Skorer ASABİYİM BEN!

ASABİYİM BEN!

15.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Fenerbahçe maçında verilmeyen penaltı sinir patlaması yaratmıştı. Hırsını duvarlardan alan Elmas fenalık geçirmiş, sakinliği ile tanınan Refik Arkan çıldırmış, Özer Saraçoğlu gözyaşlarına boğulmuştu

ASABİYİM BEN

Bu sezon Olimpiyat Stadında oynanan Fenerbahçe maçının son dakikalarında hakem Muhittin Boşatın vermediği penaltı, dönüm noktalarından biri oldu. Eğer bu maç kazanılsaydı, Sarı - Kırmızılı takım moral açısından üst düzeye çıkacaktı. Kimbilir belki de Bülent, Arif ve Hakan Ünsal devre arasında Floryanın demirbaşları arasında yer almayacaklardı. Boşatın, Lucianonun eline çarpan topu görmemesi, o gün VIP tribününde de büyük kaos yarattı. Zira bu locaların hemen yanında yer alan Şeref Tribünündeki kalabalığın arasında Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz da oturuyordu. VIP tribünündeki televizyondan söz konusu pozisyon tekrar edilip, penaltı olduğu anlaşılınca ortalık tam anlamıyla karıştı. Yönetimden istifa eden Burak Elmas da, eşiyle birlikte bu görüntüleri izlemişti. Elmas yanında yöneticiler olmasına rağmen kendini birden kaybetti ve sağı solu yumruklamaya, tekmeler savurmaya başladı. Eşi Yelda Elmas bile kendisini sakinleştiremiyordu. Burak Elmas, yöneticilere de çıkışıyordu: "Neden sessiz kalıyorsunuz ? Neden bağırmıyorsunuz ? Neden isyan etmiyorsunuz ? Hakkımızı yedirmeyin". Ama bir türlü sakinleşmiyordu. Elmas, vurduğu yumruklar nedeniyle alçıpanları tuzla buz etmiş ve fenalık geçirdiği için, bir kenara oturtulmuştu. O günü anlatanlar, Elmasın gözlerinin yuvalarından fırladığını ve yüzünün bembeyaz olduğunu hatırlatıyorlar ve özeti veriyorlar: "Sinir krizi geçiriyordu". Elması tutamadılar Burak Elmasın inanılmaz tepkisi diğer yöneticileri de sinirlendirmişti. Refik Arkan sakin kişiliği ile tanınıyordu, ama o bile çılgına dönmüş, ortalığı kasıp kavuruyordu. Yani ok yaydan bir kez daha çıkmıştı. MHK Başkanı Bülent Yavuz yan tribünden, VIPteki karmaşayı göz ucuyla izliyordu. Galatasaraylı yöneticiler ve arkadaşları kendisine doğru yönelince, bir anda boy hedefi haline gelmişti. Yavuza fiziki bir müdahale olmuyor, bayanların ağzından bile küfürler saçılıyordu. Söylenenler yenilir, yutulur cinsten değildi:"Sen görürsün gününü"."Orada hâlâ nasıl oturuyorsun?""Utanmıyor musun ?""Hemen istifa et, yanında da Muhittini götür""İşte senin hakemlerin. Hepiniz körsünüz". Bülent Yavuz tepkisizdi, ama yanıt vermek zorundaydı, başını o yöne çevirdi ve "Gördüm, gördüm. Merak etmeyin" dedi. Yavuzun bu yanıtı, hiçbir şekilde ortalığı yatıştırmamıştı. Bu arada Elmas sakinleştirilmeye çalışılırken, sıra Ali Dürüst, Özer Saraçoğlu ve Fatih Altaylıya gelmişti. Bu üçlü koşarak soyunma odalarına gitmişti. Saraçoğlu soyunma odasının duvarlarını tekmelemeye başlamış, kapılarla devam etmiş, kimse yanına yaklaşmaya cesaret edememişti. Böyle bir ortamda görevliler, kapılara set çekiyor, TV kanallarının görüntü almasına engel olmaya çalışıyorlardı. Özer Saraçoğlu soyunma odasından çıkarak, uçarcasına koşmaya başlamıştı. Hedefi hakem Muhittin Boşatın odasıydı. Ali Dürüst ve Fatih Altaylı, genç yöneticiyi, belinden sarılarak, durdurmuşlardı. Dürüst "Dur, nereye ?" diye sordu. Saraçoğlunun gözleri