Siyaset Sohbet Odası'nın bu haftaki konuğu Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oya Eczacıbaşı

Sohbet Odası'nın bu haftaki konuğu Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oya Eczacıbaşı

26.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Eczacıbaşı "Türkiye'de 190 müzenin 80'i kapalı. İstanbul'da daha bir modern sanat müzesi yok. Resim Heykel Müzesi cumartesi, pazar günleri kapalı" diyor

Sohbet Odasının bu haftaki konuğu Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oya Eczacıbaşı

İstanbul, müzeler kentine dönüşmeli Müze kavramı daha çok eskiyi, geçmişi çağrıştırır. Üniversite gençliği bir meslek olarak ilgileniyor mu müze işletmeciliğiyle... Elbette... Bu biraz da çağdaş müzeciliğe bakış açısıyla ilgili. Müzeler, 'eski eserler mezarlığı' haline gelmemeli diye düşünüyorum. Çağdaş müzecilik anlayışında müze yönetimi şirket yönetiminden farksız. Uzmanlık alanları müzecilik olan profesyonelleri göreve almak gerekiyor, tabii pazarlamak çok önemli... Müzelerin bir misyonu da olmalı. Hangi kitleye erişmek istiyorsa ona göre planlama yapılmalı. Müzede öğrenilir Hasan Bülent Kahraman, Radikal'de yayımlanan makalesinde 'müzelere taze kan gerekiyor' diye yazmış. Çocukları ve gençleri müzelerde buluşturmakla onlara tarih ve kültür bilinci aşılanıyor. 'Nereden geldik, nereye gidiyoruz' merakına görsel boyut katılıyor ama Matrix filminin izleyici sayısına bakılırsa sinema daha mı etkin? 19 Mayıs tatilinde Topkapı'yı sadece 30 bin kişi gezmiş. Filmi izleyenler ise yarım milyonu buluyor. Bu da çok iyi bir rakam. Müzelerimiz keşke Matrix'ten daha fazla kişiyi çekse... Paris'te, Londra'da müze önlerindeki kuyrukları biz de görebilsek. Bunun için kültürel bilinç yaratmak gerekiyor. Okul eğitimiyle, gençlerin eğitimiyle müze programlarının paralel gitmesi son derece önemli. Çünkü çocuklar kendi zaman akışlarında istedikleri eserlerin, objelerin önünde istedikleri kadar vakit geçirerek öğreniyorlar. Müzeleri çekici kılmak için neler yapılabilir? ABD'de bu sayı niye yüksek? Müzelerle ilgili bir araştırmada ortaya şu sonuç çıkıyor: Müzeler bilgi edinmede, en güven veren kurumlar sıralamasında ikinci. Okullar ilk sırada daha sonra müzeler ve kitaplar geliyor. Güven boşluğunu müzeler dolduruyor. Matrix örneğini verdiniz, Türkiye'de gösterime girdiği ilk hafta 500 bin kişi filmi izlemiş. Amerika'da yılda 865 milyon kişi müzeleri gezmiş. Türkiye'de müzelerle ilgili rakamlar oldukça düşük. 190 müze var 80'i kapalı. Bilinç geliştirir Müzedeki objeler ve sergilenen yapıtlar daha mı objektif bulunuyor? Evet, çünkü, orada bir yanıltma unsuru olmadığının farkında. Yanındaki yazı biraz subjektif olabilir ama eserin aslı fikir veriyor. Müzede gördüklerini daha mı az sorguluyor kişiler? Evet, müzeler kültürel açıdan bilinç geliştirme işlevi görürken ideolojik alanlarda yön verebiliyor. Örneğin II. Dünya Savaşı'nda Alman müzelerinde faşizm üzerine propaganda yapılmış. Türkiye de tarihi açıdan zengin bir kültür mirasına sahip, müzeler daha çok yabancıların, turistlerin ilgisini çekiyor. Biraz da öğretmenler ve gönüllü rehberler sayesinde öğrenciler gezdiriliyor. İstanbul tek başına hazine. İstanbul gibi Anadolumuz da aslında bir açık hava müzesi. Hiçbir ülkeye nasip olmayan, yüzlerce uygarlığın geçtiği, farklı din ve kültürlerden bir sentez yaratılmış ülkede yaşıyoruz. Malraux, 'kültür bir muhayyel müzedir' diyor. Öyleyse Anadolu hem gerçek, hem de düşünülebilecek en muhayyel müze. En büyük zenginliğimiz, benliğimiz, geleceğimiz kültür varlıklarımız. Ama bunu göz ardı ediyoruz. Mesela SİT alanlarında devlete ek bütçe sağlamaya çalışıyoruz, rant amaçlı kısa vadeli çözümler arıyoruz. Sentez yaratır Kaynak uğruna, doğal yaşam alanları, tarihi ve kültürel doku talan edilecek... Çok yazık. Sivil toplum buna karşı çıkmalı. Tabiat ve kültür varlıklarımız en büyük hazine... Eğer biz uygarlıklar çatışmasına