM Savcısı Nusret Demiral "Muammer Hoca yakın dostumdu. Bu soruşturmada ona vicdan borcumu ödeyeceğim" dedi. Ancak bu söz de havada kaldı.
       Bugün, cinayete ilişkin polis dosyasındaki tek kayıt, cinayetin 7.65 çapında Baretta marka silahla işlendiği, iki kurşunun başına, bir kurşunun ise göğsüne girdiğini anlatan, olay yeri zabıtı.
       Tek rapor ise kovan ve mermi çekirdeklerinin incelemesi sonucu balistik uzmanlarınca hazırlandı, "Silah daha önce herhangi bir eylemde kullanılmamış" bilgisiyle sınırlı kaldı.
       Aksoy'un öldürülmesinden sonra İran'a dönen bir kuryenin varlığı belirlendi, ancak kimliği öğrenilemedi. Cinayetin ardından ortaya atılan Kemal Horzum adı ise sadece spekülasyon olarak kaldı. Aksoy'un, Emlakbank avukatı olarak Kemal Horzum'un karşısında yer aldığı için öldürüldüğü iddiasıyla ilgili soruşturma da, yine ciddi hiçbir ilerleme sağlanamadan sonuçsuz kaldı.

       1917'de Antalya'da doğdu. 1939'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Zürih Hukuk ve Devlet Bilimleri Fakültesi'nde doktorasını tamamladı ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde asistan oldu. Ardından, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde doçent olarak görev aldı. DP iktidarının üniversite özerkliğini zedelediği gerekçesiyle, 1957'de istifa etti. 1958'de CHP üyesi oldu. 27 Mayıs 1960'tan sonra üniversiteye döndü, A.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi'nde anayasa hukuku profesörü oldu. Kurucu Meclis'e Antalya Temsilcisi olarak girdi, CHP Parti Meclisi Üyesi oldu, TBMM Anayasa Komisyonu Sözcülüğü yaptı. 12 Mart askeri yönetimi sırasında tutuklandı. 1977'de CHP'den İstanbul Milletvekili seçildi. Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nde temsil etti. Hukuk, siyaset, laiklik, insan hakları ve ekonomik kalkınma alanlarında çok sayıda kitap yazdı. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucularından olan Aksoy, Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı ve Ankara Barosu Başkanlığı görevlerini de üstlendi.