Siyaset Duyarsızlığa isyan

Duyarsızlığa isyan

23.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Duyarsızlığa isyan

Duyarsızlığa isyan


Güneydoğu gazilerini siyasilerin kendilerini sadece önemli günlerde hatırlamaları kahrediyor


VATANİ görevlerini yerine getirirken bedenlerinin en az bir bölümünü Güneydoğu'da bırakan gazilerimiz çektikleri acılardan çok siyasilerin ve sivillerin duyarsızlığına kahroluyorlar. Sadece önemli günlerde hatırlanmak isyana sürüklüyor onları. Oysa onlar bundan sonraki hayatlarını devam ettirebilmek için sadece askerin ve yakınlarının değil, devletin her kademesinde görev yapan sivillerin desteğine ihtiyaçları var.
Bir çoğu bu duygularını o kadar güzel ifade ediyor ki.
İlk örnek de Malatyalı Önder Gültekin'den geliyor.
"Dört ay önce bir bacağımı vatan uğruna kurban verdim. Karşılığı da 4.5 milyar lira tazminat! Oysa meclisteki bir koltuğun değeri 2.5 milyar lira değil mi?"
Yağız delikanlı Malatyalı Önder Gültekin öylesine kızgın ki, Apo'nun yakalanmasına bile sevinememiş.
Genç adam haklı olarak, "O acı çekmeyecek. Oysa biz bir ömür boyu bu yükü taşıyıp, acı çekeceğiz. Eskiden kilolarca yük taşırken, şimdi bir poşeti bile kaldıramıyorum" diye öfkeleniyor.

Dört kez kalbi durdu

Dört kişilik bir odaya giriyoruz. Yatakta şipşirin bir delikanlı. İki ayağının dizden sonrası yok ama o yine de keyifle gülüyor, şakalaşıyor bizimle. "Kayserili" olduğu için bankacıların bile pabucunu ters giydirecek faiz hesapları da yapıyor bir yandan.
Tunceli'de komando er olarak askerliğini yapan Soner Atasever, Ovacık'taki operasyonda mayına basınca, "yandım allah" diye bağırmış. Sonrası mı? Elazığ'daki askeri hastaneye helikopterle götürülürken tam dört kez kalbi durmuş ama yine gayretle yaşamın sıcak nefesini kucaklamış.
Kolay mı 22 yıl onu taşıyan ayaklarından ayrılmak. Ama Soner ayaklarını bir tarafa bırakıp bu kez öfkelenmiş Emekli Sandığı'na:
"Birinci dereceden malul olduğum için 18 milyar tazminat aldım. Ama emekliliğimi ikinci dereceden göstermişler. Böyle büyük bir hata yapılır mı?" Hastaları kendi kardeşi gibi gören, onların sorunlarını çözmek için canla başla çalışan GATA'daki Sosyal Hizmet Uzmanı Dilşah Altınkay ise tüm sevecenliğiyle Soner'in başını okşuyor ve en yakın zamanda bu meseleyi halledeceğine dair ona söz veriyor.
Tazminat olarak aldığı 18 milyar lirayı faize veren Soner, artık yeni açacağı pastırmacı dükkanının ve yavuklusuna kavuşacağı günlerin hayalini kuruyor.

Azmin zaferi

Yozgatlı Ümit Kaplan da, 16 ay önce Kuzey Irak'taki operasyondan dönerken düşürülmüş pusuya. Önce yanındaki arkadaşları şehit düşmüş, ardından ona kurşun veren yardımcısı başından yemiş mermiyi.
Tam kendini kurtaracakken bu kez kadın teröristin attığı altı kurşun girmiş bedenine. Askerliğinin bitimine tam üç gün kala başına gelen acı olay önceleri çok sarsmış Ümit'i. Hele doktorların bir daha yürüyemeyeceğini söylemesi, tüm yaşamının tekerlekli iskemleye bağlı kalacağı düşüncesi çileden çıkarmış onu. İsyan etmiş, fayda vermemiş. Öfkelenmiş, duyan olmamış.
İşte o zaman birden silkinmiş. Kendine hükmetmeye başladığı zaman da bir güç gelmiş bedenine. Önce bu konuyla ilgili kitaplar okumuş, ardından spor yapıp oynamayan bacaklarına güç vermeye çalışmış. Ve bir gün hiç kıpırdamayan bacağa can gitmiş.
Morali o kadar yüksek ki Ümit'in, spora ve kitap okumaya ağırlık verdiği zaman irade gücüyle ağrılarına bile hükmetmeyi becermiş. Bu haliyle arkadaşının mobilya dükkanında eski mesleğine dönmenin özlemiyle döşemeye çiviler bile çakmış. İşe yarama duygusu ise onu büyük mutluluklara ve umuda sürüklemiş.