kan çanağına dönmüş şekilde "Hakemle konuşmaya gidiyorum. Bırakın beni" yanıtını verdi. Ali Dürüst, Altaylıya göz kırptı, "Ben konuştum. Tamam" dedi. Özer Saraçoğlu inanmamıştı. Ama Dürüstün engellemesine daha fazla karşı koymadı. Locasına gitti, bir köşeye oturup hüngür hüngür ağladı. Yavuza isyan Aslında Ali Dürüst gerçekten hakem Muhittin Boşatın odasına gitmişti. O gün kendini kontrol edebilen tek yönetici kimliğiyle sert bir konuşma yapmamıştı. Boşatın kapısını çalmış, "Elinize sağlık çok güzel maç yönettiniz. Gerçekten gurur duymanız lazım" demişti. Dürüst, "Neden sert konuşmadın?" diyenlere de "Ne olacak, ne farkedecek, göz göre göre yapıyorlar işte" yanıtını veriyordu..VIP locasında yaşananlar, dışarıda bekleyen basına pek yansımamıştı. Hatta bir süre sonra medyanın önüne çıkan yöneticiler, hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. Ve işin daha ilginci, hakem Muhattin Boşatın, staddan güvenli bir şekilde çıkması için yoğun çaba sarfetmişlerdi. Ama o gün şu soru akla takılı kaldı: Dürüst ve Altaylı engel olmasa, Özer Saraçoğlu, Muhittin Boşata ne yapacaktı ?". Saraçoğlunun kontrol dışı dakikalarını, daha sonra Boşatın güvenliği için harcadığı çaba özetliyordu.Olimpiyat Stadında yaşananlar, belki de yöneticilerin patlamasıydı. Ama o günün heyecanı ile hemen yeni kararlar alındı. Hakemler izlemeye alınacak, takımlar daha yakından ilgilenilecekti. Hatta Başkan Canaydın bile ipleri biraz gevşetecekti. Ama bu dönemde hiç kimse takımın kötü futbolunu tartışmadığı için büyük hata yapıldı ve kısa sürede eski günlere dönüş başladı. Dürüst olmasa... Bu satırları yazarken telefon çaldı. Arayan Murat Beyazıttı. Beyazıtın amacı, iki gün önce yayınladığımız "Felipe trajedisi" başlıklı yazımızda, Almaguer transferinde kendi adının da karıştığı bölümle ilgili değişik detaylar vermekti. İşte Almaguer öyküsü:Murat Beyazıt ve Ahmet Ceyhan forvet peşindeydi. Başkan Canaydın ile Fatih Terimin yaptığı toplantıdan bir isim çıkmıştı: İspanyanın Deportivo takımında oynayan Hollandalı Makaay ve orta alan oyuncusu Pandiani. Beyazıt iki oyuncunun fiyatlarının son derece yüksek olduğunu ve transferlerinin olanaksız olduğunu hatırlattı, Başkandan "Yine de gidin, bir bakın. Belki olur" yanıtını aldı. Beyazıt - Ceyhan ikilisi zorunlu olarak İspanya yolunu tuttu. Ama Galatasaray en fazla 2 milyon dolar vermeyi hedeflerken, Makaayın fiyatı 11, Pandianininki ise 8 milyon dolardı. Murat Beyazıtın, Deportivo Başkanı ile yaptığı görüşmede fiyatlar konuşuldu. İki kulüp arasındaki fiyat farkı ortaya çıkınca, toplantı yeri adeta kahkahadan inledi. Beyazıt - Ceyhan ikilisi çaresiz kalınca, o sırada aynı kentte düzenlenen dörtlü turnuvayı izleme kararı almışlardı. Meksika takımında forma giyen Almaguer, Ahmet Ceyhanın gözüne takılmış, çok beğenmişti. Murat Beyazıta söyledi. Beyazıt hemen Meksikalılarla temasa geçti ve Almaguerin fiyatının 400 bin dolar olduğunu öğrendi. Fatih Terimden "Hemen alın" talimatı gelince, Meksikalı futbolcu artık Galatasaraylı olmuştu.Murat Beyazıt bu olayı telefonda anlatırken, ilginç bir tespitte de bulundu: "Evet, bazı transfer çalışmalarında bulundum. Ama her zaman kulübün durumunu da düşündüm. Çünkü borç çoktu. Ve bu borç, borçla kapatılmaya çalışılırken, nasıl pahalı