Siyaset Yeni seçmen AKP dedi

Yeni seçmen AKP dedi

07.11.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Seçmen çoğunluğu, Tayyip Erdoğanın siyasi yasaklı olmasının AKP oylarını artırdığı inancında

Yeni seçmen AKP dedi

ANALİZ 18 Nisan 1999 seçimlerinin ardından geniş bir saha çalışması yapmış ve bunun sonuçlarını Milliyette yayımlamıştık (2 - 6 Mayıs 1999). 3 Kasım seçimlerinin ertesi günü başlattığımız ve Milliyet ile CNN - Türk tarafından desteklenen araştırmamızla bu geleneği sürdürüyoruz. Üstelik bu kez, iki seçim arasında bir karşılaştırma yapma ve değişimleri gözlemleyebilme imkânına da sahibiz.Bu kez "3 Kasım gecesinden tezi yok" diyerek, seçim sonuçlarının belli olmaya başladığı saatlerden itibaren bir ön araştırma yaptık. Türkiyenin her yanına dağılmış 603 seçmenden telefonla bilgi topladık. Sınırlı sayıda soru, Birim Araştırma Ltd şirketi anketörleri tarafından seçmenlere soruldu. Hem örneklemin hayli küçük olması, hem de telefon anketinin getirdiği kısıtlar (örneğin telefonu bulunmayanların örneklemde temsil edilmemesi, mülakat süresini çok kısa tutma zorunluluğu gibi) nedeniyle, bu çalışmanın sayısal bulgularına değinmeyeceğiz. Ancak ilk verilerin gösterdiği temel eğilimleri gözden geçireceğiz. Bu ön araştırmayı, bir bakıma, sandıkların ilk açılıp sayılan küçük bir kısmından elde edilen seçim sonuçlarına benzetmek mümkün. Uzaklardan, kırsal alanlardan gelecek sandık sonuçları oy oranlarında değişmelere sebep olacaktır. Ancak, sandıkların henüz yüzde 10u açıldığında bile, seçmenin ana yönünü rahatlıkla saptayabiliriz. Pek çok gözlemci, 3 Kasım seçimlerini, sonuçları itibariyle Türk siyasal yaşantısında sadece bir dönüm noktası değil, aynı zamanda şiddetli bir sarsıntı, bir deprem olarak niteledi. Gerçekten, geçtiğimiz pazar günü, Türk seçmeni, kulağı en ağır işitenlerin bile rahatlıkla duyabileceği şiddette bir mesaj gönderdi. Mesajın özü de hayli yalındı: "Mevcut durumdan tahminlerinizin ötesinde şikâyetçiyim ve bu durumdan sorumlu tuttuğum parti ve liderleri görülmemiş boyutlarda cezalandırdım." Demografik özelliklere cinsiyetten başlayacak olursak, öyle gözüküyor ki, AKP de, CHP de kadın ve erkeklerden benzer oranlarda destek almışlar. Örneğin Genç Parti seçmenindeki gibi kadın ağırlığı veya MHPdeki gibi erkek üstünlüğünün bariz belirtileri gözlenmiyor. Öte yandan, AKP gençler arasında CHPye göre çok daha popüler. Örneğin AKP, 18 - 25 yaş arası gençlerin (ki bunların önemli bir çoğunluğu ilk kez oy kullanıyor) yüzde 40ı aşan oranlarda desteğini sağlamış görülüyor. Oysa bu yaş grubundaki CHP desteği, 50 yaş üzeri seçmenlerin CHPye verdiği oy oranının altında. 1999 seçimlerini hatırlayacak olursak, o sırada gençlerin önemli bir kesimi MHPye oy vermişti. Bu kez yeni seçmen ağırlıklı olarak AKP dedi. Gençler her zaman ve her yerde değişimden yana olur. Bizde de son iki seçimde, genç seçmen sistemin merkezinde değil de çevresinde olan ve bir ölçüde yerleşik düzen karşıtı olarak algılanan partilere yöneldi. 