İktidarını pekiştirmek isteyen muktedirin en büyük numarası, rakip bellediğini itibarsızlaştırmayı becerebilmesidir.
Önünde diyelim ki, sanatçıyı engel görüyor, hemen sanatı itibarsızlaştırmaya girişir. Sırası geldiğinde bu operasyondan hukuk, bilim vs. her alan nasibini alır.
Yöntemi spora uygulamak hiç de zor değildir. Hatırlayın, geçmiş yıllarda televizyonlardaki yorumcu kimlikli eski hakemlerin de katkısıyla memleketin futbol hakemleri haniyse dumura uğramıştı. Sahada çaldığı düdük için “Doğrusunu akşam televizyonda göreceğiz” diyen hakemler yüzünden itibarları yerle yeksan olmuştu.
Bu yıl ara verildi bu işe hatta Markus Merk sayesinde biraz moral bulunca da hızla toparlandılar. Öyle ki, aralarından bazıları üst seviye hakem olduğunu kanıtlama fırsatı bile buldu.

Haberin Devamı

Bilimin çiğnenen onuruBilim adamını düşman görmek
Spor üzerinden benzer bir itibarsızlaştırma girişimi de ‘bilim’ alanına yapıldı bu ara... Fenerbahçe’nin ABD’li kadın basketbolcusu Diana Taurasi’nin ilk numunesi dopingli çıkıp, bu Milliyet’ten Ümit Avcı tarafından haber yapılınca kıyamet koptu.
Fenerbahçe yönetimi apar topar, Basketbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Turgay Atasü’nün istifasını istedi. Herhalde birilerinin Fenerbahçe üzerine oyun oynadığı düşünülüyor olmalıydı. Yoksa bir bilim adamı için neden bu kadar acele edilsin değil mi?
Ardından Fenerbahçe’nin diğer kadın basketbolcusu Peny Taylor’da da benzer bir durum ortaya çıkınca bu kez Fenerbahçe yönetimi doping numunelerinin Köln’de açılmasını istedi. Haklarıdır, açtırabilirler elbette!

Hor görme bilimi !
Şimdi düşünelim... Yıllarını laboratvarlarda geçirmiş bir bilim adamı Fenerbahçe’ye neden garez gütsün, diş bilesin ki? İnsan bunun için bilim peşinde ömrünü çürütür mü?
Bütün bu girişimlerin hüsnü kabul görüyor olması hepimizin bilime, bilgiye olan mesafesiyle ilgili. Anası babası hasta olduğunda bir profesöre muayene ettirmek için ellik fellik torpil arayanlar, iş takımdaşlığa gelince kolaylıkla bilim adamına düşman kesilebilen dilin tarafına geçebiliyorlar.
Böylece muktedirin göz kamaştırıcı gücü, takımdaşlık ruhuyla birleşip bilimi, bilim adamını itibarsızlaştırıyor.
Peki, örnek olayın sonunda ne oldu? Fenerbahçe, Taurasi’nin sözleşmesini fesh etti. Ya Köln’den de Taylor için benzer bir sonuç gelirse ne olacak? Hiç!.. Sadece onun da sözleşmesi fesh edilecek ve Hacettepe Üniversite Doping Merkezi üzerinden bilimin itibarsızlaştırılması, Prof. Atasü’nün ‘çiğnenen onuru’ bir sonraki taarruza kadar halının altına itilecek.
Unutmayalım ki, bilim adamının hor görülmesi, daha iyi bir yaşam umudunun da hor görülmesi anlamına gelir.

Haberin Devamı

Bilimin çiğnenen onuruSahi, Holosko’nun sözleşmesi neden dondurulamadı?
Transfer bombalarını peşi peşine patlatan ‘Şanlı Beşiktaşımız’, ‘evdeki hesabı çarşıya uydurmak’ için Filip Holosko’yu sezon sonuna kadar bedelsiz olarak İBB’ye verdi.
Holosko’nun parasının en azından bir kısmı, aralarında Cem Dizdar’ın da bulunduğu Beşiktaş taraftarlarının bilet ve kombine paralarından ödenecek demektir bu.
Ve İBB ligi şampiyon ya da Beşiktaş’ın üzerinde bitirirse bu işi bir parça da olsa ‘bizim paramızla’ yapmış olacak.
Tıpkı parası bizden çıkan Zapo’lu Bursa’nın şampiyon olması gibi...
Peki, Holosko’nun sözleşmesi Fink’te olduğu gibi neden dondurulmadı da, ‘bizim paramızla’ İBB’ye gönderildi? Burada bir bit yeniği yok mu sizce?
Bir takım böyle de yönetilir elbette! Ama sanırım biri kendi şirketini böyle yönetmeye kalksa babası, dayısı, halası olmadı küçük oğlu, “Ne yapıyorsun?” diye sorar ona. “Ya sormazlarsa” diye mi soruyorsunuz? Ticaret sicil kayıtları bu türden mevta şirketlerle doludur.

Haberin Devamı

Ali Sami Yen’e övgü
Bilimin çiğnenen onuru

Binalar, mekânlar hayatımızın ta kendisidir. Hatıralarımız da... Hayvanların hatırası yoktur, bitkilerin de. Hatıra, bize, insana aittir.
Kimileri kafamızı karıştırmak için geceye “Ali Sami Yen’e veda gecesi“ adını taktı ya, o aslında “Ali Sami Yen’in ikinci vefatı gecesi“ydi. Ve kimileri için belki de ilkinden ağırdı.
Eminim, birçok Galatasaraylı o gecenin sonunda, memlekete döndüğünde doğduğu evi, büyüdüğü sokağı, okuduğu okulu bir daha bulamayan birine dönmüştür. Babasının mezarını kaybetmiş çocuğun burukluğudur o gece orada kimilerinin yaşadığı.
‘Hatıralar kimsenin elimizden alamayacağı tek mülkümüzdür’ derler... Belki de bu nedenle Galatasaray’ın ‘içli çocukları’ hatıralarına sahip çıkıp ‘Aslantepe numarası’nı yutmadıklarını göstermek için yuhaladılar başkanlarını.
‘Sami Yen ruhu’na sahip çıkmak isteyen o çocukların yaptıklarını yakışıksız bulanlar olsa da, orada esasen yapılan kendi hayatına, geçmişine sahip çıkma arzusundan başka bir şey değildir kanımca.
Çünkü ‘ruh’ kimilerinin iddia ettiği ya da dilediği gibi ‘taşınabilir’, ‘devredilebilir’ bir şey değildir. Ve ruhu yaratan, ‘geçmiştir.’
Belki de onların durumunu ve gelecekte Beşiktaşlılar’ı bekleyen tehlikeyi en iyi, “Ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz” diyen Eduardo Galeano anlatır; “Artık evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden. Ayin, Tanrı’dan daha önemli... Ambalaj kültürü içerikleri hor görüyor”. Ben de ekleyeyim, ambalaj kültürü ALİ SAMİ YEN’i de hor görüyor.