Skorer 40 yaşında ya da 40 yıl önce

40 yaşında ya da 40 yıl önce

06.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

40 yaşında  ya da 40 yıl önce

Maçtan sonra Tigana belki de biraz şaşkınlıkla 'Keşke daha genç olsaydı.' dedi 33 yaşındaki futbolcu için. Belki onunla çalışan Lucescu en başta, Zeman hariç- tüm yabancı teknik direktörlerin söylediği gibi. Ah bu topçu benim elime 18 yaşında gelecekti ki diye düşünüyordu Tigana da. Halbuki Sergen 27 yaşından beri yaşlı oyuncu statüsünde, bir bilse. Mesele onun hangi teknik direktörle çalıştığı ya da kaç yaşında olduğu değil. Hangi yılda doğduğu. Eski futbolcu efsanelerin diline pelesenk olan bir "ah" vardır. "Yanlış zamanda doğmuşuz biz" derler. "Bu zamanda oynamak vardı" Çünkü bugünün şartlarına imrenirler. Parasına, şöhretine, malzemelerin, sahaların mükemmelliğine. Sergen için ise durum farklı. 1935'de doğmuş olsa, 1953'de dünya çapında olurdu büyük ihtimalle. 1975'de omuzlarda bırakırdı futbolu. Futbol daha henüz fizik değil de yetenek oyunuyken Sergen upuzun bir kariyeri muhteşem başarılarla taçlandırır ve belki dünya çapında bilinen bir isim olurdu. Mesele biraz bu aslında. O yanlış zamanın adamı galiba.Yoksa eğer bugünün adamı olsa Sergen, muhtemelen 40 yaşına kadar oynar, Tigana onu yaşının kaç olduğunu bile merak etmezdi. Ya da doğrusu ve önemlisi Sergen 40 yaşında bile bu fizikte olmazdı. Sanki eskiden profesyonel futbol oynamış, yaşı ilerlemiş, kilolanmış, futbolu uzun süre önce bırakmış bir saygıdeğer abinin mahalledeki yeni yetmelerle oynaması gibiydi. Sahada toptan gerçekten anlayan tek adam oydu sanki. Belki top ayağına geldiğinde zorla koşuyor, sanki yerinde sayıyordu kabus gibi. Ama topu bırakmıyordu asla. Ya harika bir pasla bitiriyordu koşusunu, ya bir şutla, ya da bir faul alıyordu. 2 kez arka arkaya serbest vuruşta, nefes nefese, canı burnunda topun başına geçiyor, önce 90'a vuruyor, sonra çok yakından dışarı atıyordu. Sahada hayranlıkla seyredilecek tek adam da oydu. Tıpkı mahallede o eski futbolcu abinin üstüne dar gelen formasıyla, biraz da komik duran görüntüsüyle harikalar yaratışını seyrettiğimiz o eski günler gibi. Sergen, Zenitli oyuncular da dahil sahadaki en toptan en anlayan adamdı. Maharetini yorulana kadar sergiledi. Yine o sokak arası maçlarında, o eski futbolcu abinin başına da geldiği gibi, Sergen bitkin hale gelince en basit pası bile yerine atamaz oldu. Aslında başlık Daum, Messi'yi oynatır mıydı olacaktı. Emin olamadım. Belki de oynatırdı. Belki de. Kesin değil, belki. Ama Nuri'yi? Mümkün değil. Daum ilk 11'i performans ya da rekabet alanı olarak görmüyor zira. 15 kişiyle oynuyor. Temel oyuncu seçme kriteri ise tecrübe. Oyuncuya tecrübe kazandıracak yönetici kendisi olduğu için de iş kısırdöngüye dönüşüyor. İlk seçenek mevki değiştirmek oluyor. Eksik sayısı artınca şans verdiği 4 yedekler Servet, Kemal, Yozgatlı ve Semih sadece. 17 yaşında bir oyuncu Dortmund'da Rosicky'le yanyana oynayabiliyor, ama 24 yaşında golcü bir ümit milli herkes sakat olmadığı sürece takıma giremiyor. En önemsiz maçta bile. Daum, Nuri'yi oynatır mıydı? Kesin bir yargıya varmanızı istemiyorum. Sadece bildiğiniz Daum portresiyle bir zihin cimnastiği çağrısı bu. Ve tabii bundan sonraki soru da doğal olarak: Acaba Fenerbahçe'de bir Nuri var da acaba Daum mu bizimle tanıştırmıyor olacak. Daum, Nuri'yi oynatır mıydı? Antalya-Bursa maçını seyretmek için 14.40 uçağına biletim var. Bir buçuk gibi havalimanındaydım. Sis nedeniyle uçak ancak 17.20'de yolcu almaya başladı. Yetişmek olanaksızdı. 