Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Camia, şimdi de üst klasman beş hakeme uygulanan seminer vetosuyla çalkalanıyor. MHK ve federasyon yöneticileri ise susmayı tercih ediyor.
“İstediğimiz isimlerle çalışacağız” deseler de niyetleri başka.
Uzun zamandır bazı duyumlara sahip oldukları konuşuluyor.
Bir sürü iddia var:
“Restoranda yediği makarnanın parasını bile başkasına ödetti.”
“Bir federasyon yöneticisiyle gece kulübünde görüldü.”
“Bir kulüp başkanının yakını tarafından hediye edilen R.... marka saati aldı.”
“Falanca kulüp başkanı ‘bu hakem şaibeli’ dedi.”
“Bir teknik direktör MHK’yi arayıp ismen o hakemi istedi.”
“Babası karışık işlerin adamıydı” vesaire...
Peki bu konular nasıl gündeme geldi?
Birileri tanık oldukları olayları MHK ve federasyon yetkililerine mi anlattı?
Kulüp yöneticileri itirafta mı bulundu?
Yoksa birbirini çekemeyen insanlar insafsız senaryolar mı üretti?
Ya da federasyon yasa dışı yollarla bazı bilgilere mi ulaştı?
Ne olursa olsun.
Türkiye bir hukuk devleti.
Dedikoduyla, duyumla, varsayımla hareket edemezsiniz.
Ederseniz yargı duvarına toslarsınız. Elinizde somut bir kanıt varsa ortaya koyar, gereğini yerine getirirsiniz.
Gocunduğunuz bir şey yoksa, seminere çağırmadığınız hakeme telefonla değil, yazılı tebligat yaparsınız.
O zaman herkes arkanızda durur, gerekirse alkışlar.
Aksi takdirde en az karalamaya kalktığınız insanlar kadar zan altında kalırsınız.
Aslında tartışılması gereken çok daha vahim bir durum var.
Sıkıntıların odak noktası da burası.
Ne gariptir ki, adı kulüp yöneticileri veya teknik adamlarla anılan hakemi defterden silenler, o ahlaksız teklifleri yapanlara dokunamıyor.
Hakem isteyenlere, onu maniple edenlere kimse çıkıp da “Dur kardeşim sen ne yapıyorsun? Yakarım seni” diyemiyor.
Neden?
Çünkü gelmiş geçmiş tüm federasyon ve MHK’ler kulüplerle kol kola girmiştir de ondan!
İlişemezsiniz!
Ses çıkaramazsınız!
Onlar velinimetinizdir!
Varoluş nedeninizdir!
Oysa hepsi iyi biliyor ki, büyüklü küçüklü pek çok kulüp yıllardır kendi hakemini yaratmaya çalışıyor!
Belge ve kanıt mı istiyorsunuz?..
Niye?
Duyumlarınız ya da dedikodular yetmiyor mu?
 * * *
Peki ya, yediğine, içtiğine, konuştuğuna, oturup kalktığına dikkat etmesini istediğiniz hakemler?
Korumanız, geliştirmeniz, yaşam kalitesini yükseltmeniz, milyon euroluk futbolcuların karşısında öz güvenini sağlamanız gereken hakeme nasıl bir yatırım yapıyorsunuz?
Asarak, sindirerek, biat etmesini sağlayarak mı?
Ama durun. Bu koşulları yaratmak yerine, günü kurtarmak ve kulüplere şirin görünerek koltukta kalmak daha kolay.
Bölgecilik, adam kayırma, geçmişle hesaplaşma gafletine düşenlerin verdiği zarar ortada.
Oğuz Sarvan ve arkadaşlarının da onlardan bir farkı yok.
Beş aylık süreçte yaptıkları işler malum.
MHK’nin mimarı AKP milletvekili Abdurrahman Arıcı bile dünkü kankası Osman Avcı’ya öfke kusuyorsa..
Gelinen noktayı siz düşünün.
Ne kıyımın hesabını verebiliyor, ne hakemine sahip çıkabiliyorlar.
Ne garip değil mi?
Biz de kalkmış vizyon sahibi olmayan insanlardan neler bekliyoruz!


Hakem de kim Kulüpler sağ olsun



Sıkı durun Emre geliyor
Fenerbahçeli Emre Belözoğlu’nun artık iki manevi babası var.
Biri milli takımdaki hocası Fatih Terim’di.
Şimdi de Aziz Yıldırım’ın kanatları altına girdi.
Yıldırım’ın babacan tavırlarının Emre’nin öz güvenine katkı sağlayacağı kesin!
Beni düşündüren sahadaki performansı değil, gazetecilere yaptığı garip hareketlerle anılan Emre’nin tribün ilişkileri!
Öyle ya.
17’si Kadıköy’de, 17’si dışarıda.
Bu Emre mutlaka kıblesini yine o tribüne dönecek.
Selam vermek için mi, el sallamak için mi, yoksa alışkanlık haline getirdiği protesto yöntemlerine yenisi eklemek için mi bilemem?
Bildiğim tek şey, Emre’nin bu sezon sadece futbolu ile konuşulmayacağı!

‘Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü’ müyüz?
Olimpiyat treni yola çıkmaya hazır.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay konuşuyor;
“Atina Olimpiyatı’nda 66 sporcumuz vardı. Çok şükür Çin’de 68 kişiyiz. Her branşta madalya şansımız yüksek.”
4 yılda iki sporcu artırmışız, büyük başarı bravo!
Halter Federasyonu Başkanı Hasan Akkuş devam ediyor;
“Takımda turist yok. Pekin’de ikisi altın, dört madalya hedefliyoruz.”
Demek ki, Atina’daki üç altın bir bronzun tekrarı hayal.
Bekleyelim ve görelim, kimler turist, kimler sporcu?
Judocu Sezer Huysuz, Kürsüye çıkarım, ama madalyanın rengini bilemem” diyor.
Genç boksörümüz Furkan Ulaş Memiş, madalya alacağına inanıyor.
Atletizm, güreş ve tekvandoda da kürsüye kesin gözüyle bakılıyor.
Ve bakan Murat Başesgioğlu noktayı koyuyor:
“Hedef 2004’ü geçmek. Ama daha önemli bir şey var ki, olimpiyat kültürünü ülkemizde yaşatmak.”
Güzel bir dilek ve mantıklı bir yaklaşım.
Atina’da sporcularımız üç altın, üç gümüş, dört bronz madalya ile elli ülke arasında 22. sırada yer aldı.
Geldik Çin’e.
Olimpiyatın parolası belli;
“Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü!”
Bakalım Türk sporunu yönetenler 4 yılda dünün üzerine neler ekleyebilmiş?
Pekin sonrası muhasebesini yapmak üzere!..