3 Kasımda parlamentoya girmeyi başaran AKP ve CHPye kimler oy verdi? Bu seçmenlerin demografik ve sosyoekonomik özellikleri nedir? İdeolojik olarak hangi tabanlara otururlar? Birbirlerinden ne gibi hususlarda ve ne ölçüde farklıdırlar? Bu soruların ayrıntılı cevabını alabilmek için bir hafta kadar daha beklemek zorundasınız. Ama bu kadar sabrı olmayanlar için, ön araştırmamızın başlıca bulgularını özetlemeye çalışacağım. Tabii ihtiyatla karşılamak ve doğrulanmasını beklemek kaydıyla... EĞİTİMLİLER CHPYE Eğitimin Türkiyedeki seçmen tercihleri üzerindeki etkisi bilinen bir husus. Öteden beri, eğitim düzeyi yükseldikçe CHP ve CHP çizgisine yönelimin arttığını, DP ve devamı partiler için ise tersi bir durumun söz konusu olduğunu biliyoruz. Son seçimlerde gelir düzeyi ile CHP oyu arasında da pozitif bir korelasyon gözleniyor. Yüksek gelirli seçmenler, artan oranlarda CHPye oy vermiş. AKP için de bunun tersi bir durum var.Özetleyecek olursak, CHP eğitimli, orta ve yüksek gelirli, orta ve ileri yaşlardaki kentlilerin partisi. Kırsal alanlarda ise çok güçsüz. AKPnin oy oranı gençler, düşük gelirliler ve düşük eğitimliler arasında artıyor. Bu parti kent partisi olan CHPnin tersine, büyük kentlerden de, kırsal yerleşim birimlerinden de oy alabiliyor. Demografik değişkenler içinde en önemli faktör ise her zamanki gibi eğitim. CHP, eğitim düzeyi ilkokul ve altında olanlardan çok düşük düzeyde oy alırken, üniversite mezunları arasında açık farkla birinci parti. Öyle görülüyor ki, sadece üniversite mezunları oy kullansaydı CHP, AKPnin elde ettiği yüzde 34lük oranın da üzerinde bir oyla tek başına iktidar olacaktı. AKPnin oyları ise, lise mezunlarına kadar belli bir oranı koruyor. Öte yandan üniversite mezunlarının AKPden uzak durmayı tercih ettikleri anlaşılıyor. İDEOLOJİK FARKLILAŞMA Partilerin seçmen tabanlarının Türkiyeyi Türki ülkeler dünyasının mı, İslam dünyasının mı, yoksa Avrupa ya da tüm dünyanın mı bir parçası olarak gördüklerini anlamak, onların milli veya dini değerleri ne kadar ön planda tuttuklarının kaba bir ölçüsü olacaktı. Gördük ki, Türkiyeyi İslam dünyasının bir parçası olarak gören AKPlilerin oranı, bu görüşte olan CHPlilerin iki buçuk katı kadar. CHPliler ise, büyük çoğunlukla Türkiyeyi ya tüm dünyanın, ya da Avrupanın bir parçası olarak görüyor.Parti tabanlarının ideolojik konumlarının bir başka göstergesi olarak, deneklere şunlardan hangisinin en önemli olduğu soruldu: Milli değerler; dini değerler; gelenekler ve ahlaki değerler; insan hakları ve demokrasi; laiklik. Siyasal yelpazeyi çok kabaca sol, merkez sol, merkez sağ ve sağ olarak tanımlarsak, kısıtlı örneklemimizin yaklaşık dörtte birinin kendini sola (sol ya da merkez sol) yerleştirdiğini gördük. Merkez sağ ve sağın toplam oranı ise üçte iki dolayındaydı (Geriye kalanlar bu sınıflandırmanın dışında kalmakta direndiler). Kuşkusuz AKP oylarının büyük çoğunluğu sağ seçmenden geliyordu ama, kendisini solda görenlerin içinde bir azınlık da AKPye oy vermişti. CHP ise, dörtlü sınıflandırmadaki sağ uç seçmenden hiç oy alamadı. Merkez sağ seçmenden de pek az destek gördü. AVRUPA BİRLİĞİ VE IMF Tayyip Erdoğan da, AKPnin diğer yetkilileri de seçimlerden sonra verdikleri bütün demeçlerde, Türkiyenin AB üyeliği konusunda çok kesin