Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Neredeyse 20 yıl olacak... TMOK Başkanı merhum Sinan Erdem aradı, “ Attilacım, Fethullah Hoca Efendi seninle beni öğle yemeğine davet ediyor. Geliyor musun?” Elbette o yemeğe katıldım. Merak ettiğim sorular ve yanıtları vardı... O yemekte STV Spor Müdürü Mehmet Şeyho ile Beşiktaş’ın eski yöneticisi İhsan Kalkavan da bizi karşılayanlar arasındaydı.


Fethullah Hoca Efendi ile selamlaştık, hatırımızı sordu, sağlığımız için iyi dileklerini güzel sözlerle ifade etti. Ben, “Demokrasi sadece beyaz renkli protestanların rejimi diye biliniyor. İslamla demokrasi uyuşmaz mı?” diye sordum... Sinan Abi daha sportif bir giriş yaptı : “ İslamda sporun yeri nedir?” Dayanamadım, o sorunun kuyruğuna ben de takıldım : “İslamda kadın spor yapamaz mı?” Fethullah Gülen Hoca Efendi, sorularımızı tebessümle karşıladı... O günlerin gündeminden, insanoğlunun inançlarıyla hayat arasındaki kararsızlığından ilgi çekici yorumlar yaptı.

Haberin Devamı

Sonra aniden konuyu değiştirdi : “ İslamla demokrasi asla uyumsuz olamaz. Demokrasi sadece beyaz renkli protestanların rejimi değildir. İnanmayan Hindistan’a baksın. Orada demokrasi yürüyor... Hindistan’daki Müslümanlar da o demokrasinin değerli bir parçasıdır.” Sinan Abi’nin sorusuna geçiş yaptı sonra : “- Sayın Başkan, Peygamber Efendimiz eşi Aişe ile zaman zaman yarışırdı... Tabii, o hanım olduğu için yarışa erken başlar, Peygamber Efendimiz bir süre bekledikten sonra aynı hat üzerinde koşup yarışı bitirirdi. Eğlenceli biçimde temrin ederlerdi.” Sinan Abi heyecanlandı : “ Ben bu bilgiyi olimpik toplantılarda kullanabilir miyim?” Hoca Efendi, “Gayet tabii, kullanabilirsiniz. Takdir sizindir” dedi kibarca.

O gün anladım ki Hz.Muhammed’in sportif felsefesi, Olimpiyat Oyunları’nın babası Baron Pierre de Coubertin’e göre hiç de geride değildir. Hatta birlikte yarıştıklarına göre kadın ve spor konusunda daha geniş bir vizyona sahiptir.

Bunu yazarken olimpik gerçeklerden yola çıkıyorum. Yüz yıl önce 1912 Stockholm Olimpiyat Oyunları’nda Baron Coubertin, programın kadınlarla ilgili bazı bölümlerine itiraz etmişti. Örneğin 400 metre 800 metre yarışlarına kadın atletlerin kabul edilemeyeceğini ısrarla söylüyordu. 400’de 1964’e kadar, 800’de 1928’e kadar beklemek zorunda kaldı kadınlar.1984 Los Angeles Oyunları’nda kadınlar ilk defa 3000 metre (sonradan 5000 m.) ve maraton yarışlarında koştu.

Yüz yıl sonra günümüze dönersek...

Londra 2012, madalyaları, rekorları, soluk kesen yarışları beklemeden söyleyelim ki, tüm dünya kadınlarının büyük zaferi ile tarihe yazılacaktır.

Katar ve Brunei’den sonra nihayet Suudi Arabistan da olimpiyat oyunlarına kadın sporcu göndermeyi kabul etmiştir. Judocu Vodjan Abdülhalim Shahrkani hemcinsleriyle tatamiye çıkacak, 17 yaşındaki Sarah Atar da 800 metrede ülkesini temsil edecektir... Tıpkı Hz.Aişe gibi!.

İnsan Hakları savunucuları ile IOC Başkanı Jacques Rogge’un ılımlı, sakin müzakereleri, nihayet başarıyla sonuçlanmıştır.

Bir erkek koruyucusu (kocası ya da babası gibi) yanında olmadan otomobil kullanamayan, seyahat edemeyen, bir kafede tek başına oturup dinlenemeyen Suudi kadınları için küçük, ama umutlu bir adım. Hiç dolandırmadan söyleyelim, Suudi Arabistan yetkilileri için de cesur bir karardır bu... İslam dünyasında inanılmaz gelişmelere yol açacak, o gelişmeleri hızlandıracak sosyal ve siyasal bir hamledir. Gerisi mutlaka gelecektir. Böylece Fethullah Hoca Efendi’nin yorumu da hayata geçmiş oluyor.

Londra 2012, 26 branşta hem erkeklerin, hem de kadınların yarışacağı ilk olimpiyattır. Bu olimpiyat, olimpizmin, insanlığın ve kadınlığın zaferi ile taçlanacaktır!

Haberin Devamı

Kolayından kehanet: İkili rekabet

Haberin Devamı

Transfer rüzgârları, gelenler gidenler, parayı saçıp dökenler. Kadrosunu güçlendirenler, kayıplarla çökenler.

Öylesine hızlı ve iddialı bir temmuz geçiriyoruz ki, herkes iki takıma odaklandı.

Ahmet Çakar bile La Liga gibi Süper Lig’in iki takıma, Galatasaray’la Fenerbahçe’ye kaldığını iddia etti.

Bu tür yorumları çok kolay, ezberden ve zahmetsiz alışkanlıklar olarak görüyorum.

Lig başladığı zaman beklemediğimiz gelişmeler olabilir. Bekleyelim.

Evet, iki takım da inanılmaz biçimde güçlendi. Süper Lig’in üstünde Şampiyonlar Ligi standartlarına yükseldi.

Ama unutmayalım. Lig, 34 haftalık bir maraton... Beşiktaş ve Trabzonspor’u adeta küme düşmüş gibi yok saymak, Bursaspor’u , Eskişehirspor’u hesaba katmamak bence kolaycılıktır.

Kimin nerede, hangi taşa ayağının takılacağını bilemeyiz.

Bu lige saygı göstermek, tüm takımları hesaba katmak ve daha dikkatli analizleri beklemek gerekiyor.

Ezbercilik, sporda geri teper... Çoğunlukla!

Türk bayrağını bir kızımız taşısın

Pekin 2008’e Türkiye 68 sporcu ile katıldı. Londra 2012’deki sporcu sayımız 114... Bu bir rekor...

Pekin’de 20 kadın sporcumuz vardı. Londra’da 66 kadın sporcumuz olacak.

Olimpiyat Oyunları’nı düzenlemeye aday bir Müslüman ülke olarak tüm dünyaya bir örneklik sergileyeceğiz. Kadınlarımız, Türk sporunun öncülüğünü ve liderliğini yapacaklar orada.

Bu büyük ve onurlu başarıyı taçlandıralım.

Açılış töreninde bayrağımızı bir Türk kızı taşısın.

Tüm dünya onları alkışlasın.

1984’de bayrağı Semra Aksu taşımış, ama anonslarda ve televizyonda Mehmet Yurdadön diye takdim edilmişti.

Peki hangi kızımız bayraktar olsun? O kadar örnek, o kadar başarılı, o kadar layık kızımız var ki! Hangisi olursa olsun, fark etmez...

Sultanlar’dan, Periler’den, Melekler’den biri olsun yeter!