Skorer Ali Sami Yen'i unutun

Ali Sami Yen'i unutun

18.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Futbol savaşı ll

Ali Sami Yeni unutun





Başkanlık seçimlerinde birden fazla aday varsa, tercihimi açık açık yazıyorum ben... Kulağı enseden göstermeden. Yalnız, her seferinde sebebini de söylüyorum.
Tercih nedenim çoğunlukla üslup ve davranış biçimleriyle şekilleniyor ve ben bunu yeterli buluyorum. Neden?..
Çünkü hiçbir başkan adayı o kulübe kötülük etmek için eğitim almış "dış mihraklı" bir ajan provokatör olmayacağına göre, işleri altüst edip takımı küme düşürmek için oy istemediğine göre, görevi yürütecek akıl ve birikimden yoksun olmadığına göre; aralarındaki farklar üslup ve davranıştan başka ne olabilir ki?
İşte bu yüzden geçen seçimde Mehmet Cansun'cuydum.
102 hafta önceki TERS KÖŞE'yi aradım buldum. Şöyle yazmışım:
* * *
"Cansun'u seçin"!..
Hoppala... Sanki Galatasaray kongre üyesiyim.
Ne bileyim; düşünüp de yazmamak, takiye gibi geldi bana.
Evet... Ben 23 Mart'ta oy verebilseydim Cansun'u seçerdim.
* * *
Birkaç gün öncesine kadar aynı fikirdeydim. Hani Sayın Cansun, Galatasaray Başkanı Sayın Özhan Canaydın'ı "tapu kadastro memuru"na benzetinceye kadar.
İşte o anda benim terazimdeki özgül ağırlığı azaldı Sayın Cansun'un. Canaydın aynıydı, ama Cansun değişmişti.
Belden aşağı vurmak, popülist davranmak, adabı rafa kaldırmak seçimi kazandırabilirdi ülkemizde; lakin üç aşağı beş yukarı aynı problemlere aynı çözümleri bulabilen, o problemlerin yaratılmasında üç aşağı beş yukarı eşit sorumluluklara sahip kişiler arasında neden en kibarı, en saygını, en ölçülüsü seçilmesindi?.. O kişi artık Sayın Cansun değildi.
Galatasaray Başkanı'na "tapu kadastro memuru" dediğinden beri.

Galatasaray'a en büyük kötülüğü yapanlar, somut gerçekleri bile bile "Ali Sami Yen'e döneceğiz" diyenlerdir bence. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay açık açık söyledi sonunda,
"Bu koşullarda orada maç oynanamaz"!..
Neden ? Çünkü tehlikeli.
Peki bunu bilmiyorlar mı yani Galatasaray'ın başkanı, başkan adayları, ileri gelenleri ? Bal gibi biliyorlar. Bile bile "fikr - i sabit" haline getiriyorlar Ali Sami Yen'i...
Onun sebebini de ben biliyorum: Kamuoyu baskısını canlı tutmak ve bu zorunlu "hicret"ten kulübe mümkün olduğu kadar çok çıkar elde etmek.
Kendi içinde mantıklı gibi görünse de hayal kırıklığına mahkum olanlar yine samimi Galatasaraylılar. Ali Sami Yen'de yeniden futbol oynamak çok zor gibi görünüyor. Sadece teknik ve güvenlik parantezindeki nedenlerden değil, siyasetin ibresi de o yöne yatıyor. Mesela, DYP Şişli Belediye başkanı adayı Adnan Yüksel, açık açık Ali Sami Yen'in kaldıracağını söylüyor. Genel Müdür Mehmet Atalay'ın olumsuz açıklamasından da iktidar partisinin olaya yaklaşımını çözümleyebilirsiniz. Zaten ruhsat süresi bitti, para yok, kredi yok... Galatasaray yönetimleri gerçekten Ali Sami Yen'i yenileyebileceklerini düşünselerdi olaylar böyle mi gelişirdi?
Yıllardır proje, kredi hikayeleri dinlediğimiz yetti... Galatasaray'a en büyük kötülüğü yapanlar, bile bile akılları karıştıranlar.

Hatırlıyorum, Ryszard Kapuscinski'nin "Futbol Savaşı" kitabı piyasaya çıktığında, hakkında yazı yazmayan, alıntı yapmayan bir tek ben kalmıştım. Ben de kitabın çevirmeni eşim olduğu ve onun telif hakkına katkım olur endişesiyle yazmamıştım. Yani futbol ve savaş öylesine enerji yüklü kutuplardı ki, kesiştiklerinde aradan yıllar geçse de hepimizin mesleki antenlerini bir anda mıknatıslayabilirlerdi.
Acaba öyle mi? Yoksa henüz "resmi görüş"e sahip olamayan taze olaylar bizi ürkütmekte mi?
Cihadspor ile Deyr El Zur takımları arasındaki futbol karşılaşmasının Suriye'deki Kürt ayaklanmasında "fünye" olarak kullanılması konusunda futbol yorumcularımızın söyleyecek sözü yok mu acaba ?
Nusaybin'den bakılınca dürbünsüz görülebilen bu iç savaşın, Kamışlı Stadı'nın çimlerinde doğum yapması, aynı coğrafyada tribün terörü yaşayan bizler için hiç mi eğitsel ibretler içermiyor ?

