Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Malum Futbol Federasyonu mali kongresi yapıldıktan sonra gözler Merkez Hakem Kurulu ve Temsilciler Kurulu’na çevrildi. Statü gereği federasyon yönetiminin kurulları yeniden ataması gerekiyor. Son günlerde herkes hummalı bir çalışma içinde. İçeridekiler yerlerini koruyabilmek, dışarıdakiler içeri girebilmek için çalmadık kapı bırakmıyor. Araya kimleri koymuyorlar ki? Kulüp başkanları, önemli işadamları, iktidar partisi yöneticileri, milletvekilleri, hatta bakanlar bile devrede! “Yahu ne önemli bir makammış bu MHK?” dedirtecek cinsten, sıkı bir savaş yaşanıyor şu aralar. Kurul dışı kalacağı konuşulan üyeler federasyon başkanının ağzına bakıyor. Mesela Osman Avcı. Avcı hafta içinde İstanbul’da genç hakemlere hem dert yanıyor, hem de birilerine gözdağı vermeye çalışıyormuş. İddialı laflarla da yerinin ne kadar sağlam olduğunu anlatıyormuş. “Osman Avcı’nın kılçıkları uzun olur. Öyle kolay kolay yiyemezler. Adamın boğazına takılırım” diyormuş değerli MHK üyesi. Yüksel Okçuoğlu da işi garantiye almak için Beşiktaş başkanı ve yöneticileriyle sıkı temasta imiş. “Yapacak çok işimiz var” buyuruyormuş, yaptıkları ardında dururken! Sırtını Kayseri lobisine dayayan Galip Bitigen rahat, İzmirli Ünsal Çimen Sarvan’a güveniyormuş. Turgay Güdü, Osman Erdal Fırat, Adnan Şeker, Zihni Aksoy ise piyangonun içlerinden kime vuracağını bekliyormuş. Bir de durumun keyfini çıkaranlar varmış. Yeni oluşumda aktif rol oynayan federasyon yönetim kurulu üyesi Ufuk Özerten’in telefonu susmak bilmiyormuş. “Aranan adam” olmanın keyfini süren Özerten kapısını çalanlara, “Ehh.. Dur bakalım... Acele etme...” diyormuş. Genel sekreter Ahmet Güvener gerçeğini de göz ardı etmiyormuş kulisçiler! Unutmadan; geçmişte bayan hakemleri mesajla taciz ettiği bilinen bir hakem yöneticisi, Fenerbahçe kulübünün adını kullanarak “geri dönme” planları yapıyormuş. Bu arada gündem MHK olunca Temsilciler Kurulu geri plana itilmiş. Oysa gözlemcilerin MHK’ye bağlanmasından son derece rahatsız olan TK Başkanı Kemal Dinçer’in istifası an meselesi imiş. Şimdi Mahmut Özgener’in elinde tarihi bir fırsat var. Rahmetli eski federasyon başkanının mirasına bir sezon dokunmadı. Ancak kurullarda bazı değişiklikler düşündüğüne göre işlerin dört dörtlük gitmediğini kabul ediyor demektir. Eğer politik davranır, dengeleri gözeteceğim der, hatır kıramazsa, fatura kendisine kesilecektir. Çünkü o kurulların altında artık Hasan Doğan’ın değil, Mahmut Özgener’in imzası olacaktır.


Vergiler cepten mi?
Transferde son yılların en büyük çılgınlığını yaşıyoruz.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım “üç sene şampiyon olacağız” sözü verdikten sonra tüm dengeleri alt-üst etmek adına kesenin ağzını açmış durumda.
Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı’nın bonservislerine verilen dudak uçuklatıcı paralar, yabancı transferine ayrılan ödenek bir kaç Anadolu kulübünün yıllık bütçesini şimdiden aşmış görünüyor.
Bu noktada akıllara bazı sorular geliyor.
İyi bir alış veriş yaptığını düşünen ve milyonlarca euroyu kasalarına koyan kulüpler elde ettikleri gelirlerin vergisini devlete ödeyecek mi?
Ortalama 2’şer milyon euro alan futbolcuların vergisini Fenerbahçe Kulübü üstlenecek mi?
Öyleyse gerçek maliyet yüzde 15 fazla olacaktır.
Diğer kulüplere ve futbolculara da örnek gösterilecek bu transferler takım içindeki dengeleri bozmayacak mı?
Bozmaması için durumlarında bir düzeltme yapılacaksa, bir söz uğruna zaten batağa girmiş görünen Türk futbolunu ekonomik olarak bitirmek kimin işine yarayacak?

