Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

O, 2010 Dünya Kupasında Almanya’nın kurtarıcısı.
Güney Afrika’daki turnuvanın parlayan yıldızı.
Müstakbel hayat arkadaşının bile Mesut Özil için isim ve din değiştireceği konuşuluyor.
Werder Bremen ile bir yıllık sözleşmesi bulunmasına karşın, şimdiden çift rakamlı milyon eurolarla Premier ligin önemli takımlarının transfer listesine girdiğinden söz ediliyor.
Ya biz?
Bir Türk olarak Mesut Özil’in gösterdiği performans karşısında ne yapıyoruz?
Mesela neden ay-yıldızlı formayı giyemediğini sorgularken, Alman milli marşı okunurken dua etmesi hoşumuza gidiyor!
Gol attıktan sonra ellerini açıp Tanrı’ya şükretmesi de öyle!
Öte yandan Mesut’un Türk Milli Takımı yerine Almanya’yı tercih etmesini eleştirip, genç yıldızı “kansızlıkla” suçlayanlar da çıkıyor.
Sanki Türk kanı taşıyor olması, doğup büyümediği topraklara koşulsuz itaat gerektiriyor!
Lâkin çoğu kimse ay-yıldızlı formayı seçseydi Mesut’un da bizimle birlikte Dünya kupasını ekran başında seyrediyor olacağını, bunca övgüyü hak edip, gazete manşetlerini süsleyemeyeceğini düşünmüyor.
Bu arada insanlar, yaşadığı kültür çatışmasından galip çıkan Mesut’un, her yıl Zonguldak’ın Devrek ilçesi Hışıroğlu beldesindeki baba toprağını ziyaret ettiğini bilmiyor.
“Beni burada kimse tanımıyor. Huzur buluyorum, ruhum tazeleniyor” ifadelerinin anlamını çözemiyor.
Beldesinin Uzuneloğlu mahallesinin yollarını ve mezarlığını yaptırdığını öğrenmesine de gerek yok o şoven kafaların!
Yıllar önce Almanya’ya yerleşen madenci baba Mustafa Özil’i, Mesut’u yanlış yönlendirmekle suçlayanların, bilmediği bir şey daha var;

Haberin Devamı


Rivayete göre(!) bundan birkaç yıl önce milli takım sorumlularından biri, Mesut’u ay-yıldızlı forma ile oynatmak için teklif yapar.
Daha da ileri gider ve genç oyuncunun Beşiktaş’a transferine aracılık yapabileceğini söyler.
Söyler de, işin içine “komisyon” sözcüğü sıkışınca, Baba Özil’in sigortası atar!
Yine rivayete göre baba Özil, “Bu iş burada kapanmıştır. Ne siz bunları söylemiş olun, ne de ben duymuş olayım. Mesut futbol hayatına Almanya’da devam edecektir. Milli takım konusundaki karar ise kendisinindir” der ve keser atar!
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Tanıklık edip, bana anlatanların yalancısıyım!
Bugün Bundesliga’da top koşturan onlarca başarılı Türk genci var.
Tıpkı Avrupa’nın pek çok ülkesinde olduğu gibi.
Bizim bu madeni keşfetmemiz yakın geçmişe dayanır.
Hazıra konmak, gelişim süreci ve uyum sorununu dikkate almadan onları koparmak, sonra da posasını çıkarmak konusundaki becerimiz ise tartışılmaz!
Gelmiş geçmiş Futbol Federasyonları’nın görevlendirdiği teknik adamlar yurt dışı temsilciliklerini arpalık olarak görmeye, bazıları kişisel çıkarlarına rant kapısı biçiminde kullanmaya devam ettiği sürece, elimizin altından Mesut Özil gibi çok yıldız kayar.
Türk kökenli bu insanların tercihlerini niçin yaşadıkları ülkenin milli takımından yana kullandıklarına anlam veremeyenler, artık bazı gerçekleri içine sindirmeli.
Yurt dışında sivrilen gençleri takip eden ve onları milli takıma kazandırmakla yükümlü olanlar da katı milliyetçi yaklaşımlardan vazgeçip, empati yapabilmeyi, ne zaman ne söyleyeceklerini, onlara nasıl yaklaşacaklarını öğrenmeli.
Mesut’u binlerce kilometre öteden seyrederken, bir futbolsever olarak keyif alıyorum.
Türk kanı taşıdığı için değil!
Onca yıldız arasında turnuvanın mütevazı renklerinden biri olmayı başarabildiği için.


