‘Sıradan’ tanıdık bir kavga

‘Dil’ nasıl düşündüğümüzü, haliyle nasıl biri olduğumuzu en açık gösteren yanımızdır. Martin Heidegger’in “Dil varoluşun evidir” demesi de bu nedenledir. İnsanı ele ‘dil’i verir.
Meramımızı ifade etmeye çalışırken dilimiz bizi günlük itiş kakışların, klişelerin tuzağına düşürür.
Örneğin Trabzonspor’un özensizce yazılmış ve ortalığı toza dumana katan açıklaması gibi... Mesleğimizle ilgili bölümünde şöyle deniyor; “...yazdıkları senaryoyu uygulamaya koymuş, ardından adeta inlerine çekilmiş medyanın belli kesimlerini kullanarak ülke futbolunu yönetenler üzerinde baskı ortamı yaratmışlardır.”
İnsan sormadan edemiyor; “Muhatap kabul ettiğimizle daha insani bir dil kurarak tartışma yürütmemizi zihnimizin acaba hangi sakatlanmış bölümü engelliyor?”
‘İnlerine çekilmiş medyanın belli kesimleri’ benzetmesini yaparken acaba hangi hayvanı imlemeye çalışmış bu metni kaleme alanlar? Ayı mı, kurt mu, çakal mı? Tilki mi yoksa?
Yazdıklarımızı bu ‘Lafonten masalları’ tarzı yerine hakaret etme değil de, eleştirip geliştirme temelinde düşünüp öyle kaleme alsak acaba daha yararlı olmaz mı? Ya da ne kaybederiz?
Bir oluşa, bir takıma anlamına veren, onu diğerlerinden farklılaştırarak özgün kılan, ‘ruh’unu veren şey kendini tarif ederken kullandığı ‘dil’dir.
‘Dil’ bozulunca ‘ruh’ da paramparça olur. Geriye kalan ‘sıradanlık‘tır. ‘Sıradan’ olan da ayırt edilemez ki!

Haberin Devamı

Oldu mu şimdi hemşo?
‘Dil sapmaları’ ile dolu Trabzonspor açıklamasında bir başka problem de ‘mikro milliyetçilik’ alanının şahikalarından ‘hemşehricilik‘ tuzağına düşülmüş olmasıydı.
Metinde, Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçının yardımcı hakemlerinden Nihat Mızrak’ın, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve ikinci başkanı Nihat Özdemir ile olan ‘hemşehrilik’ bağına dikkat çekilerek, “O maça bu hakem neden verildi ?” iması yapılmıştı.
Eğer hakemleri nüfusa kayıtlı oldukları yere göre tasnif edersek, hiçbir hakem hiçbir maçı yönetemez hale gelir! Öyle ya, bir hakem memleketinin takımının maçını yönetmezse bile rakip memleketlerin maçını yönetirken memleketinin takımına avantaj sağlama olanağına sahiptir. Şu kurduğum uzun ve yorucu cümlenin saçmalığı kadar saçma bir iddia değil midir bu söylenen!
Şimdi Trabzonspor metnini kaleme alanlar gibi düşünecek olursak FIFA kokartı takmasına ramak kalan Trabzon bölgesine kayıtlı başarılı hakem Barış Şimşek’in vay haline... Öyle ya bu bakışa göre, Şimşek bu durumda artık ne Trabzon’un ne de başka bir takımın maçını yönetebilir. Çünkü en dipteki takımın bile şampiyonluğa ‘etki etme’ ihtimali vardır.
Peki Trabzon bölgesine kayıtlı Barış Şimşek, kritik ve zorluk derecesi yüksek maçları yönetemezse nasıl FIFA kokartı takabilir ki?
Düşündüm de, iyi ki hakem olmamışım! Annem Rizeli rahmetli babam Giresunlu... Ben de Samsun’da doğup büyümüş bir Samsunluyum. Bu durumda ‘hangi çılgın’ bana Bank Asya Ligi’nde maç verirdi acaba?

Haberin Devamı

Bir dünya markası
Beşiktaş’ın ‘dünya markası’ olduğu iddiası aldı başını gidiyor. Evet, alınan futbolcuların kalibresi belli... Lâkin takımın durumu, oynanan oyun da belli. Sorsak şimdi, “3 maçta 12 gol yiyen bir başka ‘dünya takımı’ var mıdır gezegende” diye, ne yanıt alırız?
Bu durumda herhalde örneğin Barcelona, ‘galaksi takımı’ falan oluyor!

Haberin Devamı

Futbolun filozofu Lucescu’dan dersler
Memleket futbolunun kolektif hafızası Mircea Lucescu uluslararası bir başarı kazandığında “Tühhh! Biz ne yaptık?” diye uyanıyor.
Şimdilerde “Dünya markası yaratıyoruz” türünden tumturaklı demeçler veren Beşiktaş yönetimi de... İşler kötü gittikçe zırt pırt hoca değiştirip, ha babam oyuncu alan Galatasaray idarecileri de... Dillerinden “İstikrar şart”ı düşürmeyen diğer takım yöneticileri de, bu ülkeden haniyse kovulan Lucescu’nun başarıları karşısında acaba ne düşünüyorlardır?
Bir de tuttukları takımın yöneticilerinin ağzından çıkan her kelamı kayıtsız şartsız kabul eden taraftarları merak ediyorum! Siz ne düşünüyorsunuz?

‘Halk’ böyle mi konuşur !
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, dün Fanatik’ten Orhan Yıldırım’a demiş ki; “Her tartışma bize mal ediliyor. Biz ‘halkın takımıyız.’ Bu durumdan rahatsızız”. Devamı da var, ama ilkin burayı irdeleyelim;
Öncelikle Trabzon yönetiminin başlattığı bir tartışmaya gereksiz yere ve anında dâhil olup sonra da “Bize mal ediliyor” demek nasıl oluyor anlayamadım!
Öte yandan ‘halkın takımı’, anlamını Beşiktaş geleneğinden, tribünlerinden ve ‘Beşiktaş ruhu’ndan alan bir tanımdır. Özellikle Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören yönetimleriyle birlikte belki de Beşiktaş’ta en çok korozyona uğrayan kavramlardandır ‘halkın takımı.’ Tıpkı ‘Beşiktaş duruşu’ gibi...

Bu nasıl bir sistematik !
Ve Demirören devamında, “Sistematik bir şekilde şampiyonluğun belirlenmesine karşıyız, hep karşı çıkacağız” demiş. Bu ‘sistematik’ belirlemesi de ilginç! Geçen sezon Bursa, bir öncesinde Beşiktaş, onun öncesinde Galatasaray, onun da öncesinde Fenerbahçe şampiyon oldu. Ben çözemedim, belki bir çözen vardır, anlatır da anlarım; “Bu ‘şampiyonluk sistematiği’, ne tür bir sisteme bağlı acaba?”!

Erkek Hagi
Galatasaray’ın hocası Gheorghe Hagi, “Erkek gibi yüzüme konuşsunlar” diye efelenmişti hatırlarsanız. Yönetimden birileri -artık kaç ‘erkek’se- kapısını tıklatınca da ‘erkek Hagi’, “Ben size demedim, medyadaki ‘erkek’ olmayanlara demiştim”e kıvırmıştı dümeni...
Bu cinsiyet ayrımcı maço dil, hayatı olduğu gibi futbolu da zehirliyor. ‘Erkekliğe’ yapılan bu üstünlük vurgulu afra tafra en çok da erkekleri utandırmalı, başta Hagi olmak üzere. En azından annesine, karısına en çok da kızına karşı...