Yoksulu körleştiren futbol piyasası

Spor sayfalarının aynı zamanda toplumun ‘yoksulluk algısı’nı sağaltan bir yanı da vardır

Yoksulu körleştiren futbol piyasası

Spor sayfalarının aynı zamanda toplumun ‘yoksulluk algısı’nı sağaltan bir yanı da vardır. Futbolcuların transfer paralarındaki bol sıfırlı euro miktarları vatandaşın para mefhumunu sıradanlaştırır. Böylece göze sokulan ‘para’ kısa sürede gerçek anlamını yitirir ve zihnen ‘ortadan kalkar.’
Nasıl ki ay sonunu getiremeyen, ödeyemediği kredi kartı borcu için sürekli yeniden borçlanan yoksul televizyon ekranlarının altından geçen borsa hisselerine bakarak ‘işlerin yolunda gittiğini’ düşünür, tam o misal...
Cebinde kuruşu olmayanlar için futbolcuya ödenen, diyelim 6 milyon euro, haşlanmış mısıra ödenen para gibi algılanır bir süre sonra.

Haberin Devamı

Vatandaş! Hızla körleş
Gözüne soktuğu zenginlikle yoksulu ‘kör kılan’ bu işleyiş aynı zamanda kendi piyasasını da ‘körleştirir.’
Bir süre sonra piyasadaki her ‘ürün’, sanal hale gelir ve fiyatlar ‘reel’ olmaktan uzaklaşır. Bu arada piyasa da büyür, serpilir!
Hatırlamak isteyenler hatırlar, dünya ekonomisindeki hâlâ dinmeyen son büyük krize başta ABD olmak üzere bu ‘şişirilmiş piyasa’ balonunun patlaması neden olmuştu.
Beşiktaş yöneticisi Cengiz Zülfikaroğlu da bu ‘sanal piyasa’ya isyan edenlerden. Orhan Şam ve Mustafa Pektemek için Gençlerbirliği ile görüştüklerini belirten Zülfikaroğlu şöyle konuşmuş: “İkisi için 10 milyon euro istenince ne diyeceğimizi şaşırdık. Fernandes’i 3 milyon euora’ya aldık. Anlaşılır gibi değil... Avrupa’dan bu paralara isimli oyuncu alıyorsunuz...”
Durum gümrük duvarlarının yüksekliği nedeniyle pahalı satılan ‘takoz arabalar’ dönemini çağrıştırıyor fazlasıyla.
Mustafa Pektemek ve Orhan Şam için 9-10 milyon euro istenen bir piyasanın izleyicileriyiz, bir düşünün havamızı!
Elbette kimse ‘ayranım ekşi’ demez, mal sahibi de istediği fiyatı çeker ‘serbest piyasada.’ Ama zaten piyasayı oluşturanlar esasen satıcıdan çok ‘alıcılar’ değil mi?

Ya Emenike’nin ‘Reel değeri’?
Bakın şimdi, bir ‘güçlü alıcı’ olan ‘mavi köşe’deki Fenerbahçe, Karabükspor’a Emenike için 9 milyon euro ödeyecekmiş. Oyuncunun yıllık ücretinin de 1.8 milyon euro olduğunu yazıyor kimi gazeteler. Ne var ki ‘ücreti realize’ edersek para bununla kalmıyor... Emenike varken takıma girmekte zorlanacak olan Niang ve Güzia’nın, hadi biri girdi diyelim onun yerine yabancı kontenjanından kesilecek diğer yabancı oyuncunun maliyetini de düşünmek gerekiyor bunun üzerine.
Aynı biçimde ‘kırmızı köşe’de Galatasaray, Selçuk İnan için 5 yılda 20 milyon euro’yu bulacak bir para ödemeyi taahhüt ediyor...
Paraları görünce insan kendini bu sezon İngiltere ya da İspanya liglerini izleyecek sanıyor, değil mi?
Öte yandan işin gerçeği de şu... 3 Haziran’da bu ülkenin milli takımı Belçika’ya yenilirse büyük ihtimalle Avrupa Şampiyonası’nda başka ülkelerin çocuklarını izleyerek zevk almaya çalışacağız hep birlikte. İyi uykular Türkiye, hararetli hakem tartışmaları dilerim hepimize...


