Siyaset Sohbet Odası

Sohbet Odası

08.10.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Işın Çelebi, "Meclis’te ve hükümette, ‘kabul edenler... edilmiştir’ anlayışı hâkim. Mevcutlara benzemeyen, klasik sağ ve sol dışında, yenilikçi merkez harekete ihtiyaç var" diyor

Sohbet Odası

Sohbet Odası

Sorun ‘Başüstüne mantığı’
Işın Çelebi, "Meclis’te ve hükümette, ‘kabul edenler... edilmiştir’ anlayışı hâkim. Mevcutlara benzemeyen, klasik sağ ve sol dışında, yenilikçi merkez harekete ihtiyaç var" diyor

DERYA SAZAK

Meclis açılırken yayımladığınız deklarasyon parti yönetimlerine ve liderlere başkaldırı olarak görüldü. Neyi amaçlamıştınız? Bizim hareketimiz partiler üstü, tamamen halkın vicdanının sesinin parlamentoya yansıması... Bugün kilitlenen sistem içinde sorunlar giderek büyüyor, halk çaresiz, bıçak kemiğe dayandı, deldi ve geçti. Başüstüne yönetimiyle Türkiye krize saplandı, deklarasyon parti içi mesele olmaktan çok liderler ipoteğine duyulan tepkinin ifadesidir.

ANAP’ta istifalar başladı; Eyüp Aşık, Süha Tanık, Mesut Yılmaz’ın uzun dönem yol arkadaşlığını yapmış Mehmet Ali İrtemçelik ayrıldılar. Milletvekilleri neden rahatsız?
Bugün milletvekilleri hatta bakanlar siyasetin oluşumuna katılamıyorlar. Halk siyasetin dışında. Lider oligarşisi var. Milletvekilleri genel merkez listelerinden seçiliyor. Vatandaşın tercihi Meclis’e yansımıyor. Oysa bugünkü sorunlara TBMM’nin iç dinamiğiyle çözüm bulunması lazım. Seçim ve Siyasi Partiler Yasası, liderlerin etkin olduğu bir düzen getirdiği için milletvekilleri özgür iradeleriyle hareket edemiyor.

Kimseye anlatamadık
Sorun nerede?
Başüstüne mantığında... Meclis’te ve hükümette, ‘kabul edenler... edilmiştir’ anlayışı hakim. Yasalar bürokraside hazırlanıyor, Meclis’ten jet hızıyla geçiyor, katılım gerçekleşmiyor. Türkiye’de sorunların ağırlaşmasında ve yönetim boşluğunun çıkmasında zamanında tartışılmayan kararların etkisi büyük.

ANAP’ın son kongresine kadar genel başkan yardımcısıydınız. Bunları yönetimde, grupta konuşmanıza ne engel var? Güvenoyu verirken, bu hükümetin 3 liderin yönetiminde olacağını bilmiyor muydunuz?
Biliyorduk ama sonuçta böyle bir tablo çıkacağını tahmin etmiyorduk. Ekonomi yönetiminden örnek vereyim. Dünya Bankası ve IMF uzmanları şunu söyledi: ‘Programda hata olduğu zaman biz özür dileyerek gideriz ama sonuçta bunun zararını siz çekersiniz, niye uygulamada görülen aksaklıkları düzeltmiyorsunuz?’ 2000 yılının başından beri uygulanan ekonomik politikanın hatalarını net olarak söylememe, hatta kitap yapmama karşın, geliyorum diyen krizi kimseye anlatamadık. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ misali bunları Başkanlık Divanı’na taşıdık ama dinletemedik.