karşı, Anadolu'yu birleştirici bir unsur olarak görüyorsak, Doğu ile Batı'nın kültürünü bu coğrafyada buluşturmak zorundayız. Bunu Anadolu kültürünü yücelterek yapabiliriz, SİT alanlarını yok ederek değil. Kültür zenginliklerimizi kullanmamız gerekir. Müzeler, Doğu'yla Batı arasındaki bu sentezi yaratıcı olabilir, hem de geçmişle gelecek arasında köprü oluşturabilirler. Çünkü biz hep müzelere geçmişteki kültür mirasımızın sergilediği mekânlar olarak bakıyoruz. Halbuki müzeler hem bugünün hem de geleceğin eserlerinin sergileneceği yerler. Ücret alınmayabilir Geleceğin müzeciliğini de yine gönüllülerin desteği mi ayakta tutacak? Bütçe desteği ve bilet gelirleri yetersiz kalıyor. Gelir de önemli, ancak asıl olan çocuklarla gençleri müzelerle buluşturmak. Mesela şu ara avangard, gündemdeki konularla ilgili sergiler düzenlenebilir. Müzeler artık statik mekânlar olma yerine, ailelerin topluca gelebileceği, yemeğini yiyebileceği, alışverişini yapabileceği, konferanslar izleyebileceği 'kültür merkez'leri haline getirebilirsek, çağdaş işletmeciliği başarmış oluruz. Müzeleri davetkâr marketler haline getirmeliyiz. Gönüllülük önemli ama tek başına müzeleri ayakta tutmaya yetmez. Türkiye'de müze gezme alışkanlığı yok, bunu artırabiliriz. Geniş kitleleri müzelere nasıl çekebiliriz? Burada işte müze yöneticiliği, işletmeciliği devreye giriyor. Bir pazar araştırması yapılmalı, ziyaretçi olmayan kitlelere nasıl erişebilir, saptanmalı. Bir süre için bilet ücretleri kaldırılabilir. 19 Mayıs'ta Topkapı Müzesi'nin önündeki sıra bize onu gösterdi. Alışkanlık oluşturana kadar müzelere giriş bedava olabilir. Bir süre, Milli Piyango gelirinden müzelere pay aktarılabilir. Belediyeler Topkapı Sarayı'nın gelirinin yüzde 40'ını alıyormuş... Buna karşılık çöplerinin toplanmadığı zamanlar olmuş. Gezici sergiler olabilir Başka neler yapılabilir, İstanbul İçin akla gelen önerileriniz var mı? Kültür Bakanlığı'na ayrılan ödeneklerin bindelik oranlarla değil Batı'daki gibi yüzdelik oranlarla ölçüldüğü bir ülke olmamız gerekir.Ama bizim daha ulusal müzemiz yok! İstanbul'da daha bir modern sanat müzesi yok. Resim Heykel Müzesi cumartesi, pazar kapalı ve haftanın dört günü saat 10.00'dan 16.00'ya kadar açık. Çalışan insanlar ve okula giden öğrencilere kapalı gibi bir mekân. Nasıl gezeceksiniz?İstanbul müzeler kenti olmalı. Sadece sergilenen yapıtlarıyla değil, müze binalarıyla da izleyici kitleyi etkilemeye çalışmak gerekiyor. Semtlere yönelik gezici sergiler düzenlenebilir. Burhan Doğançay sergisini halkın ayağına götürdük, çok ilgi gördü. TIR'lar dolaştı bütün semtleri. Sanatı topluma götürmek etkin bir yol. Özel teşebbüslerin sponsorluk aracılığıyla vergiden düşmesi sağlanabilir. Olanaksızlık mazeret değil. Birinci derece doğal SİT alanları kaynak uğruna imara açılacak. Olacak şey değil. Bu haberleri okudukça isyan ediyor insan. Gönlüm, modern sanat müzesinde Müzeler, kültürün görselleştiği alanlar, tarih bilincinin gelişmesinde eğitsel önemi büyük, gençlere müzecilik dersi vermek nasıl bir duygu? Çok güzel bir duygu. On yılı aşkın süredir müze işletmeliğiyle ilgileniyorum. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Rahmetli Nejat Eczacıbaşı'nın isteği olan İstanbul'a modern sanat müzesi kazandırma projesiyle uğraştım. 1990'ların başında Feshane'nin müzeye dönüştürülmesi üzerinde çalışılıyordu. Müze işletmeciliğinde kendimi eğitmem gerektiğine inandım ve İngiltere'de bu konuda mastır yaptım. Feshane 1992 yılında modern sanat müzesi olarak açıldı ama sonradan belediyeyle problemler oldu. Biz projeden vazgeçtik. Bu gönlümde yatan bir proje, şimdilik ileriye bırakıldı. Ne zaman gerçekleşir bilmiyorum ama ben müzelerle ilgili çalışmalarıma devam ettim. Bu sene başında Boğaziçi Üniversitesi'nde ders vermeye başladım, 45 öğrencim var. Bunların yarısı mühendis bu çok hoş tabii, gençlerin müzeciliğe ilgi duymaları. Umut verici.