Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Süper Lig’in yayın hakları 321 milyon dolara satıldığı günden beri dilimize doladığımız bir kavram var;
“Futbolumuzun marka değeri.”
Şimdilerde bu değerin korunması adına, medyanın da dahil edildiği bir dizi operasyon gerçekleştiriliyor.
Lig TV yorumcusu Erman Toroğlu listenin başındaki isim.
Sırada kimler var bilinmez, önümüzdeki günler çok şeye gebe!
Kim görmek istemiyor Toroğlu ve onun gibilerini ekranda, medyada?
Dekoder satın alıp Maraton programını izleyenler değil elbette.
Her hafta eleştirilen hakemler mi?
Geçiniz.
Rivayete göre, Kulüpler Birliği’nin talebi bu.
Eee kolay mı? Malın sahibi onlar.
Para onlarda, güç onlarda!
Futbolun marka değerini korumak da onlara düşer elbette.
Peki koca adamlar, futbola yön veren yöneticiler, dolayısıyla sorumlu oldukları teknik adam ve futbolcular ne kadar sahip çıkıyor marka değeri denen şeye?
Futbola ve bu oyunun aktörlerine ne kadar saygı gösteriyorlar?
Fazla söze gerek yok.

Aragones ve Del Bosque marka değerini düşürmedi mi


Gelin, hafızalarımızı tazeleyelim ve bugünün marka değeri savunucuları yakın geçmişte o değeri korumak için neler söylemişler, bakalım:
(Hakeme) “Şerefsiz, pozisyonları gördün kı..ını döndün, bir daha bu stada gelemeyeceksin, sana maç yönettirmeyeceğim. Yurt dışında da yönetemeyeceksin, elimden geleni yapacağım.”
(Devlet yetkililerine) “Devlet başkanı ve Başbakan dahil herkesi göreve çağırıyorum. Bu kadar aciz bir devlet yönetimi görmedim yani.”
(Hakeme) “Ahlaksızlık, şerefsizlik, seviyesizlik bu kadar olur.”
(Hakeme) “Senin o FIFA kokartını ellerimle ..... sokacağım.”
(MHK Başkanına) “Söyle onun anasını avradını ......”
(Federasyona) “Akıllarını başlarına alsınlar, yoksa bu taraftarı durduramam.”
(Darp edilen gazeteciye) “İyi olmuş. Başkanın ellerine sağlık. Bunların alayını döveceksin.”
(Hakeme) “Eyyamcı hakemlerle bu lig bitmez.”
(Federasyona) “Bana küfür edenleri federasyon besliyor.”
(Milli futbolcudan hakeme) “ Maçın anasını ......”
(Teknik direktörden hakeme) “Senin Allah belanı versin. Şerefsiz.”
(Taraftardan hepsine) “İ... federasyon, o... çocuğu hakemler.”
(Bu ifadeler, yargıya intikal etmiş dava tutanakları ve Disiplin Kurulu raporlarından alınmıştır)
Listeyi uzatmak mümkün.
Ancak bu dahi, bazı şeyleri kavrayabilmemiz için yeterli.
Kötü söz sahibine ait deyip, devam edelim;
“Del Bosque ve Aragones’i servet sahibi yaparak ikinci kez emekli etmek, Türk futbolunun marka değerini düşürmüyor mu acaba?”
Şahsen rahatsız oluyorum, İspanyol teknik adamın dalga geçer gibi “Fenerbahçe’de aldığım para torunlarıma bile yeter” demesinden.
Del Bosque’nın “Paramı verin dedim, vermediler. Şimdi iki katını aldım” söylemlerinden.
Yurt dışına elini kolunu sallayarak giden oyuncunun milyon dolarlar ödenerek geri alınmaya çalışılması canımı sıkıyor.
FIFA’da en çok dava dosyası bulunan ve tümüne yakınını kaybeden bir ligi seyretmek içimden gelmiyor.
Küfürün eksik olmadığı, kavganın bitmediği, şike ve bahis skandallarının ayyuka çıktığı bu organizasyonda, sözde marka değerine sahip çıkanların yükümlülüklerini yerine getirmemesi kafamı karıştırıyor.
Yoksa hep değişip, istedikleri kıvama gelmesini bekledikleri medya, hakemler ve federasyon mu alt üst ediyor hesapları?
Herkes evinin önünü temizleyecekse evet.
Yukarıdaki diyaloglar bir daha yaşanmayacaksa, bin kere evet.
Yok, marka değeri sadece o kulübün çıkarları olarak algılanıyorsa, tümüne ve hepinize hayır!