bir tavır sergilediler. Aynı kesinlikte olmasa bile, IMF desteği ile uygulanan ekonomik programa da karşı çıkmadılar. CHP ise doğal olarak AB yanlısı. Geçmiş hükümetin ekonomiden sorumlu bakanına önemli bir rol veren bir partinin, bu programa ciddi bir itirazının olması da beklenemez. Demek oluyor ki, AB ve IMF konusunda iki partinin politikaları birbirinden çok farklı değil. Acaba seçmenler düzeyinde durum nasıl? AKP seçmeni olan deneklerden yaklaşık beşte ikisi insan hakları ve demokrasiyi, beşte biri ise dini değerleri en önemli olarak seçti. CHPli seçmenler için de insan hakları ve demokrasi büyük farkla birinci. Laiklik dahil diğerleri çok gerilerden geliyor. ABYİ İSTİYORLAR Gerek AKP, gerek CHP seçmeninin çoğunluğu AB üyeliğini istiyor. CHP seçmenlerinde oranlar biraz daha yüksek. CHPye oy verenler arasında AB üyeliğini ülke çıkarına aykırı bulanlar yok denecek kadar az. Oysa her beş ya da altı AKPliden biri bu görüşte. Öte yandan, gerekli bütün koşulları yerine getirsek bile Avrupanın bir bahane bulup bizi almayacağı görüşünü paylaşanların oranı da AKPliler arasında daha yüksek. Başka bir ifadeyle, AKP seçmeni, ABye CHP seçmeninden daha az güveniyor. ABnin bize iyi niyetle yaklaştığına en az inananlar ise, tahmin edilebileceği gibi, MHPye oy verenler. Baykal, CHPnin oyunu artırdı mı? Kemal Derviş konusunda ise fikirler o kadar net değil. CHPli seçmenin bile yarıdan azı Dervişin CHP oylarını artırdığını düşünüyor. Diğerlerine göre ise Derviş CHP oylarında ya bir fark yaratmamış, ya da beklenenin tersine oyları olumsuz etkilemiş. AKP seçmeninin ise sadece yaklaşık beşte biri Dervişin CHPye oy katkısı sağladığı görüşünde. AKPlilerin çoğunluğuna göre, CHP onun yüzünden oy kaybetmiş. 3 Kasım seçimlerine damga vuran iki önemli olaydan biri Tayyip Erdoğanın milletvekili ve dolayısıyla da başbakan olamaması, diğeri de Kemal Dervişin CHPye girmesiydi. AKPye oy verenlerin de, CHPlilerin de, diğer partilerin seçmenlerinin de büyük çoğunluğu Erdoğanın siyasi haklarından yoksun bırakılmasının AKP oylarını artırdığı inancında. Hemen bütün partilerin beş seçmeninden kabaca dördü, AKPnin bu yasak sayesinde oylarını daha da yükselttiğini düşünüyor. Baykala rağmen CHPye oy verdiler Son seçimlerle ilgili bir ortak gözlem de Deniz Baykalın özellikle CHPye oy vermesi beklenebilecek seçmen kitlesine pek sempatik gelmediğiydi. Sınırlı ön araştırmamız bu gözlemi büyük ölçüde doğruladı. Örneklemimizdeki CHP seçmenlerinin yarısı "Baykal Genel Başkan olmasaydı, CHP daha fazla oy alırdı" dediler. Demek ki küçümsenemeyecek bir kitle gerçekten "Deniz Baykala rağmen" CHPye oy vermiş. CHP tabanına ters geldiği söylenen Kemal Derviş hakkında bu oranda olumsuz değil CHP seçmeni. DSPli seçmenden AKPye oy geldi a. Sadece 15 aylık bir parti olan AKPnin oyları nereden geldi?b. Sosyal demokrat oyların üçte biri nereye kayboldu?AKPnin içinden çıktığı Fazilet Partisi 1999da yüzde 15 dolayında oy almıştı. Bu oydan Saadet Partisine kalan düşüldüğünde, geriye kalan yaklaşık yüzde 12nin tamamının AKPye gittiği düşünülse bile, bu partinin başka yerlerden de büyük miktarda oy aldığı kesin. Gerçekten