Skorer Ben de Hollandalıyım

Ben de Hollandalıyım

20.06.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kuzey İrlandalı teknik adam Martin O'Neill, gol sorununa bir türlü çare bulamayan Fransa Milli Takımı'nı izledikten sonra, "Eğer bu Wiltord, Guily'den iyi bir forvetse, ben de Hollandalıyım" buyurmuş... Düşündüm de, galiba ben de Hollandalıyım...

Ben de Hollandalıyım

Elemelerdeki 2 Faroe ve 2 Güney Kıbrıs maçı hesaptan çıkarıldığında kalan 8 ciddi maçta alınan 7 beraberlik var. Atılan gol sayısı ise, sadece ve sadece 4... (3 İsviçre maçının sonuçları sırasıyla 0-0, 1-1 ve 0-0; 2 İrlanda maçı 0-0 ve 1-0, 2 İsrail maçı 0-0 ve 1-1, son olarak Kore mücadelesinin skoru da farklı değil: 1-1...)Henry, Stuttgart'taki golsüz İsviçre maçının ardından zeminin ıslak ve kaygan olduğunu, buldukları tek pozisyonda da Ribery'nin topu önüne değil arkasına attığını söylemişti. Zidane'ın tepkisi ise teknik direktör Domenech'e: "Daha fazla forvetle oynamalıyız" diyor yaşayan efsane... Domenech'in cevabı da hiç fena değil: "Zidane'la forvet tanımlarımız farklı. Benim için ceza sahasında topla buluşan herkes forvettir!"Bizce ise forvetin sayısı değil de, kimler olduğu daha kritik sanki. Yaşları kemale ermiş iki orta saha oyuncusu Makalele ve Vieira'nın artık hücuma katkıları yok denecek kadar az. Dolayısıyla elinizde ofansif seçenekleri artıracak 4 forma kalıyor. Siz de bunların ikisini artık üretkenliği bitme noktasına gelmiş Zidane ve Wiltord'a verdiğinizde gol şansınız çok azalıyor.Eski Celtic menajeri Martin O'Neill'in "Eğer Guily, Wiltord'dan daha iyiyse, ben de Hollandalıyım" sözüne katılıyorum ben... Guily, bu takımda kesinlikle olmalıydı. Cisse'nin de sakatlanmasının ardından, kadroda kreativiteyi artırabilecek üç oyuncu kaldı: Malouda, Ribery ve Dhorasoo... Domenech de bunların herhangi ikisini bir arada oynatmaktan nedense imtina ediyor. Geriye de suçlu olarak ıslak zeminle Ribery'nin pası geriye vermesi kalıyor mecburen... Dilden dile dolaşan o meşhur istatistiği duymuşsunuzdur, Fransa Milli Takımı 12 Temmuz 1998'de evinde Brezilya'ya karşı Petit'nin ayağından bulduğu sayıdan beri 8 yıldır gole hasretti Dünya Kupası'nda... Esasında koskoca 8 yılda toplam 4 Dünya Kupası maçı yaptıklarını hesaba katarsak biraz da abartılıyor sanki bu durum... Ama Domenech göreve geldiğinden beri oynanan 12 resmi maçta yalnızca 15 gol atılabilmiş olması daha ciddi bir mesele... Dünya Kupası'nın şimdiye kadar oynanan hemen her maçından önce hep aynı sahne tekrarlanıyor. Başlama vuruşundan az önce gökte beliren bir helikopter, alçaldıkça gürültüsünün stadı kaplaması, ve içinden inen bir adam: Franz Beckenbauer. Almanya 2006'nin en yetkili isimlerinden biri olan Kaiser, bu yolla toplam 64 maçtan 48'ini izlemeyi planlıyor. Kendisini belki de dünya kupasının en şanslı seyircisi yapan bu uçuşlar için özel bir helikopter maçlar arasındaki bir saatlik sürede Almanya'yı bir uçtan diğer uca dolaşıp duracak. Dünya Kupası'na katılan tüm ülkelerin delegasyonunu bizzat karşılayıp, kendilerine devre arasında yapılacak resmi törenle plaket vermek suretiyle ev sahipliğini en iyi şekilde yerine getirmeye amaçlayan Beckenbauer, çeyrek finallerden sonraki hiçbir maçı atlamayacak. 9 Temmuz akşamı Berlin Olimpiyat Stadı'nda finali seyrederken o ana kadar her stadyumda en az iki defa maç izlemiş ve her takımı en az bir defa görmüş olacak. Beckenbauer'in gökteki güzergahı ise yaklaşık olarak Erdem Koç'un Aachen'dan gönderdiği yandaki resimdeki gibi. Kaiser semadan geliyor 1998 Fransa Dünya Kupası'nda Japonlar, takımlarının oynadığı her maçtan sonra tribünleri bulduklarından daha temiz bırakıyorlarmış. Çünkü her bir Japon seyirci, stadı tek ederken kendi çöpleri ile beraber etrafındakileri de toplayıp gidiyormuş oteline.Kibarlık öyle bir raddeye varmış ki, elemelerde Umman karşısında alınan sıkıntılı galibiyetler ve İran mağlubiyetine rağmen kovmayı düşünemiyorlarmış Zico'yu. Bir yerel gazetecinin yorumuna göre, bir futbol efsanesini takımın başından almaktan imtina ediyorlarmış.***Hırvatlar'ı da yenmeyecek kadar kibardı Japonlar. Gerçi rakiplerinden ortalama 7 buçuk santim uzun olan ve her hava topunu kazanan Hırvatlar da atamadıkları gollerle kibarlıkta aşağı kalmadılar rakiplerinden.En büyük haksızlığı da teknik direktörün oğlu Niko'ya yapıyor Hırvatlar. Tamam hocanın oğlunu ilk on birde tercih etmesini en başında eleştirdiler, ama oğul Kranjcar'ın iyi oyununu gördükten sonra hâlâ saldırmaları anlaşılmaz. Niko, hem Brezilya hem de Japonya önünde takımının en iyilerindendi. Buna rağmen baba Zlatko, oğlunu oyundan çıkarmak zorunda hissetti kendini. Niko Kranjcar'ı rahat bırakın. Gayet iyi gidiyor... Kibar Japonlar