Haberin Devamı

Aragones ve Del Bosque marka değerini düşürmedi mi
Ya Hiddink veya Trapattoni gelirse?
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve bazı dostlarımız kusura bakmasın.
Medyanın, Milli Takım teknik direktör adaylarıyla ilgili yaptığı ve yapmak zorunda olduğu haberlerden rahatsızlık duyuyorlarsa, iddia ettikleri bilgi kirliliğinin sorumlusunu uzakta aramasınlar.
Ve hemen her haberi bir büyük kulübümüzün yaptığı gibi yalanlamasınlar!
Sokaktaki simitçi, domates aldığımız manav ve futbolla ilgili herkes şunu biliyor;
Federasyonun ilk tercihi, kariyerli bir yabancı teknik adam.
Büyük bir aksilik yaşanmazsa bu isim Hiddink ile Trapattoni’den biri olacak.
Karar vericilerin titizliğini ve girişimlerin gizliliğini anlayabiliyoruz.
İki adayın da bağlı bulundukları federasyonlar ile sözleşmeleri devam ediyor.
Bu arada ikisinin de birbirinden haberdar olması istenmiyor.
Böyle bir şey mümkün mü?
Türkiye’de yazılmasa, Rusya, İrlanda, Hollanda veya İtalya’da gün geçmiyor ki bir haber çıkmasın, iki teknik adam hakkında.
Gazeteciler bile uluslararası çalışıp, birbirinden bilgi almaya çalışıyor.
Benim yadırgadığım, eli güçlü olan ve tercih yapacak tarafın çekingenliği.
İşveren kim?
Türkiye Futbol Federasyonu.
Milyonlarca euro alıp A Milli Takımı 2012 Avrupa Şampiyonasına götürmesi istenen kim?
İşçi pozisyonundaki Hiddink veya Trapattoni.
Fenerbahçe’nin Daum’a, Galatasaray’ın Rijkaard’a ödemeyi taahhüt ettiği ücretlere rağmen “Sevsinler böyle işçiyi” diyenler çıkmayacak mı?
Çıkacak tabii, Terim tartışmalarını unutmayın.
Kim ne derse desin, gerçek bu.
İstediğin teknik direktörü sen getireceksin.
Hiddink’in Trapattoni’den, İtalya’nın Hollandalı’yı bilmesinden korkmak niye?
Onlar zaten bilmiyor mu, kimin kimi istediğini, ne kadar para verdiğini!
Ya ikisi de sizi kullanıyor, piyasayı kızıştırıyorsa?
Çıkın açıklayın;
“Evet, her iki teknik adamla da ilgileniyoruz. Ancak sözleşmeleri devam ediyor. Sorunları aştığımız zaman en doğru tercihi yapacağız” deyin.
Onlar da olmazsa, C veya D planlarınızdan söz edin.
Hatta Fatih Terim ile eş vasıflara sahip bir Türk teknik adam olasılığına da kapılarınızı kapatmayın!
Elbette size işinizi öğretecek değiliz, tıpkı medyaya kimsenin işini öğretemeyeceği gibi.
Fakat gündemin doğal akışı içinde yazılıp çizilenlere kızmayın, iş bozulacak diye kaygı duymayın.
Yalanladığınız isimlerden birini yarın milli takımın başına getirip, gereksiz eleştirileri göğüslemek zorunda kalmayın.
Spor kamuoyu şu gerçeğin farkında;
Ay-yıldızlı takımı Avrupa şampiyonasına götüremeyen teknik adama da, onu tercih eden Futbol Federasyonu’na da “güle güle” denilecek.
Biz size hak veriyoruz, siz de görevini yapmaya çalışanlara hak verin.
Böylece kimsenin hakkı, kimsede kalmasın!