Beşiktaş-Bursaspor maçı, sadece futbolla açıklanamayacak derslerle dolu...
Volkan Şen’in kırmızı kart gördüğü pozisyon mesela...
Volkan Şen, İbrahim Üzülmez’e yaptığı faulden sarı kartı gördükten sonra Fırat Aydınus’u alkışlıyor (!)... Hakem de ikinci sarıyı ve kırmızı kartı gösteriyor...
Yazık, hem de çok yazık bir tablo..
Hiçbir sporcudan beklenmeyecek biçimde kötü örnek oluşturuyor... Kırmızı kartı gördükten sonra Aydınus’un karın adalelerini (!) yoklayarak “Ne yapıyorsun sen! Ne yaptığının farkında mısın?” sözleriyle hesap soruyor.
Araya giren Guti, Bursaspor kaptanı Ömer Erdoğan daha kötü ve çirkin davranışların önüne geçiyorlar...
Volkan eldivenlerini atıyor sahaya... Saha dışından değil, sahanın içinden ağır ağır tünele doğru yürüyor...
Ben izlemedim, arkadaşlarım anlattı. Bir TV kanalında bazı yorumcular ve eski hakemler, Volkan’a mağdur (!) rolü biçmişler... Hakem Fırat Aydınus’un futbolcuyu atarak emek hırsızlığı yaptığını söyleyenler de olmuş!
Popüler kültür böyle bir şey, maalesef...
Kural çiğneyen “mağdur”, kuralı uygulayan “hırsız” olarak değerlendirilebiliyor...
Volkan Şen, yetenekli bir futbolcu... Bursaspor’un tarih yazarak kazandığı şampiyonlukta kuşkusuz payı olan bir oyuncu...
Kimileri, Sercan Yıldırım ve Ozan İpek’le birlikte Volkan Şen’i de yeteneklerinden dolayı “süperstar” olarak görüyor...
Üçünün de ne kadar star olduğunu bilemem...
Ama Türkiye’de birçok oyuncunun, bir ego sorunu ile karşı karşıya olduğunu biliyorum...
Futbolun Psikiyatrisi (İthaki Yayınları, 2005) kitabıyla dikkat çeken dostum Kaan Arslanoğlu’na sordum bu ego sorununu...
Osman Develioğlu’na selam!
Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’na selam olsun!
Birçok belediye başkanı gibi o da kolay bir karar verebilir, ikinci ya da üçüncü lig takımı kurararak siyaseten daha verimli (!) bir yola girebilirdi.
Hayır, siyaseten değil, sosyal olarak doğru bir karar verdi.
Çocuk bahçeleri, oyun alanları, parklar, spor sahaları, salonlarla İstanbul’un en olimpik ilçesini oluşturdu...
200 binden fazla sporcu yaşıyor Bahçelievler’de...
Develioğlu, çalışıyor!
İnönü’nün dışından
Provokasyon var... İşbilmezlik var. Duyarsızlık var. İhmal var... Vahşet var... Şiddet var...
Çatışma var, kan var, sorumsuzluk var!
Hepsi de önlenebilir, engellenebilirdi...
Hepimiz biraz akıllı, ciddi ve sorumlu olabilseydik, yani!
Yasa var, fakülte yok!
Sporda Şiddeti Önleme Yasası’na dört elle sarılmış durumdayız. Tek çare bu yasa... Ve de spor mahkemeleri...
Federasyonlar ve kulüpler yasayı dört gözle bekleyedursun, tartışmalar da bitmiyor.
Spor mahkemeleri mesela... Hangi düzeyde kurulacak ? Sulh Hukuk mu, Asliye Hukuk mu, yoksa Asliye Ceza düzeyinde mi?
O mahkemlerde spor savcıları da olacak mı ?
Yasa ve cezaya odaklanmış enerjimizi biraz da eğitime ayırsak bu arada...
Otuz yıl önce Spor Akademileri (sonradan Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulların dönüştü) açıldığında spor, sadece spordu...
Bugün öyle değil.
Sporun birçok bilim dalıyla yoğun ilişkileri oluştu. Tıp, fizik, ekonomi,hukuk...
Bugün endüstriyelleşen spor, pazarlamacıdan spor psikoloğuna, spor planlamacısından istatistikçilere kadar eğitilmiş personel sıkıntısı çekiyor...
Sporu yüksek okul çerçevesinden çıkarıp fakülte düzeyine yükseltmekte yarar var...
YÖK, bu öneriye inşallah sıcak bakar!
İnönü’nün içinden
Cinnet ve masumiyet bir aradaydı...
Ev sahibi Beşiktaş taraftarları Bursaspor’a küfür sloganları atarken, eski açıktaki Bursaspor taraftarlarının büyük bir bölümü atkılarıyla ayakta takımlarını destekliyordu... Sayıları taş çatlasa 30’u geçmeyen bir çılgın grup koltukları sökerek Beşiktaş tribünlerine atıyordu... Özel güvenlik hiç müdahale etmedi, koltuklar özgürce (!) parçalandı, küfürler özgürce (!) yankılandı.
O cinnet anı canımı sıktı... Ama her şeye rağmen masum seyircilerin buluşmasını da sevdim ben!