Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Açık söyleyeyim: Turgay Demirel, Türk sporunun en sevilen, en sempatik tiplerinden biri değildir. Tam aksine, çoğu kişi onu itici ve antipatik bulabilir. Zaman içinde tutarsızlıkları, çelişkileri de olmuştur. Yakın çalışma arkadaşlarını kırmış, terk etmiş, kendi yolunda tek başına ilerlemeyi tercih etmiştir. Bunlara başka örnekler de katılabilir.

Ama yine açıkça Turgay Demirel, bu ülkenin en başarılı iki federasyon başkanından biridir. Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık, 2012 Olimpiyat Oyunları’ndan sonra siyasi iradenin de etkisiyle görevini Özkan Mutlugil’e bırakmak zorunda kaldı. Turgay Demirel ise 1992’de efsane başkan merhum Osman Solakoğlu’ndan -seçimle- görevi devraldı, 23 yıldan beri iş başında!

Haberin Devamı

Arada geçen yıllar Türk basketbolu adına hepimizi mutlu eden sevindiren tablolarla doludur. 1996’da Efes Pilsen’in Koraç Kupası’nı almasıyla başlayan uluslararası başarı dönemi, hemen her yıl ivme kazanmış, yıldızlar, gençler ve ümitler kategorisinde Avrupa şampiyonlukları kazanılmıştır. Türkiye erkeklerde Avrupa (2001) ikinciliği kazanırken, 2006’da Dünya altıncısı, 2010’da İstanbul’da ABD ile final oynayarak gümüş madalyanın sahibi olmuştur. Endüstriyel sporun en önemli gelişmelerinde de geride kalmamış, Euroleague’de sürekli olarak en az iki temsilci ile yer almıştır. Bayan basketbolunda 2012’de voleybolcularla birlikte 2012 Olimpiyat Oyunları’na katılan Türkiye, Euroleague’de Galatasaray-Fenerbahçe finali ile kıskanılacak ve alkışlanacak bir başarı göstermiştir. NBA’e katılan oyuncu sayımızdaki artış da basketbolun bir başka başarısıdır. Demirel, Türk basketbolunu 600 bin dolarlık bir bütçeyle devralmış, bugünkü 75 milyon dolarlık büyüklüğe taşımıştır. Avrupa’nın en başarılı basketbol ligi de, Türkiye’de oynanmaktadır.

1 numaralı maddesi

Turgay Demirel, bir spor adamı olarak da başarılıdır. TBF Başkanı olarak çıktığı yolda FİBA Avrupa Başkanı olarak yeni bir apoletin de sahibidir. Bu yazıyı durup dururken yazmadım elbette... Öğrendik ki Galatasaray Spor Kulübü Sicil Kurulu Başkanı Serdar, “ihraç” isteğiyle Turgay Demirel’in Disiplin Kurulu’na sevki için Yönetim Kurulu’na başvurmuş. Eder’in dayanağı, kulüp tüzüğünün 1 numaralı maddesi. Üyeler arasında sevgi ve dayanışmayı arttırma ilkesine ters davrandığını ileri sürüyor. İddiaları arasında kulüp yöneticileri ve çalışanları zor duruma düşürmesi de var.

Haberin Devamı

Gülelim mi, ağlayalım mı? Bilemiyorum. Bir kere şunu herkes kabul etmeli. Bir kulüp üyesi, federasyonda, başka bir kulüpte, kulüp dışındaki bir organizasyonda görev aldığı zaman hukuken izinli ve sorumsuz olmalıdır. Açıktan kulübünü aşağılamadığı, kasıtlı olarak zarar vermediği sürece sırf görevini yerine getirdiği için onu suçlayamazsınız.

Turgay Demirel’i üyelikten atmak, olsa olsa “sultani” faşizm olarak tanımlanır ki, bu da Türkiye’nin batısına açılan pencereyi karartmak olur, Galatasaray’ın tarihine yakışmaz. Turgay Demirel’in yaptığı her şey doğru mu? Hayır, benim böyle bir iddiam yok.

Aksine, yakın geçmişte abuk ve yakışıksız uygulamalar yaparken Galatasaray camiasından hiç ses çıkmıyordu.

Haberin Devamı

Sahi, Serdar Bey neredeydiniz?

DERBİ...derbi...DERBİ

Pazar günü yeniden derbiye kilitleneceğiz. Kuşkusuz Türk futbolunun en önemli kapışması Fenerbahçe - Galatasaray derbileridir. Ne var ki, bu derbiye “Dünya Derbisi” diye etiket yapıştırmak o kadar kolay değil. Bakın bakalım, kaç ülkede canlı yayınlanacak o maç? Belki özeti bir - iki ülkede yayınlanabilir, o kadar. Peki ya Premiership? Yani İngiliz liginin derbileri nerelerde yayınlanıyor? Ben size söyleyeyim: 212 coğrafi bölgede yayın anlaşmaları var. Kaslarına giren para da 1 milyar 700 milyon Pound! Marka değeri diye kül savuranlar, biraz destekli konuşsa iyi olur!

Yaşar Baba’ya saygı

Yaşar Kemal’i bana heyecanla överek anlatan ilk dostum, bir Amerikalıydı... “Mehmet, my hawk” adıyla yayınlanan İnce Memed’i okumuş, “Artık Türk insanını daha iyi tanıyorum” demişti coşkuyla... Sonrasında Demirciler Çarşısı Cinayeti, Deniz Küstü, Ağrı Dağı Efsanesi, Üç Anadolu Efsanesi, Al Gözüm Seyreyle Salih’le sürekli destanlar yazdı.

Romanlarında kan da vardı, can da... Türkü de vardı, ağıt da... Haddim olmayarak, bu toprakların yetiştirdiği ozanların, filozofların, yazarların arasında onu hep Herodot ve Homeros’un 20.Yüzyıl versiyonu olarak gördüm ben... Homeros İlyada ve Odysseia destanlarında antik çağ İyonya’sının savaşlarını, aşklarını anlatıyordu... İzmirliydi. Doğuştan kördü ama, mavi rengi anlatan en güzel dizeler de ondan çıkmıştı. Yaşar Baba ile beni İnönü Stadı’ndaki bir maç sırasında rahmetli Fahri (Somer) ağabey tanıştırdı. Gök gürültüsü gibi coşkulu, sıcak ve yürekten gelen sözlerle konuşuyordu. O anda Yaşar Baba’yı mitolojideki Zeus’a benzettim. Süleyman Seba’dan sonra hepimizi “biz”de toplayan yiğit bir Anadolu çocuğuydu. Irgat olarak geldiği dünyayı gerçek bir şampiyon olarak terk etti. Eğilmedi, bükülmedi, ölmedi!