18.10'da havalimanını terkederken henüz uçak kalkmamıştı. Maç 19.00'da. Kaçırdık. Ve eve döndüm. Maç yayınlanmıyor hiçbir televizyondan. Türkiye 1. liginin derbisi (1. lig, çünkü diğeri süper lig) ligin kader maçlarından biri yok TV'de. Önce Charlton - Manchester City, ardından Beşiktaş-Vestel ve Villarreal-Barça maçlarını seyrettim. Ama haftanın en önemli 3 maçından birini seyredemedim. Şimdi söyleyin bakalım. Bu ülkenin futbol politikası doğru mu? Havaalanında bir Pazar Bahis skandalı ne demek? Anlayamıyorum. Bahiste skandal nasıl olur? Eğer hakem tertibi değilse tek bir durum söz konusu olabilir. Bunun da bir adı vardır: Şike. 3 takımdan oyuncular takımlarının oynayacağı 2 maçın skorlarını manipüle etmişler. Kuponlar yapılmış, para indirilecek. Maçlar bağlanmış. İddaa Genel Merkezi aynı bayiden vergiye girmeyecek şekilde ayarlanmış yüzlerce kuponun yatırıldığına uyanıyor. Şikeyi yapan doğal olarak vergi de vermek istemiyor tabii. İddaacılar Federasyonu uyarıyor. İş patlıyor. Bunu adı şike. Suç oluşmamış mı, eksik teşebbüs fark etmez. Bunu adı şike. Kuponlar yatmış. Paralar ortada uçuşmuş. İddaa durumu fark edene kadar itirafçı filan yok ortada. Tespit olmasa birileri belki süpürecek ortalığı. Aksini kim söyleyebilir ki!. Sonrasında itiraflar patlıyor ardı ardına. Suç belki eksik kalmış ama niyet apaçık. Maç satılıyor. O maçtan kaldırılacak para nereden gelecek peki? Vatandaşın o maçlara yatırdıkları paradan tabii. Yani halk dolandırılıyor. Dolandırılan devletin spor totosuna para yatıran biz. Ve ne oluyor sonuçta? 6 ay futboldan men. İnsaf. İnsaf... Adaleti bu futbol düzeninin. Biz penaltıları tartışa duralım. Bahis skandalı Kayserili Gökhan penaltıyı kaçırdığında Sivaslı kaleci Vedat ve kaptan Hakkı ellerini yukarı kaldırmış Kuddusi 'Müftü'oğlu'na "Yukarıda Allah var" diye bağırıyorlardı. Muhtemelen babasının dedesi bir din görevlisi olduğundan Müftüoğlu soyadını almışlar. Kendi adı da Kuddusi bizzat... Maçın adı da Kayseri-Sivas. İşin garibi bu Tanrı işaretlemesinin, muhtemelen Ortodoks olan Petkoviç'in yine muhtemelen protestan olan Rodiç'i tekmelemesinden meydana gelen penaltıyı Müftüoğlu'nun çalmasıyla oluşması. Ve sinirleri geren de musevi Balili'nin, bir ihtimal Katolik olan Lorant'la birlikte Kayseri yedek kulübesini tahrik etmesi. Akabinde Kalla - Johnson itişmesi var ki, ona söylenecek bir şey bulmak mümkün değil. Bayağı kabile bilgisi gerekir. Bakın, yukarıda Allah var, bu küreselleşme çok acayip bir iş. Yukarıda Allah var! "Ülke insanı olarak onursuz bir iş yapmadığımızı söylüyorum. Davut Dişli'den başlayarak benden devam ederek, oyunculardan en küçük merciimize kadar biz, ülkemiz adına, Ay-Yıldız adına ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık ve onursuz hiçbir şey yapmadık. Nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davrandık. Biz de bu ülkenin evlatlarıyız"..."Futbolcularımın performanslarını en üste çekmek adına nasıl hazırlamamız gerekiyorsa öyle hazırladık. Ben 90 dakikayı dolu dolu yaşayan bir insanım".En azılı Fatih Terim düşmanı bile onun Türkiye'ye zarar getirmek istemeyeceğini bilir. Bütün yapılanların Türkiye'nin iyiliği düşünülerek yapıldığına da herkes emin. Sorun kimin ülkesini ne kadar sevdiği değil zaten. Sorun Türkiye'nin iyiliği için oynanan bu tehlikeli oyunda ortaya çıkan. Şimdi bizi kandırmayın. Büyük cezalar alacağız. Terim'den Alpay'a kadar. Bunu biliyoruz, hepimiz. Ve bunun suçlusu medya değil. O fotoğraflar bantlar olmasa da gözlemcilerin hakemlerin raporları ortada. mdemirkol@milliyet.com.tr Bu ülke adına

Yazarlar