Eşi de terketti

Koridorda uzun boylu, ayaklarında cihazlar olan yakışıklı genç özel aletine tutunarak adım atmaya gayret ederken bile yüzünde tebessümü eksik değil.
Öylesine sevimli, öylesine cana yakın ki yanına yaklaştığımda sıcacık gülüyor ve ilk sözü, "nasılsın ablacığım" oluyor.
Kayserili Mustafa Özsoy da Hakkari Merkez Dağ Komondo Birliği'de er olarak görev yaparken taciz ateşi altında kalmış ve yemiş kurşunu beline.
Oysa yeni dönmüş izinden. Beş ay sonra bitecek askerliğinin hayalini bile kuramadan bağlanmış 18 aydır tekerlekli iskemleye. Yaşadığı acılar yetmezmiş gibi sağ akciğerine bir de tüp konmuş. Bağırsakları zedelenmiş ama yaşama sevinciyle onun da hakkından gelmiş.
Askere gitmeden iki ay önce evlendirmişler Mustafa'yı. Ama acı kader, en ihtiyacı olduğu günlerde terk etmiş eşi onu.
Şimdi boşanma işlerinin sonuna yaklaşan Mustafa, puldan ve boncuktan çiçekler yapıp, sevdiklerine armağan ediyor.

Kolu sayesinde kurtuldu

Hataylı jandarma komondo er Fatih Demir öylesine sıcak, öylesine cana yakın ki. Sanki kırk yıllık dost gibi şakalaşıyoruz. Sonra acı dolu günlere doğru yolculuk başlıyor.
Ağustos ayında Şırnak'da bir operasyona katılan Fatih de kalabalık bir grupla girdiği çatışmada yaralanmış. El bombası ayağının üstüne düşmesine rağmen gayretlenmiş kalkmak için ama bir çuval gibi yığılıp kalıvermiş.
Öldüğünü sanan üç terörist yanına yaklaşmış. Üstünü arayıp, kolundaki saati almışlar. Ellerini başına götüren Fatih'i bir güzel taradıktan sonra öldüğüne kanaat getirip, gerisin geri dönmüşler. Fatih'i belki ölümden kolu kurtarmış ama bacağının birini de orada bırakıvermiş.
Ama aradan bir ay geçtikten sonra saatinin bulunduğu haberi gelince dünyalar onun olmuş, "kanım yerde kalmadı" diye bayram etmiş.

Mehmetçik Vakfı bağışlarla büyüyor

MEHMETÇİK Vakfı, vatandaşın yaptığı bağışlar, subay ve assubayların maaşlarının binde biri ve kantin gelirlerinin yüzde üçüyle varlığını sürdürmeye çalışıyor.
Vakfın amacı, vatani görevini yaparken her ne nedenle olursa olsun ölen çavuş, onbaşı ve erlerin dul ve yetimlerine, sakat kalanların kendilerine sosyal ve ekonomik destek sağlamak, çocuklarını üniversite seviyesinde okutmak.
Karşılıksız, yardım alacakların muhtaç olup olmadıklarına bakılmaksızın yapılan yardımlarda ölüm ve sakatlanmada vazifeli olma şartı da aranmıyor.
Vakıf, askerin ölümü halinde dul ve yetimlerine, sakatlanmaları halinde de kendilerine tazminat ödediği gibi her ay da maaş veriyor. Altı ay öncesine kadar sadece bir, iki ve üçüncü derecede sakat olanlara ömür boyu maaş bağlayabilen Mehmetçik Vakfı, bağışlar fazlalaşınca dördüncü derecedeki sakatlara da yardım elini uzattı.
Vakfın Genel Müdürü emekli Tümgeneral Zekai Doğanay'ın en büyük arzusu ise, beşinci ve altıncı derecedeki sakatlara da maaş bağlamak. Halen maaş alanların aylıklarını da daha üst seviyelere yükseltmek, daha fazla tazminat vermek.
Vatan uğruna kimi Mehmetçik bacaklarını, kimi ellerini, kimi gözünü, kimi de tüm uzuvlarını kaybetti. Onlar şimdi yakınlarının yardımına muhtaç olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Sizler, onların daha iyi yaşam koşullarına kavuşmasını istemez misiniz?
Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle bağışınızın binlerce şehidimizin ailelerine, çocuklarına, gazilerimize ve sakatlarımızın kendilerine ve çocuklarına dağıtılmasını istemez misiniz?
Unutmayın; beş milyon lira ile kurulan vakıf 17 yıl içinde Mehmetçiklere tam 2.5 trilyon lira yardım dağıttı.
Çorbada bizim de tuzumuz olsun diyorsanız işte yurt içinde, Ankara'daki bankaların hesap numaraları:
* Ziraat Bankası Yenişehir 5005, * Halk Bankası Meşrutiyet 66166, * Vakıflar Bankası Meşrutiyet 40000, * Emlak Bankası Mithatpaşa 70007.
Yurt Dışı: * Ziraat Bankası Yenişehir hesap no 80000 (dolar), mark hesabı ise 32997 Ankara.
Kurban bağışlarınız için yukardaki hesap numaralarına ek olarak İş Bankası Balgat şubesi 600000, mark için yine aynı şubede 700000 nolu hesaba bağışlarınızı yapabilirsiniz.
Türkiye veya dünyanın neresinde olursa olun, bu şubelere havale yaparken ek bir ücret ödemenize gerek de yok.