Kral çıplak dedik
Temel itirazının neydi?
Bir güven bunalımı olduğunu görüyorduk. Ekonomik krizle siyasi kriz iç içe geçmiş vaziyette. Yönetim boşluğu var. Son dönemde buna Başbakan sorunu da eklendi, bir de ‘başüstüne’ anlayışıyla Meclis’te komisyonlar etkin çalışmayıp, geleni onaylama başlayınca kriz derinleşti. Finans sektörü çöktü, reel sektör durdu, yöneticiler hala seyrediyor. Halk perişan, insanlar yeter artık diyor. Bunları görmezlikten, duymazlıktan gelen bir yönetim anlayışı var.

Siz kral çıplak dediniz...
Evet.

Peki bu söylemde geç kalmadınız mı? 22 Şubat’ta ikinci kriz patladığında parti yönetiminde, hükümetten çekilmeyi önermiş miydiniz? Yoksa siz de Kemal Derviş’e inanmış mıydınız?
Hayır, istikrarsızlık olmasın diye hükümetten çekilmeyi önermemiştim. Hedef Türkiye’nin düze çıkmasıydı ama mayısta IMF’ye sunulan niyet mektubundaki hedefler gerçekçi değildi. Reel sektörün batma noktasına geldiğini söyledim. Ben görevimi yaptım, zamanında uyardım ama etkili olamadım. Derviş şansını kullandı ama yapamadığı görülüyor.

Ne yapılmalıydı? Geçmişte ekonomiden sorumlu bakanlardan biriydiniz. Krize bir günde sürüklenmedik...
Sabit kur yanlıştı, Türkiye enflasyon hedeflemesiyle ilgili programını 1997 - 98’te yapmış ve global krize rağmen iyi sonuçlar almıştı. Enflasyonu yüzde 100’den yüzde 54’e düşürmüştük. Büyüme de bugünkü gibi eksi 10’lar değildi. Stanley Fischer’ın 2001 Temmuz’unda önerdiği enflasyon hedeflemesini önce uygulamış ve başarılı olmuştuk.

Koalisyonda ekonomi yönetimi ANAP’ta olsa işler daha mı iyi giderdi diyorsunuz?
Hayır öyle bir şey söylemiyorum, yönetim boşluğundan doğan kriz sürekli hale geldi. Bence Türkiye kendi programını net olarak ortaya koyamadığı için IMF’nin söylediklerini noktası, virgülüne kadar uygulama yanlışlığına düştü. Kötü bahçıvan ağacı kurutur. Türkiye ekonomisi ne yazık ki bugün kuruma noktasında. Ülkenin girişimci gücünü yok etmeye dönük yanlışlıklar sergileniyor. Reel sektörü bitirdiler.

Savaş faktörü de eklendi...
ABD’nin karşı atağı uzun süreli olursa dünya ekonomisi bundan olumsuz etkilenir, dünyada zaten durgunluk var, Türkiye’nin ihracatı açısından iyi manzara değil. Anadolu sanayii kaynak bulamıyor. Bu uluslararası rekabeti negatif etkiler. Türkiye geleceğini yok etmeye başladı.

Halktaki gelecek kaygısı artıyor.
Bizim işimiz şikayet etmek değil çözüm bulmak. Meclis’in iç dinamikleriyle çözüm bulacağız. Kamuoyunun desteği de önemli, bu yüzden deklarasyonu hazırladık. "Siyasi partiler ve seçim yasaları değişmeli" diyoruz. Neden? Çünkü, vatandaş söz sahibi olmalı ki, demokrasi liderlerin ipoteğinden kurtulsun. Parlamento halka kapalı çünkü milletvekilleri Ankara’dan tayinle geliyor. Sistemdeki kilitlenmeyi açabilmek için parlamentonun temsil gücünü artırmak zorundayız. Demokrasi içinde çözüm üretebilmeliyiz. Türkiye insanı kendi siyasetini arıyor.

Kişisel meselemiz yok
Deklarasyonu ne zaman hazırladınız?
Nisan ayında arkadaşlarla toplanmaya başladık. Buna yürekten katılan birçok partiden arkadaşımız var.