Yoksulu körleştiren futbol piyasası

ŞENOL GÜNEŞ’TEN NELER ÖĞRENDİK!

Şampiyonluğu averajla kaçıran Trabzonspor’un hocası Şenol Güneş, sezon içinde gadre uğradıklarını ‘belgeleriyle’ açıklarken başta ‘medyaya’ veryansın etti.
Milliyet’ten Ercan Güven, Hürriyet’ten Mehmet Aslan kafasının fazlasıyla karışık olduğunu düşündüğüm Şenol Güneş’e açıklayıcı iki yazıyla karşılık verdiler. Haliyle bu ‘madde’yi şurasına bir değinip geçeceğim...
Medyanın hayatımız üzerindeki etkisi kuşkusuz ki önemli. Ne var ki medyaya vehmedilen bu gücü fazlasıyla abartılı buluyorum. Bu etki öyle anlatılıyor ki, medya tek başına her şeye kâdirmiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Hayatın gidişatının belirlenmesindeki diğer güçler örneğin bilim, örgütlenme, alternatif yaşam tarzı arayışları vs. anlamsızmış gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

Medyaya karşı medya!
İşin tuhafı medyaya karşı bu tür ‘operasyon’lara kalkışanlar bunu da yine medya marifetiyle yapmaya çalışıyorlar!
Güneş’in beni en şaşırtan ve fazlasıyla hayal kırıklığına uğratan yanı ise tam da karşısında olması gerektiğini düşündüğüm ‘egemen dil’in tuzağına düşmüş olmasıydı.
Medya üzerinden çıktığı eleştiri yolculuğunda hakem atamalarından, hakemlerin baskı altına alınmasına kadar vardırdı işi... Oysa bu futbolun en bilinen tuzağıdır ve bunu en iyi bilmesi gerekenlerden biri de Güneş’tir.
Kararlılıkla karşı çıkılması gereken bu hastalıklı algının şifa bulması için hepimize yeni bir bakış açısı, yeni ve başka bir ‘dil’ gerekiyor. Bu süreçte en çok ihtiyaç duyduğumuz isimlerden biri de kuşkusuz ki, Şenol Güneş.
Şimdi okuyun, hızlı hareket eden bu ‘hastalıklı algı’nın toplumun hangi köşelerine sirayet ettiğini gösteren haberi... Gazete; Fanatik. Başlık: Tarihi Ceza.
İstanbul amatör küme maçında Öz Karacaahmet ile Maltepe Yalıspor 14 Mayıs’ta karşılaşıyor. Tahmin edileceği gibi ‘hakem kararı’ üzerinden başlayan münakaşa hakemi darp etmeye kadar varıyor. Sonuçta raporlara bakılarak ağır cezalar veriliyor ama ben işin ‘hukuk’ ve ‘ıslah etme’ noktasında değilim.
Saldırılar sonucu iş göremez raporu alan hakem Ali Aktaş, Yalıspor teknik sorumlusu Ali Haydar Tayük için şu ifadeleri kullanıyor; “Bana hakem senin ananı... Seni buraya gönderen federasyon görevlilerinin de anasını...”
Amatör bir takımın başındaki hoca bile hakemin verdiği kararın ilgili federasyonun ‘gizli kurulları’ tarafından organize edildiğini düşünecek kadar şuurunu yitiriyor.
İşte bu ‘zehirli iklim’ altında, hemen her maçta futboldan, futbolcudan çok ‘hakem’i takip eden gözlerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. En akli selimimiz bile iş doğru düzgün bir özeleştiri gerektirdiğinde o en tanıdık ‘sis perdesi’ne, medya ve hakemlere yöneliyorsa işler hayli zor görünüyor. Ama Bülent Ortaçgil’in dediği gibi; “Biz hiç yenilmedik desem yalan / Oyuna devam...”

Haberin Devamı