Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan’ın Başbakan’a yönelik hakaretinin “Öfke kontrol cezasıyla” karşılık bulmasının üzerinden bir kaç gün geçmişti ki, milli takım teknik sorumlusu Fatih Terim’in sinir sisteminin iyice bozulduğunu gördüğümüz bir Belçika maçı ve spor yazarı Osman Tanburacı’ya yönelik ağır hakaretleri gündeme geldi.
Eylemler bire bir örtüşüyor mu? Hayır. Çünkü Terim’in meslektaşımıza sarf ettiği sözler Uzan’ın

Terim özür diler mi
konuşmasından daha ağır.
Peki son dönemlerde medya ile yargı önünde hesaplaşmadan söz eden Terim bu kez sanık olur mu?
Tanburacı şikayetinden vazgeçmez ise, evet?
Sonrası uzun bir süreç ve hakimin takdiri.
Şu bir gerçek;
Terim abartılı hedefleri olan bir insanın yaşadığı gerilimin örneklerini sergiliyor.
Mükemmeli istiyor, iyi ona hiç bir zaman yeterli gelmiyor. Her alanda yüksek performans bekliyor. Hırsı nedeniyle kendini baskı altına alıyor ve patlıyor.
Uzmanlara göre bu davranış biçimi “çevresinden sürekli iltifat alma beklentisine” bağlı.
Yani “Sen en iyisisin. Sen her zaman doğruyu yaparsın. Sen, sen, sen...”
Dikkat edin Terim’in agresifleştiği anlar ya beklenenin ötesinde bir başarı geldiğinde, ya da hayal kırıklığı yaşandığında ortaya çıkıyor.
Haberi yazandan, fotoğrafı yayınlayandan, yorum yapandan hesap soruyor.
Hata yapsa da karşılığının bir özür olduğunu kabul etmiyor, aksine özür bekliyor!
Eksileri artılarını geçmeye başlayan Terim’e olan inanç zedeleniyor.
Sonrası malum; Federasyon huzursuz, kamuoyu rahatsız, futbolcular tedirgin, Terim mutsuz.
Bu kavganın hukuki sonuçları bir yana en büyük zararı milli takıma vereceği kesin.
Tercih Terim’in. Kendi isteğiyle bir öfke kontrol programına mı devam eder, bildiği yolda mı yürür, yoksa iki takım çalıştırma esprisini gerçeğe çevirip milli takımla ipleri mi koparır bilemem?
Tek bildiğimiz, gelinen noktadan kimsenin memnun olmadığı!

Üzüm mü yiyeceğiz, bağcı mı döveceğiz?Neredeyse iki hafta geçti ama tartışma bitmedi.
Geçen sezon oynanan Trabzonspor- Beşiktaş maçındaki talimatlara aykırı eylemi kim ya da kimler gizledi?
Sorumluları nerede?
Suçlu Haluk Ulusoy federasyonu mu, dönemin genel sekreteri mi, yoksa iki personel mi?
Yanıtını henüz öğrenebilmiş değiliz.
Korkarım ya öğrenme şansımız olmayacak, ya da günah medyanın üzerine kalacak!
Aslına bakarsanız skandalın popüler yanıyla ilgilenmekten sorunun özüne inme refleksi gösteremeyen bizler de suçluyuz.
Ve asıl konuşulması gereken noktayı es geçiyoruz.
Ortada iki yıl önce yürürlüğe girmiş bir talimat var. 18 kişilik isim listesine 2005 doğumlu ve o kulübe iki yıl süreyle tescili bulunan bir futbolcuyu yazmadığınız takdirde hükmen yenik ilan ediliyorsunuz.
Yani menajerin, teknik adamın ya da kulüp yetkilisinin ihmalini, dalgınlığını, bir takımın sahadaki emeği yok sayarak cezalandırıyorsunuz.
Amaç ne? Alt yapıyı geliştirmek ve üst düzey bir ligde genç oyuncuları kademeli olarak devreye sokmak.
Peki bugüne kadar yararını gördük mü? Bence hayır.
Sayalım bakalım koca bir sezonda kriterlere uyan kaç genç oyuncuya, kaç maçta yer vermiş takımlarımız?
306 lig, 50’yi aşkın kupa maçında taş çatlasa 50 müsabaka yoktur.
Öyleyse?..
Kulübeden on tane Arda Turan çıkmıyorsa talimatın hedefe hizmet ettiğini söyleyemeyiz.
O oyuncuyu kontenjan senatörü gibi 34 maç kenarda bekletmek mi futbola katkıdır, yoksa Paf liginde hazırlamak mı?
Gelelim eylemin yaptırımına. Federasyon hükmen yenilgi cezasının kriterlerini belirlemiş;
Ağır saha olayları, ırkçı tezahürat, yayınların kasten engellenmesi, maç sonucu üzerine anlaşma, ikiden fazla oyuncunun dopingli yakalanması vs...
Şimdi bu kadar ağır eylemlerle, esame listesine bir genç oyuncunun yazılmaması aynı kefeye konabilir mi? 
Evet diyenin vicdanından şüphe ederim.
Federasyon hiç bir yararı olmadığı anlaşılan bu talimatı en kısa sürede değiştirmeli. Sezon sonunu, devre arasına beklemeden yarın yaraya neşteri vurmalı.
Şimdi sorulması gereken şu;
“Üzüm mü yiyeceğiz, bağcı mı döveceğiz?..”
Buyrun karar verin.

Fenerbahçe marşı ve temsilci
Ankara’daki bir süper lig maçı öncesi rutin güvenlik toplantısı yapılır.
Federasyon temsilcisi, emniyet yetkilisi,  kulüp görevlisi, dördüncü hakem oradadır.
Bir yenilik, işi öğrenmeleri için stajyer federasyon temsilcileri de toplantıdadır.
Önlemler konuşulurken, temsilci sürekli Şükrü Saracoğlu Stadı’ndan örnekler verir. Güvenliğin nasıl sağlandığını, giriş çıkışların düzenini anlatır.
Konuşmanın tam ortasında temsilcinin telefonu çalar. Telefon bu, çalar çalar demeyin.
Sessizliği Fenerbahçe marşı bozar. Temsilci panik içinde telefonu bulup açıncaya kadar marşın yarısı biter.
Masadakiler şaşkındır. Asıl şaşkınlığını gizleyemeyenler ise ilk kez orada bulunan stajyer temsilciler olur!
Bu olayı niye mi anlattım. Gözlemci ve Temsilciler Kurulu Başkanı Sayın Kemal Dinçer bilsin diye!
Bir de, sayın temsilcimiz olur ya, bir Galatasaray- Fenerbahçe maçında görevlendirilirse başı ağrımasın diye! Ha, bir de belki birileri çıkar ve talimat verir;
“Telefonlarınıza kulüp marşı yüklemeyin, yüklerseniz de sessize alın” diye!