Siz niye ortada kaldınız?
Toplum bana sahip çıktı, arkadaşlarımız da... Ben deklarasyona sahip çıktım. Bu kişisel mesele değil.

Kimler vardı?
ANAP’tan Yıldırım Akbulut, İlhan Aküzüm, DSP’den Rıdvan Budak, hepsini saymayayım...

Ertuğrul Kumcuoğlu var mıydı?
Biz Uluç Gürkan’a verdik metni, DSP’deki arkadaşlarıyla görüşüyordu...

Sohbet Odası
Kongreyi hedeflemedik
Nisanda düğmeye bastığınıza göre ANAP kongresi mi hedef alınmıştı?
Hayır, biz kongrelerden sonuç çıkmayacağını görüyorduk. Sayın genel başkan, kongrede bir değişim olacağını deklare etti ama Türkiye’nin ihtiyacı olan yenileşme sağlanamadı.

ANAP’ta değişim olmadı diyorsunuz, ne bekleniyordu? Örneğin, en fazla oy alan Erkan Mumcu vitrine taşındı, Mesut Yılmaz ulusal güvenlik sendromunu tartışmaya açtı, birden çok genel başkan adayı yarıştı...
Değişimin politikalara yansıması gerekirdi. Hükümete dönük bir uygulama yok. Deklarasyonumuz parti içi meselelerle sınırlı değil. Ancak ANAP’ta statükonun devam ettiğini görüyoruz.


Bir yıl içinde seçim olur
Demirel’le görüşmüşsünüz.
Siyasi temas değildi, kitabımı götürdüm.

İnönü de parti kuruyor, siyasette eskiye rağbet mi başladı.
Türkiye’nin ihtiyacı olan genç ve yeni bir harekettir. Ama halk kime rağbet eder onu bilemem.

Partiler yasasında genel başkanlık sınırı nedir?
3 dönem, 9 yıl...

Kaybeden gidecek mi?
Kongre karar verir.

Deklarasyon nedeniyle Mesut Bey’le görüştünüz mü?
Hayır, parti meselesi olarak görmediğimiz için gerek olmadı.

Hükümette değişiklik bekliyor musunuz?
Bu yapıda olmaz.

Sizin hareketiniz bağımsızlar bloku oluşturabilir mi?
Meclis’te çeşitli partilerden milletvekilleri arasında temaslar oluyor. Net gözüken bir tablo var, mevcut sistemde temsil gücünü kaybetmiş partilerin hepsi ilk seçimde barajın altında kalmaya mahkumlar. Bu durum halka gitmeyi zorunlu kılacak. Bir yıla kalmaz erken seçim yapılır. Bu güvensizlik ortamında hem ekonomik kriz, hem siyasi kriz üst üste oturmuş, bunu taşımak mümkün değil. 2002’de seçim olur.

ABD, Afganistan’a ya da Ortadoğu’ya müdahale ederse Türkiye kriz yönetiminden savaş yönetimine geçmek zorunda kalacak. Normal zamanda yönetim zaafı göstermiş hükümet bunu sağlayabilir mi?
Son 2 yılda Türkiye’de kriz olduğu kabul edilmediği için aslında kriz yönetimi anlayışı geçersizdi. Sorunlar biriktirildi, hızlı karar almak yerine seyredildi. Savaş çıkarsa bu çok daha önem kazanacak. Sorunları çözme konusunda iddianız kalmıyorsa hükümet bu haliyle de devam edebilir ama Türkiye kaybeder!

ANAP’ın sorunu statükoculuk
Sizce ANAP vizyonunu mu kaybetti? Özal’dan sonra hiç seçim kazanamadınız?
ANAP’ın sorunu statükoculuk. Yeni fikir üretilemiyor. Kan kaybeden tek parti ANAP değil, DSP de, DYP de kaybediyor, çünkü temsil gücü kalmadı partilerin. Sistemin vidaları haline geldiler. Halktan koptular. Mesut Yılmaz’ın da beyanı var, "tüm partiler barajın altında" diye...