transfer yapabilirdim ? Kulübümü yeni yük altına sokamazdım".Bu gerçekten ilginç bir tespitti. Çünkü Galatasarayın başına ne geldiyse, hep kaynak bulmak adına, borcu borçla kapatma isteğinden geldi. Faruk Süren, Mehmet Cansun ve son olarak Özhan Canaydın aynı yolu izlediler. Böylece borçlar birikti de, birikti. İşte size son örnek: Kulübün şu andaki borcu 130 milyon doları aştı. Başkan Mehmet Cansun bir gazeteye verdiği demeçte, 45 milyon dolar hazır kaynak bulduğunu belirtiyor. Demek ki, Cansun başkan olursa, borç bir anda 175 milyon dolara çıkacak. Aslında kim gelirse gelsin, bu paranın bulunması için borçları yine katlayacak. Para uçurumu Şimdi akıllara, iki yıldır kulüpte çalışan Başkan Özhan Canaydının, hiç mi iyi bir icraatının olmadığı takılabilir. Canaydının sportif alandaki başarısızlığı ve aldığı kararlardaki yanlışları gün gibi ortada. Zaten sistem baştan beri bozuktu. Ama takımda bugüne kadar kimsenin tek kuruş alacağı kalmadı. Daha önce sayfalarımızda, oyunculara ödenmeyen paraların miktarlarını yansıtmaktan yorulurduk. Ama 1.5 yıllık dönemde, böyle bir haber yaptığımızı hatırlamıyorum. Çünkü Canaydın özellikle bu ödemelerde çok hassastı. Yoksa buldu, varsa hemen ödedi.Kulüpte yaşanan çöküşün, ana nedenlerinden birinin PARA olduğunu inkâr etmek, insafsızlık olur. Kasanın boş olması yüzünden Makaay ve Pandiani alınamadı. Moriantes, Monacoya kaptırıldı. Moriantes adının yazılı olduğu formalar hemen satışa çıkarılacak, kulübü hava getirilecekti, ama parayı veren Monaco, düdüğü çaldı. Bu nedenle sanırım kimsenin Bratu, Tamas ve Petre gibi oyuncuların neden alındığını fazla sorgulamaması gerekir. Çünkü Avrupa futbolunun para babaları ile Galatasaray gibi mali konuda bıçak sırtında gezen bir kulübün mücadele etmesi söz konusu olamazdı. Alacak kalmadı Söz gümüşse "Stat kredisinin gecikmesinden dolayı bir hata yaptık. Ciddi bir kredi olduğu için bu işlemler zaman alıyor. Bu kredi olmazsa B planı mevcuttur". Özhan Canaydın / Ocak 2004 "Daha üst düzey hedef için aynı işi yapıyoruz. Nasıl geçmişte herşey birdenbire olmadıysa yine aynı süreçten geçiyoruz. Sabırlıyız". Fatih Terim / Nisan 2003 GEÇEN sene yapılan bir yönetim toplantısında, AIG operasyonu için düğmeye basan Başkan Özhan Canaydın, geçmişe yönelik bir kızgınlığını dile getiriyordu: "Bu AIGyi kim imzaladıysa eli kırılsın". Masada buz gibi bir hava esti. Çünkü bu sözleşmeyi imzalayan Ali Dürüst, Mete Başol, Bikem Ardakoç gibi yöneticiler de toplantıdayer alıyordu. Dürüst yine devreye girdi: "O sözleşmeye biz yaptık. Ama kongreden onay aldık. Hatta, siz de el kaldırdınız". Bu çıkıştan sonra konu bir daha açılmamak üzere kapandı. "Kimin eli kırılsın ?" KULİSLERDE en çok konuşulan konuların başında, Özhan Canaydının yaklaşık 60 milyon dolarlık kredinin altına attığı imza geliyor. Ve Mehmet Cansunun seçimi kazanması ve parayı ödememesi halinde, bankaların 60 milyon dolar için Canaydının kapısına dayanması da olasılıklar arasında gösteriliyor. Ancak Canaydın yönetiminde bulunan bir üye durumu şöyle açıklıyor: "Başkan bu parayı kendisi için değil kulüp için aldı. Ayrıca göreve geldiğinde, 3.5 milyon doların altında da Cansunun imzası vardı ve bunu kuruşuna kadar ödedi. Cansun kazanırsa, aynı jesti yapmalı". "Cansun da ödemeli"