Avrupa'nın bir numaralı merkezi

YIL, 1995'in nisan ayı. Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nin açtığı "Mehmetçikle Elele" kampanyası bir çığ gibi büyür ve Türk milletinin gönlünden, hem de 56 saat gibi inanılmaz bir sürede tam 2.7 trilyon lira çıkar. Çek, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya verilir.
Peki ne yapılacaktır bağışlanan bu parayla?
Genelkurmay karargahında bağışların kalıcı ve çok ihtiyaç duyulan bir hizmete yönlendirilmesi için çalışmalar başlar. İlgili kuruluşların, üniversitelerin ve vakıfların görüşü alınır. Sonunda Olağanüstü Hal Bölgesi'nde vatanı korumak için terörle mücadele ederken yaralanan askerlerimizin daha iyi şartlarda tedavi görmelerini sağlamak amacıyla "Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi" kurulması karara bağlanır.
Öncelikle, Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Vakfı (Elele Vakfı) kurulur. Ardından Bilkent yolu üzerindeki Lodumlu'da Milli Savunma Bakanlığı'nın kullanımında bulunan 328 dönümlük arazi kazanılır.
Amaç, kapalı inşaat alanı 104 bin metrekare olan arazide 200 yataklı Rehabilitasyon Hastanesi, 50 yataklı ömür boyu bakım ünitesi, 50 yataklı hasta misafirhanesi, meşguliyet ve mesleki rehabilitasyon bölümleri kurmaktır.
Temel 9 Aralık 1996'da atılır ve inşaat hızla işin sonuna yaklaşır.
Bu yıl sonunda bitecek olan Avrupa'nın en ileri rehabitasyon merkezi, burada tedavi görecek askerlere ne getirecek? Bu işin inceliklerini de, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Kıdemli Albay Prof. Oktay Arpacıoğlu'dan dinleyelim:
"Öncelikle OHAL'de sakatlanan bir kişinin sağlam kalan fonksiyonlarını geliştirerek, onları "bağımsız" ve "vergi" verir hale getirmeyi amaçlıyoruz. Yapılacak en üst düzeydeki çalışmalarla tekerlekli iskemle ile hareket eden kişilere meslek edindirme kursları açacağız. Küçük el sanatları, elektronik, bilgisayar, trikotaj, fotoğrafçılık, matbaaacılık, cilt, halıcılık, ağaç işleri, seramik atölyelerinde isteyen hastalara istediği dalda eğitim verilecek. Kabiliyeti olan da resim ve müzik alanında çalışacak.
200 yataklı ortopedik ve nörolojik engellilerin kalacağı rehabilitasyon birimde bir hastanede bulunması gereken tüm ünitelerin yanısıra ortez - protez departmanları, spor salonları, dörder adet egzersiz ve havuz salonları, çeşitli fonksiyonları değerlendirme üniteleri (konuşma, yürüme, bir araca binme bölümleri gibi) olacak.
50 yataklı ömür boyu bakım ünitesinde ise evde bakımı mümkün olmayan ya da kimsesi bulunmayanlar kalacak. 50 yataklı hasta misafirhanesinde de kontrolleri yapılan ya da yatan hastanın yakınları konaklayacak.
Teknik hizmet yapılarının olduğu idari bölümde de hastane personeline ait lojmanlar, alışveriş merkezleri, kreşler yer alacak. Yapılacak amfitiyatroda ise hastalara konserler verilecek ve çeşitli tiyatro grupları oyunlar sergileyecek. Botanik bahçelerinde ise isteyen hasta hobi olarak çiçek yetiştirebilecek."
İki yıldır rehabilitasyon hemşiresi yetiştirdiklerini; doktor, sosyal hizmet uzmanlarına da bu konuda kurslar verildiğini söyleyen Arpacıoğlu, Türkiye'de olmayan branşlar için de 2000 yılında yurt dışına eleman yollayacaklarını vurguluyor.
Ülke genelinde rehabilitasyon konseyinin kurulmasını isteyen Arpacıoğlu sözlerini şöyle noktalıyor:
"Çıkarılacak hasta haritalarına göre bu bölgelerde rehabilitasyon birimleri kurulur. Böylelikle Muş'un köyünde oturan OHAL hastası bir rahatsızlığı olduğu zaman Ankara'ya geleceğine kendi köyüne yakın olan şehirdeki hastaneye gidebilir. Böyle bir uygulama hem hastayı rahatlatır hem de masraftan kurtarır. Ancak bu işlerin yapılabilmesi ve vakfın devamı için paraya ihtiyacımız var. Sadece devletin değil, halkımızın da gereken maddi yardımı yapacağına yürekten inanıyoruz."