AKP, 1999da ANAPa, DYPye, MHPye ve de DSPye oy veren seçmenlerden küçümsenmeyecek oranlarda oy almış. Örneğin DSP seçmeninin yaklaşık dörtte birinin AKPye oy verdiğini anlıyoruz. Kuşkusuz, MHP, DYP ve ANAPta bu oranlar daha da yüksek. Yani AKP, FPnin 1999 oylarının çok büyük bir kısmını almış ama, bu oylar kendi toplam oy tabanının dörtte bir kadarını oluşturuyor. AKP oylarının geriye kalan dörtte üçü ise, diğer partilerden ve yeni seçmenlerden. AKP, çok değişik kesimlerin seçmeninden oy almakta gerçekten başarılı olmuş. 3 Kasımdan sonra ortaya çıkan oy dağılımı açısından iki soru önem kazanıyor: CHPye merkez sağdan oy yok İkinci sorumuza gelince... 1999da DSP ile CHPnin oylarının toplamı yüzde 31di. 3 Kasımda ise, CHP, DSP ve YTP birlikte yüzde 22nin altında kaldılar. Aradaki fark nereye gitti? DSP oylarının bir kısmı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, AKPyi tercih etti. Kaybın önemli kısmının nedeni bu. Öte yandan, CHP merkez sağ partilerden de hemen hiç oy çekemedi. Yeni seçmenlerden de beklediğini bulamayınca ortaya bu sonuç çıktı. Şimdi sormamız gereken, geleneksel olarak üçte bir dolayında olan CHP çizgisi oylarının dörtte bire inişinin arızi bir olay mı olduğu, yoksa bir trendi, uzun vadeli bir eğilimi mi işaret ettiği. IMFye tavırda AKP-GP benzerliği Özelleştirme konusunda Türk seçmeni ortadan ikiye ayrılmış durumda. Yarısı özelleştirmeyi yararlı bulurken, yarıya yakını da bunun halk için yararlı değil, tam tersine zararlı olduğunu söylüyor. AKP ve CHP tabanları arasında ise bu açıdan büyük bir fark bulunmadığı anlaşılıyor. İlk verilere göre, AKP seçmeninin yarıya yakını IMF ile ilişkilerimizi tamamen kesmekten yana. Bu konuda, propagandasını büyük ölçüde IMF karşıtlığı üzerine kuran Genç Parti seçmeninden çok geri kalmadıkları anlaşılıyor. IMF programını aynen uygulamaya devam etmekten yana olan AKPlilerin oranı ise çok çok düşük. Öyle görülüyor ki AKP merkez yönetimi, tabanına IMFnin isteklerini anlatabilmekte bir hayli zorlanacak. CHPlilerin de IMFye hayran oldukları söylenemez ama, onların tabanı ekonomik program konusunda AKP seçmeninden daha yumuşak ve anlayışlı. Kadın - erkek eşitliğine bakış Deneklerimiz arasında "eğer insanlar iş bulamıyorsa, çalışmak kadınlardan çok erkeklerin hakkıdır" görüşüne katılan AKP seçmenlerinin oranı yarıya yakın. CHP seçmenlerinin ise dörtte biri bu fikirde. Bu konuda şaşırtıcı olan galiba AKPlilerden çok CHPlilerle ilgili bulgu. Geniş saha çalışmamızın sonucunda, kadın - erkek eşitliği ve rolleri konusunda çok daha ayrıntılı bilgi sahibi olabileceğiz. En büyük sorun işsizlik ve kriz Genel seçmen kitlesi de, AKPye oy verenler de, CHPliler de yeni hükümetin çözmesi gereken en büyük sorunun işsizlik ve ekonomik kriz olduğunda birleşiyor. Özgürlükler ve insan hakları ise, DEHAPlılar dışında hiçbir partinin seçmen tabanında öncelik almıyor. Eski araştırmalarda, sorunlar listesinde hep birinci sıraya yerleşen "hayat pahalılığı" bile artık fazla önemli değil. Ekonomik kriz ve onun yarattığı işsizlik sorunu ile işini kaybetmek korkusu 3 Kasımın sonucunu belirlemede başta gelen faktör olmuş.