Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fabian Ernst, tıpkı Uğur’un (Meleke) dediği gibi Tayfur Havutçu’dan beri özlediğimiz ideal bir ön libero. Disiplinli, devamlılığı var. Sık sık sakatlık ya da uzun süreli cezalı olarak boşluk yaratmıyor. Alman Milli Takımı’nda da bir süre oynamış. Alman mantalitesi taşıdığına göre, Beşiktaş’ta zaman zaman ortaya çıkan tecrübesiz, sinirli, dağınık mücadele ortamına bir ölçüde sağlıklı katkı yapabilir.
Ama unutmayalım... Tayfur Havutçu, Beşiktaş tarihinde en azından benim için seçkin yabancılar arasında yer alan Federico Giunti gibi çok özel bir ortağa da sahipti... Göz renkleri ve sakin ama çabuk oyun anlayışları ile örnek bir ikili oluşturmuşlardı. Onlara takılırdım : “Siz galiba yumurta ikizlerisiniz!” Haşmet’in de (Babaoğlu ) “Tayfur ve Giunti’yi teslim alamayan takım Beşiktaş’ı yenemez” sözü hâlâ kulağımdadır.

Haberin Devamı

Ön libero bilmecesi!
Şimdi Fabian, Beşiktaş’ın dörtlü savunmasının önüne tek ön libero olarak dikilmek durumunda. Evet, Schalke’de de yaptığı iş buydu. Bireysel anlamda bir sıkıntı yaşamaz. Ne var ki Schalke Beşiktaş arasındaki kadro farkı onu sıkıntıya sokabilir... Çünkü Beşiktaş’ın hücum ve kanat oyuncularında savunma anlayışı yetersiz! Del Bosque’nin bir sözünü de burada hatırlamak gerekiyor : “Redondo gibi tek ön libero oynayabilecek oyuncu maalesef artık kalmadı!” Del Bosque, bu sözleri Beşiktaş’ın sorunlarını konuştuğumuz sırada söylemişti... O tarihten beri Beşiktaş şu ön libero bilmecesine bir çözüm bulabilmiş değil.
Şimdi Cisse’den, Cisse Uğur/ Cisse Sivok beraberliklerinden bir türlü beklenen verimliliği sağlayamayan Beşiktaş, Ernst’le yeni bir arayış ve anlayış içinde. Savunmada güçlü bir direnişçi ve bozucu arıyor. Doğrudur, o adam Ernst olabilir. Ayrıca şu da kesin ki Delgado / Yusuf’un bulunduğu bir takımda tek ön liberoya dönüş kaçınılmaz bir karardır. Böylece çift santrfora da dönme olanağı var. Dileyelim, Fabian başarsın.!

Seric değil Cisse gitmeliydi
Bu pahalı transferde kafaları karıştıran başka şeyler de var. 6+2’nin zorlayıcı koşullarında Fabian Ernst’e yer açmak için, bir yabancıyı göndermek gerekiyordu. Yönetim, Seric’i seçti. Mustafa Denizli’nin bu zorunlu uygulamadan üzüntü duyduğunu biliyorum. Çünkü Seric’in yeteneklerine de sporcu kişiliğine de inanıyordu. Fırsat vermek için fırsat kolluyordu. Başkan Demirören ve arkadaşları neden Seric’i seçtiler ? Önümüzdeki sezon aynı onun gibi bir sol bek aramak için yeniden çaba gösterip para harcamaya değer mi ? Belki maliyeti düşük olduğu için böyle karar aldılar, bilemiyorum. Ama hakçası gönderilecek yabancı Seric değil, son zamanlarda giderek “Klebersonlaşan” (sorumsuz, kaygısız, katkısız ) Cisse gönderilmeliydi. Uğur İnceman’ın da bu transfere neden olan hayalkırıklığını ve verimsizliğini gözden uzak tutmamalı.
Fabian Ernst olayı ile Denizli’nin görev alırken transfere ihtiyaç duymadığını söylemesi az çok bir çelişki oluşturmuyor mu ? Evet, aynen öyle!
Ama Denizli’nin sözleriyle sürprizlerine alışmalıyız artık!

Haberin Devamı

Yıldırım’ın hakkı da var!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, futbolun marka değerini geliştirme ve koruma toplantısında medyaya dönük eleştirilerini sıralarken, elbet haklı olduğu konulara da değinmiş. Bunların haber metinlerine yansımadığını söyledi. Bana anlattığı birkaç örnek var ki televizyoncu arkadaşlarımızın gerçekten dikkat etmesi, tekrarından kaçınması gerekiyor. Daha önce de havaalanında yabancı iş ortaklarını rahatsız eden bir kamera ısrarını dile getirmişti.
Başkan’ı dinleyince sağduyuda uzlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii, beni rahatsız eden soruyu sormakta da ısrarlıyım :RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın orada ne işi vardı ?
Kendi kendimize “resmi” kimlikli zorlamalar olmadan bir yuvarlak masada konuşamaz mıydık bunları? Elbette konuşurduk. İyi de olurdu!

Haberin Devamı

‘Roman’ın sonunu sevmedim!
Roman Kratochvil, bir zamanlar dünyanın en iyileri arasında gösterilen Macar Varga’dan sonra Denizlispor’a gelmiş en usta savunma oyuncusudur. Denizlispor’da süre olarak Varga’yı çoktan geride bırakmış, bir savunma anıtı olmayı da hak etmiştir.
Dahası, Servet’e, Çağdaş’a bakın... İkisi de Roman’dan çok şey öğrenmişlerdir.
Yedi yılda 245 maç oynamış, 31 golü var... Denizlispor gibi iddiasız, hedefsiz bir takımda dürüstçe oynayıp kapris yapmadan, sorun çıkarmadan başarılı olmuştur.
Son maçında İstanbul’da Beşiktaş’a karşı oynarken, kendi kalesine bir gol attı. Maçın kaderini tayin etti. Her savunma oyuncusunun başına gelebilecek bir kaza...
Ama bu “Roman” böyle mi bitmeliydi ? Denizlispor sezon sonuna kadar bekleyemez miydi ? Oynasın oynamasın, Roman Kratochvil bunu hak etmiyor muydu ?
Duydum ki Ümit Kayıhan hocamız, yeni bir yapılanma içinde Kratochvil ile Abraham’ı gönderip yeni yabancılara yer açmış. Herkes farklı senaryolar anlatıyor.
Özeti şu... Ben bu Roman’ın finalini sevmedim...
Ayıp oldu Ümit Hocam!