Yeni oluşuma ne diyorsunuz? Sizin hareketiniz partileşecek mi?
Ona Türkiye karar verecek. Şimdi konuşmak erken. Yeni bir program gerekiyor: Bir kere devlet işleyişinin sivilleşmesi lazım. Her şeyden önemlisi ekonomide tekrar büyüme sürecine geçilmesi. Yöneten bir demokrasi için Türkiye’nin yarı başkanlık sistemini tartışması gerekiyor. Dar bölge, tercihli oy ve Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi. Dürüstlük, şeffaflık, hukuk siyaset ilişkisi çok önemli. Yeni bir merkez hareketi oluşturmak gerekecek. 11 Eylül’den sonra küreselleşmeyle yerelleşmenin kesiştiği noktadaki stratejiler de önem taşıyor. Güvenlik kavramı girecek. Küreselleşmenin getirdiği adaletsizlik ve yoksulluğun nasıl giderileceği de önemli bir tartışma konusu.

Yeni bir parti nasıl olmalı?
Mevcutlara benzememeli. Klasik sağ ve sol dışında yenilikçi merkez harekete ihtiyaç var.

Deklarasyona, "80 milletvekili destek veriyor" dediniz ama kimse ortaya çıkmadı, ANAP’tan isimlerini saydığınız 5 - 10 kişiyle yeni oluşum nasıl gerçekleşir?
Deklarasyona tüm partilerden destek var. ANAP’taki sayımız kasıtlı olarak az gösteriliyor. Abant toplantısına bakın, 20’ye yakın milletvekili katılmamış. Zaten Türkiye’de yeni oluşum söz konusu olacaksa bunun kadrosu önemli ölçüde Meclis dışından çıkmalı. Siyasette hiç yer almamış dinamik güçleri kapsaması lazım. Parlamento içinde sistemin kilitlendiğine inanan arkadaşlarımızla elbette bir araya geleceğiz ama önemli olan ilkeli bir grupla Türkiye’nin bütünündeki değişim özlemini ateşlemektir. Bizim misyonumuz bu olmalı. Sivil toplum örgütleri, genç girişimciler, kadınlarla bu hareketi siyasete yeni girecek insanlar ileriye taşımalı. Sağ ve sol kavramları yerine yenilik ve değişimi ön plana çıkaran birliktelik sağlamalıyız.

Biz olmasak da olur, diyorsunuz?
Elbette. Biz yeni oluşumun önünü açacağız. Bizim olmamız şart değil. Arkamızdan gelen insanlara yol açmak önemli olan.

Değişimin kamikazesi olacağım!
TBMM’nin, Anayasa değişikliğiyle kazandığı prestije, dokunulmazlık ve kıyak emeklilik gölge düşürdü. Nasıl oldu?
Özlük haklarıyla ilgili önerge liderlerin bilgisi içinde geldi. Bir dakikada geçti. Ret oyu kullandık ama engel olamadık. Liderlerden habersiz Meclis’te sinek uçmaz! Bu yanlış Çankaya’dan dönmelidir.

Halk ne yapmalı?
Susurluk sonrası ‘1 dakika karanlık eylemi’ gibi, siyasi partiler ve seçim yasalarıyla siyasi ahlak yasasının çıkarılması yönünde kampanya yapılmalı. Ekim’de bunlar Meclis’ten geçmeli ki, siyasette değişimin önü açılsın. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, toplum kendi geleceğine sahip çıkmalı ve Türkiye ayağa kalkmalı. TBMM kendi iç dinamikleriyle bir çözüm bulacak ama açık söylüyorum, kamuoyu desteğine ihtiyacımız var. Biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz.

Değişimin kamikazesi olacaksınız.
Evet. Çocuklarımız ve ülkemizin geleceği için kendimizi feda etmeye hazırız.




SİYASET