Kırmızı tişörtlü adamlar!

Sayın Bakanım beni MHK’ye aldırsana

O kırmızı tişörtlü adam kahraman ilan edilmeli.
Hatta ödüllendirilmeli.
Yetmedi, cesaret madalyası verilmeli.
Kolay mı öyle, her biri ikişer metrelik Efesli basketbolcuların arasına kelle koltukta dalmak, gözünü karartıp, ortalığı birbirine katmak?
Hangi babayiğidin harcıdır şampiyon bir takımın gecesini zehir etmek?
Yürek ister yürek!
Utanarak söylüyorum, pek yakındır bu rezilliğin alkışlanacağı günler.
O kara geceyi yaşatanların baş tacı edileceği dönemler.
Eee kulüp yöneticilerinin mafya filmlerini aratmayacak yöntemlerle transfer yaptığı, “istediğimi alır, istediğimi satarım” dediği, hakemleri tehdit ettiği, federasyonları yönettiği bir süreçte, bu tip çirkinliklerin sıradan sayılmasını doğal karşılama zamanı gelmiş demektir.
Baksanıza, adamlar gözaltına alınıyor, ertesi sabah neredeyse sırtları sıvazlanarak sokağa salınıyor.
Hem de sabıkaları olduğu biline biline.
Bir de utanmadan saldırdıkları oyunculardan şikayetçi oluyorlar.
Ayıptır ayıp...
Hrant Dink cinayetinin ardından beyaz bereli tipler peydah olmuştu.
Yan bakanı yamultan, asan, racon kesen.
Yarınlarda spor sahalarında, tribünlerde kırmızı tişörtlü adamlar görmeye başlarsanız sakın şaşırmayın.
Çünkü onlar gerilimle beslenen, başarının ancak kavga ve kaba yöntemlerle geleceğini düşünen yönetimlerin ürünü.
Yarattıkları canavarın bir gün kontrol edilemez hale geleceğini göremeyen yöneticilerin eseri.
Aslında bir değil, pek çok rengi var bu adamların.
Yeter ki uygun ortamı, koşulları, desteği bulsunlar.
Lafı uzatmaya gerek var mı?
İmam cemaat meselesi!

‘Veremiyorsa’ daha vahimdir
Bu işin bahanesi filan yok.
Bir federasyon başkanı şampiyon takımın kupasını “vermiyorsa” derhal istifa etmeli.
“Veremiyorsa” ki bu son günlerin moda deyimiyle daha vahimdir, o koltukta bir dakika dahi oturmamalı. Adı üzerinde şampiyonluk kupası. Koca bir sezon akıtılan terin, yapılan fedakârlığın, özverinin karşılığı. Fenerbahçe - Efes Pilsen maçından sonra yaşananlar ne kadar çirkinse, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel’in kupa törenine katılmaması o kadar yakışıksızdır. İnsanların aklına fesat düşürmektir. Camiayı bölmektir. Güven ortamını yok etmektir. Size inanan insanları hayal kırıklığına uğratmaktır. En önemlisi emeğe saygısızlıktır.
Bir federasyon başkanının bu kadar çok olumsuzluğu aynı anda yapma hakkı yoktur.
Tarafsız olmayı ve öyle kalmayı bilmiyorsanız, bunca yıllık hizmetinizi sıfırlayarak gitme vaktiniz gelmiş demektir.
Ne dersiniz Sayın Demirel?..