Çok meşguller !
Elbette futbolun bir suçu yok bu konuda, ama disipline edilemiyen futbolun iç savaşa bile yataklık ettiği somutundan yola çıkarak her ne adına olursa olsun tribün şiddetini görmezden gelmenin ne denli tehlikeler içerdiğinin belgesi değil mi bu manzara?
Kürt-Arap çatışmasının hangi master planın bir parçası olduğu ve kimin ekmeğine yağ süreceği henüz kesinleşmese de, ülkemiz tribünlerinde oynanan düşük yoğunluklu benzerlerinin kaynağına ve kaymağını yiyenlere ulaşmak için bundan iyi fırsat olur mu?
Sorular daha uzar gider. Ancak bu soruları çoğaltıp, yanıtlarını araması gerekenlerin çok daha önemli problemleri var ve çok meşguller. Acaba Fenerbahçe mi şampiyon olacak, Beşiktaş mı?

Hoca'nın mesleki yeteneklerine toz kondurmak mümkün değil ama, şu teknik direktörlük işinin en az yüzde 51'i teknik dışı beceriler içerdiğine, neredeyse tamamı "idare" sanatı sınırlarına girdiğine göre; Ersun Yanal "hoca" olmuş ama, henüz usta olamamış. Çeyrek finale çeyrek kala, şu anda seçimi kazanma şansı meçhul bir Galatasaray yönetici adayı ile yenilen yemeğin, teknik ve taktik açıdan Hz. İsa'nın "son yemeği"nden pek farkı yoktur. Bu yemek Gençlerbirliği'nde "hazımsızlığa" neden olacağı gibi, Galatasaray açısından da "doyurucu" değildir ve iki yıl önce yaşanıp kimseye hayrı olmayan Fatih Terim vakasının "izdüşümünü" andıran olayda Ersun Yanal'ın kendisi ordövr olarak kullanılmıştır.

Utanç vericiydi... Bir teknik adam, "Taş, sopa, şişe tamam da, tükürük atmak ayıp oluyor artık" diyordu. Beşiktaş'ta oynamış, ünlü hocalar arasına katılmış ve takımı Elazığspor ile birlikte geldiği İnönü Stadı'nda tükürükle ağırlanmıştı Güvenç Kurtar.
Utanç vericiydi... Tanrım, bu ilkelliklerden bizi sen kurtar.

Biri akıl etse de Güreş'in vekaletini alıp bizi dava etse, iç çamaşırlarımıza kadar haczediliriz valla... Ata sporumuz diye neredeyse akraba çıktığımız güreş kadar istismar ettiğimiz bir şey yoktur bu dünyada.
Hep alırız ondan; madalya, şan, şöhret, reyting, para... Olimpiyat mı geldi, sarıl güreşe... Türk Sporu'nun muhasebesi mi var, yaslan güreşteki madalyalara. Ama zavallı güreşin ne zaman bize ihtiyacı olsa; "tükürdük atalar kabirgahına"...
Vahşi rekabetin hüküm sürdüğü global evrende ata yadigarı güreş ağır geliyordu bize. Bakamıyorduk... Gidip TRT'nin kapısına bırakmıştık sokağa atacağımıza. Orada üvey evlat gibi de olsa; öleceğine, futboldan artan bir iki lokma giriyordu kursağına.

TRT 3'ü izlerken
Hafta başı Yaşar Doğu adını verdiğimiz turnuvanın 32.'sini izlemeye çalışıyordum TRT 3'te ve aklımdan bunlar geçiyordu... Çocuğun hiçbir suçu yok; ama final maçlarını anlatan genç sunucu güreşin "G"sinden anlamıyordu. Bir tane oyun adı bile yoktu hafızasında. Kimbilir kimler tarafından bu şampiyonaya tayin edilmişti. O da mahçup, sesinden belli sıkılıyordu.
Aklıma Hüsnü Kaftan geldi... Güreşi bir teknik direktör kadar bilen TRT'ci... Sonra öğrendim İzmir'de kızaktaymış. Bari Hüsnü'ye bir uçak bileti alsaydı TRT, genç spikerimizin yanında oturup ona sufle etseydi. Güreşin son kalesindeki son kahramanlar da veda zamanını bekliyordu sessizce...
Her şey berbat, her şey saçma, güreş bizden alacaklıydı.





SPOR


FUTBOLU GÖRDÜNÜZ MÜ: 2-4
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes emaneti aldı: 72-70
İkinci Lig Puan Durumu
Cleveland coştu
Galatasaray Fener'e çalıştı: 3-1
Hazırız hocam
Fener'e çifte şok
Tüm adaylar kazandı
MODA BORDO MAVİ: 0-2
Ulusoy kolları sıvadı
Askerden Olimpiyat atağı
İngiltere'deki gururumuz
Engellilere müjde
Namoğlu'ndan bir ilk
İki Cansun, bir Canaydın
Haber turu...
Geçmiş olsun kaptan
Sadece 30 dakika
Potada ilk final
Kazanan da, elenen de, muhteşem