Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Katar’ın 2022 Dünya Kupası’nın ev sahipliğine seçilmesi, FİFA’nın kaynayan kazanlarında basıncın artmasına, kapakların oynamasına neden oldu.
Dünya futbolunun en karizmatik liderlerinden “Kayzer” Franz Beckenbauer de FİFA’nın bağımsız soruşturmacısı Michael Garcia’nın kenara çektiği sanıklar arasında yerini aldı. Garca, Franz Beckenbauer’e tam 130 soru sordu. Bunları yanıtlamaya yanaşmayan, iddiaların aydınlatılması için işbirliğinden kaçınan Beckenbauer, 90 günlük cezayı alınca durmak zorunda kaldı. 130 sorunun 129’unu İngilizce, “rüşvet”le ilgili 130. soruyu Almanca yanıtladı.
Garcia, Katar’la ilişkilerini sordu Beckenbauer’e...
Onlarca ayrıntılı soru ve yanıtlarının ortaya çıkardığı bir gerçek var: “Kayzer”, 2009 ve 2011’de iki kez Katar’a gitmiş... İkinci ve son ziyaretinde Hamburg merkezli bir Alman firmasının danışmanı olarak davetliler arasına katılmış. İmparator, Katar’ın adaylığıyla ilgili herhangi bir anlaşma imzalamadığını, yanlış işler yapmadığını söylüyor. Süddeuszche Zeitung gazetesi ise Beckenbauer’i “kibirli” ve “uzlaşmaz” kimliğiyle eleştiriyor.
Almanya - Katar ilişkilerinde dikkat çeken başka noktalar da var. Örneğin geçen yıl 9 Eylül’de Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) Buenos Aires’deki 125.Session’unda başkanlığa seçilen Alman Thomas Bach Avrupa’nın önde gelen hukukçularından biri. Başkan adayı olmadan önce “Qatar Foundation”ın avukatlığını yapıyordu. Barcelona kulübüyle yapılan anlaşmalarda olduğu kadar Katar’ın Dünya Kupası ev sahipliğinde de rol aldığı, yol gösterdiği düşünülebilir. Gerçi yeni IOC Başkanı’nın aday olmadan önce bu görevlerinden ayrıldığı açıklandı ama, süreç içindeki rolü ve etkinliği elbette merak konusudur.
İpler başkasının elinde
Franz Beckenbauer’e dönersek... Alman futbolunun “Kayzer”i, Dünya futboluna da yön veren bir “iktidar savaşçısı” olarak ipleri hep elinde tutmak ister. Ancak bu defa elindeki iplerden en az biri, başkasının eline geçti. Michael Garcia o ipi bırakır mı, Beckenbaur’in eline bir düğüm mü atar, bilemiyoruz.
Arada Bayern Münih kulübüne de göz atmakta yarar var. Menajer Uli Höness, hatırlanacağı üzere vergi yolsuzluğu nedeniyle hapis cezası aldı. Karl Heinz Rummenigge’nin de iki adet pahalı saatin yurda sokulmasıyla ilgili soruşturma dosyasında adı geçiyor. İngiliz spor yazarı dostum Keir Radnedge, bu gerçekleri toparlayıp olayları aydınlatmaya çalışıyor. Ama öncelikle Katar dosyasının tamamlanması gerek. Bizim, bu aşamada sınırlı da olsa söyleyebileceğimiz şeyler var elbette. Endüstriyel futbol, küresel cazibeler yaratıp büyüdükçe temizliği ve masumiyeti de sorgulanmaya başladı.
O nedenle Brezilya’da oynanan oyunun gollerine, koşanların emek ve enerjisine selam olsun. Hakemlerin verdiği kararlara da kafayı takmayın. Hiç değilse her şey ayan beyan ortada...
Futbolu asıl kirletenler, kapalı kapıların ardında!

Haberin Devamı

Basketbol’un kaybı

Haberin Devamı

Başkan Ünal Aysal açıkladı: Galatasaray Basketbol Takımı, şampiyonu belirleyecek yedinci maç için Ülker Arena’ya gitmiyor. TFB’nin küfürden dolayı Fenerbahçe’ye ceza vermeyişini protesto edecekler. Protestoda haklı olduklarını var sayalım. Yine de bunun adı “sahadan kaçmak” olarak konacaktır. Algı yönetimini unutmayın. İki takımın oyuncuları da bize harika bir final serisi izlettiler, teşekkür ederiz. Ama hırlaşarak, kavga ederek basketbola büyük zarar verdiler. Teessüf ederiz!

Haberin Devamı

FIFA ve Wild Card

Dünya Kupası’nda oynanan ilk maçlardan sonra bazı takımların orada ne işi olduğunu, finallere niye geldiklerini anlayamadım. Yunanistan ve Gana gibi... Maçlar oynandıkça siz de benim gibi anlamsız ekipler göreceksiniz.
Bu durum, FİFA’nın inatçılığını ve tutuculuğunu gösteren iyi bir örnek. Basketbolda FİBA’nın yaptığı gibi “Wild Card” uygulaması futbolda da geçerli olsaydı, en azından Zlatan İbrahimoviç’in İsveç’ini izleyebilirdik orada. Belki bir kart da bize gelirdi...
Dünya Kupası eninde sonunda wild card’a kapı açacaktır, unutmayalım... Ama wild card olacak diye de sırtüstü yatmayalım!

Alkışlar Feyyaz’a

Beşiktaş’ın unutulmaz “Kibar”ı Feyyaz Uçar, önce duygusal bir mektup yazmış Süleyman Seba’ya.
Üç gün önce de ziyaretine gidip elini öpmüş, helalleşmişler.
1996’da yanlış düzenlenmiş bir çekin tahsilatıyla başlayan o dramatik öyküyü hatırlayanlar bilir. Feyyaz Uçar, futbol hayatının en verimli döneminde Beşiktaş’tan ayrılmış önce Kuşadası, sonra da Fenerbahçe’nin yolunu tutmuştu. Bu olay Süleyman (Seba) Abi’nin yüreğini burkmuştu. Araya girip kızıştıranların ve laf taşıyanların da katkısıyla o sımsıcak baba- oğul ilişkisi soğudu, buz tuttu. Başkan’la futbolcunun dramatik kopuşu Beşiktaş’ta herkesi yaraladı.
Öğrendim ki bizim Kibar, buzları eritmiş. Süleyman Abi’nin sıcacık yüreğine sığınmış. O sevgi ikliminde kucaklaşmışlar.
Oh be.. Bu güzellikten hepimize pay çıkar!