Bravo Gençlerin okumuş çocuklarına
Her kulüp yönetiminin en büyük beklentisidir.
Taraftar kombine alacak, her maçta tribünü dolduracak ve takımın arkasında itici güç olacak.
Bir avuç diye nitelendirilen Gençlerbirliği taraftarı ise farklıdır.
Gerçekten bir avuçtur ama, çoğu okumuş çocuklardır.
Onlar Gençlerbirliği sevgisini cüzdanlarında değil, yüreklerinde taşır.
Centilmendir, küfür etmez.
Sabırlıdır, başarı için beklemeyi bilir.
Avantacılığı sevmez, biletinin parasını harçlığından artırır.
Katılımcıdır, gönül verdiği renkler için fikir üretir.
Tıpkı bir grup üniversiteli taraftarın yaptığı gibi.
Gençlerbirliği takımı yeni sezonda tasarımını bu gençlerin yaptığı formaları giyecek.
Yönetim tarafından da kabul gören projenin ürünleri, Gençlerbirliği Store’de satılacak.
Bundan büyük keyif, bundan önemli katılım olabilir mi?
Helal olsun başkentin örnek “Gençlerine.”
Bravo onların girişimine destek veren Gençlerbirliği yönetimine!



Yıldırım’ın hesabı ve Kocaman
Daum krizinin dünya kulübü olduğunu iddia eden Fenerbahçe’nin imajına verdiği zarar, milyonlarca euro ile ölçülemez.
Bu olayda Alman teknik direktöre kimse kızmasın.
Mağdur olan sarı-lacivertli kulüp değil, Daum.
Adam elbette hakkını alacak.
Sözleşmede ne yazıyorsa o!
Başkan Aziz Yıldırım’ın hesabı ise şu;
“Daum’a iki yıl için kaç para vereceğiz?
“6 milyon 600 bin euro.”
“Kaça göndereceğiz?
“2 milyon 600 bin euro.”
“Aradaki fark ne?”
“4 milyon euro.”
“Getireceğimiz teknik direktöre iki yıl için 4 milyon eurodan fazla vermiyorsak, kulübün zararı yok!”
Bu mantık, takımın başına geçecek yeni teknik adam hakkında fikir verebilir!
Peki ya adı Daum’un halefi olarak anılan Aykut Kocaman’ın durumu?
Onun kazandığı ya da yitirdikleri?
Konuşmayı ve paylaşmayı sevmeyen Kocaman, suskun kalmanın bedelini ödüyor adeta.
Herkes gibi merak ediyorum.
Müstakbel teknik direktör ne düşünüyor?
Birkaç ay önce şunu seslendirmişti;
“Görevim belli, kimsenin yerinde gözüm yok.”
Yakın çevresine ise Fenerbahçe’nin ideal teknik direktör portresini şöyle çizmişti;
“Gelecek vaad eden, bir kaç yıl içinde bu takımda patlama yapıp dünya futbolunda adından söz ettirecek biri...”
Tanıma uyan pek çok aday bulunabilir!
Baskı altında kalan Kocaman’ın fikri değişti ise, nedenlerini inandırıcı biçimde kamuoyu ile paylaşmalı.
Takım pazartesi günü mesaiye başlayacak.
Futbolcu kimin patron olduğunu bilmek isteyecek.
Aykut hoca artık konuşmalı.
Haklı iken, provokatör durumuna düşmemeli.
Aziz Yıldırım da, evlat dediği Kocaman’ın daha fazla polemik konusu yapılmasına izin vermemeli.
Sezon başlamadan bu kadar ayıp, Fenerbahçe’ye yeter de artar bile!