Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen sezonun sonunda, 20 Mayıs’ta İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde düzenlenen “Endüstriyel Futbol Zirvesi”, anılarda maalesef Passolig uygulamasının tanıtımı olarak kaldı.
Arada Nick Coward’ın konuşmasını unuttuk biz. Neyse ki geçen akşam tam da Türkiye’deki seyirci/taraftar erozyonunu konuşurken, sevgili meslektaşım Fatih Kuşçu anımsattı. Coward’ın konuşmasından bazı bölümler bize sorunlarımızı çözme yolunda ilham verebilir.
Nick Coward, Dünyanın en iyi ligi olarak kabul edilen Premiership’in genel sekreteri. Hayır, o ligin bir yönetim kurulu yok. Coward, bir yardımcısı ile birlikte yönetiyor İngiltere Ligi’ni. İngiliz Futbol Federasyonu ile Lig, birbirlerinden ayrılmış durumda. Premiership’in kuralları, hakları, etkinlikleri Coward tarafından korunup uygulanıyor. İngilizler, kurulları, komisyonları, komiteleri ortadan kaldırmış. Böyle bakınca Amerikan NBA, NHL gibi lig organizasyonlarından çok farklı bir yapı ile karşı karşıyasınız. Nick Coward, 20 yıl önce lig yayın gelirlerinin 40 milyon Pound olduğunu hatırlatıyor ve şunları söylüyor:
“-Bugün 1 milyar 280 milyon Pound’luk bir gelirimiz var. Kuralımız açık. Açık artırmada en yüksek rakamı veren, yayın hakkını alır.”
20 yılda aldıkları yolun, sergiledikleri dikey yükselişin sırları da var tabii... Coward, öncelikle geleneksel kick off (başlama vuruşu) saatine (15.00) uyduklarını söylüyor. “Bu saat, annelerin, babaların çocuklarını stada götürmeye uygundur. Ben de ilk maça babamla böyle gitmiştim” diyor.
Coward’ın konuşmasından altını çizmemiz gerekenler şunlar:
- Premiership’te forma giyen 511 oyuncu, İngiltere dahil 104 ülkeden seçilerek İngiltere’ye gelmiş. Bunların yüzde 42’si ülkelerinin milli takımlarında forma giyiyor. Dünya Kupası’nda en çok futbolcu ile temsil edilen lig de İngiltere Ligi.
- Yayın haklarının paylaşımında ayrıcalıklara yer yok. Ligi şampiyon bitiren takımla sonuncu olup küme düşen takım arasında 100’e 60 gibi bir fark var. Bunun anlamı şu: Şampiyon 1.57 alıyorsa, küme düşen 1 alıyor.
- Premiership’in en ilginç uygulaması da “paraşüt” hesabı. Küme düşen takımlara dört yıl süre ile yayın gelirinden pay veriliyor. Düştüğü yıl 23 milyon Pound, sonrasında 19,10,10 olmak üzere toplam 62 milyon Pound yardım yapılıyor.
- Sadece İngiltere içinde değil, tüm dünyada Premiership’in sosyal sorumluluk projelerine katkısı yıllık 200 milyon Pound civarında.
- Premiership, yayın gelirlerinin dış satışında tüm İngiltere yaratıcı ihracatının (kültür sanat ürünleri) yüzde 10’u ile önemli bir pay sahibi.
Nick Coward bu yıl stad doluluk oranlarında hedeflerinin yüzde 97 olduğunu da açıklamıştı.
Coward’ın konuşmasını maalesef Ticaret Üniversitesi’nin öğrencileri bile dinlemedi. Salonda toplasanız, 100 kişi değildik. Bu konuşmayı aylar sonra buraya alıp özetlememin nedenini herhalde anlamışsınızdır.
Statlarımızdaki seyirci kaybı, oynanan futbolun kalitesi, Milli Takım’ın başarısızlığı hep temeldeki sorunların çözümsüzlüğüne dayanıyor. Bu sorunların çözülmesi için hem TFF’ye, hem de Kulüpler Birliği’ne tarihsel sorumluluklar düşüyor. Bu sorunların çözümünde belki de Premiership bize bir ilham verebilir.
Ne dersiniz?

Haberin Devamı

Muhteşem Üçlü

Haberin Devamı

Olcay Şahan, Gökhan Töre, Oğuzhan Özyakup...
Beşiktaş’ta yeni bir üçlü, bize heyecanla izleyeceğimiz büyük bir macera sunuyor.
Metin, Ali, Feyyaz’dan sonra kulüp tarihine geçecek yıldız adayları bunlar....
Daha çook uzun yolları var. Onları içtenlikle desteklemeli, katkılarını sabırla beklemeliyiz. Öncelikle Beşiktaş’ın büyüklüğünü, sorumluluklarını bilerek sadece 90 dakikalarla değil, yaşamlarının 24 saatiyle de örnek oluşturmaları gerektiğini hatırlatarak bu macerayı izlemeliyiz.

Haberin Devamı

Alves öfke kurbanı olmasın!

Fenerbahçe’nin Portekizli stoperi Bruno Alves, Galatasaray maçında Dzemaili’ye arkadan yaptığı tekmeli müdahale nedeniyle kırmızı kart gördü. Takımını 10 kişi bıraktı. Zaten bilinen bir şeydi Alves’in “gaddar” bir savunmacı olduğu. TRT’de Ersin Düzen, en az 10 örnekle anımsattı.
Evet, Alves’in yaptığı ne profesyonelliğe, ne sportmenliğe, ne de insanlığa yakışıyor. Cezayı hak eden çirkin bir davranış. Ancak İsmail Kartal’ın onu idmana kabul etmeyerek izinli sayması, Başkan Aziz Yıldırım’ın “pılını pırtını topla” havasında konuşmaları, öfkemizin de sınır tanımadığını gösteriyor. Alves’in yaptığı, sık sık rakiplerini ısıran Luis Suarez’inki gibi “vahşi” değil. Ona rağmen Barcelona’nın ceza süresini de göze alarak Suarez’i transfer ettiğini unutmayalım. Bu öfke hem Fenerbahçe’ye, hem de Alves’e zarar verir. Onu göndermek yerine kontrol etmek daha akılcı bir yoldur. Denenmeli.