Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sorumluluk üstlenmek böyle bir şey demek.   Hani takımın en hırçın oyuncusuna kaptanlık verirsin, düşünemeyeceğiniz kadar olgun davranır, kuralların uygulayıcısı olur ya.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'daki değişim de tıpkı bunun gibi!
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı olduktan sonra sevecen, barış ve birlik mesajları veren örnek bir futbol adamı gibi davranmaya başladı Yıldırım.
Arada bir meslektaşlarımıza çıkışmaya devam etse de belli ki kendini kontrol etme güdüsü devrede.
Ne yaptı bu süreçte Aziz bey?
Vakıf Başkanı olarak sezon öncesi yayınlanan çok önemli bir açıklamaya imza koydu. Federasyona ve kurullarına güven duyulduğunu, hakem hatalarına kasıt olmadığı sürece iyi niyetle bakılacağını, geçmişte yaşanan tatsızlıkların üzerine sünger çekildiğini ifade etti.

Yıldırım başkan olunca
Önceki gün de RTÜK Başkanı, yayıncı kuruluş ve Futbol Federasyonu Başkanı'nın katıldığı bir toplantı sonrası çok önemli tespitlerde bulundu;
"Kulüp başkanı ve yöneticileri olarak ortamı germeyeceğiz. Maçtan önce ve sonra demeç vermeyecek, sorun olursa medya önünde değil, yetkili kurullarla çözmeye çalışacağız".
Kim hayır diyebilir bu girişime? Kimse... Yıllardır özlediğimiz ortam bu değil mi?
Ama keşke diyorum. Keşke Sayın Yıldırım ılımlı ve birleştirici tavrını taa yıllar önce de gösterebilseydi.
Örneğin, federasyonu hedef alan o sert açıklamaları yapmayıp ceza yemeseydi!
Keşke maçtan sonra FIFA kokartlı bir hakeme hakaret etmeyip hakkında ceza davası açılmasaydı!
Bir başka kulüp başkanıyla söz düellosuna girmeyip futbolun bam teline basmasaydı!
"Ya ne yapacaktı, kulübün çıkarlarını savundu" diyenler olabilir. Peki yarın benzer olaylarla karşılaşınca farklı mı davranacak Sayın Yıldırım?
Yaptığı açıklamalara bakarsak farklı davranacak. Davranmak zorunda...
Yıldırım şimdi takım kaptanı. Görevi, kavgacı kimliğinden uzaklaşıp uzlaşmacı bir yönetici olmayı gerektiriyor.
Vakıf başkanlığı farklı, Fenerbahçe başkanlığı farklı diye düşünüyorsa peşinen hiç umutlanmayalım.
Zaman uzatılan zeytin dallarının ne kadar samimi ve gerçek olduğunu gösterecek.

Olimpiyattan seçmeler
Artun Talay dertli mi dertli.
"Eşref 4 yılda sadece kaybetmeyi öğrenmiş. Rakiplerinden korkar olmuş" diyor deneyimli hoca. Atina'da 79.52 ile çekiç atmada bronz madalya kazanan Eşref Apak'ın Pekin'deki 74.45'lik derecesini gözleri dolarak anlatırken yanlış spor politikalarına da isyan ediyor haklı olarak.
Dile kolay dört yıl. Gelecek vadeden bir sporcu bu süreçte 5 metre geriliyorsa birinin de çıkıp "Neden?" diye sorması yadırganmamalı.
Atina sonrası "Artık Eşref'e yetmiyorum. Yabancı antrenör getirin" dediği zaman çoğumuz Talay için "Deli mi bu adam" demiştik.
Sonrası malum, Belaruslu antrenör ayda 3 bin doları cebine koyup 3.5 sene sonra çekip gitti. 
Şimdilerde genel müdür ve federasyon yetkilileri yeni bir Rus antrenör arıyormuş. Bondercuk, Bacarinov, Sedik ve Litvinov'a teklif götürülecekler. Ayda on bin dolar maaşla!
2012 Londra'ya kadar 500 bin dolara yakın bir para.
Ne diyelim madalya şimdiden hayırlı olsun!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bile Pekin'deki başarısızlığı üstlendikten sonra sanırım olimpiyat dönüşü bazı spor adamlarımız şapkasını önüne koyup "Nerede hata yaptık ?" diye düşünür.
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu'na söyleyecek sözümüz yok. İlk günden itibaren futbolu Haluk Ulusoy'dan kurtarmak için mesai harcadığı için olimpiyat ekibiyle ilgilenmedi yeterince.
Öyleyse.
Başta genel müdür ve federasyon başkanları olmak üzere bu tablonun sorumluluları hesap vermeye hazır olsun.
Tabii medyamız da. Umarım futbola endeksli gündem içinde amatör branşları 4 yılda bir anımsayan medyamız da gerekli sorgulamayı yapar.
Sporda kolay yoldan başarı isteyen yöneticilere önerilerim var.
53 federasyona bu yıl için ayrılan ödenek yaklaşık 50 milyon dolar. Hiç sporcu filan yetiştireceğiz diye uğraşmayın.
Bastırın 5'er milyon dolar getirin 10 tane üst düzey sporcu. Sonra koyun 2012'de 15 madalya hedefi, olsun bitsin.
Ya da bulun Naim, Elvan, Ramazan gibi birkaç olağanüstü yetenek, yiyin 20 yıl rantını.
Hiç olmadı paraya biraz daha kıyıp Usain Bolt'u Hüseyin Bolt yapın bu da yeter!
Alt yapıymış, tesismiş, antrenörmüş ne uğraşacaksınız. Siz rahat biz rahat!..

Vekil seminere gitmez!
Son zamanlarda sıkça işitir olduk; "Güven ve adalet tahsis etmeye geldik."
Sanırsınız, iki sözcükle her şey değişiyor, dünya yeniden kuruluyor!
Bu söylemi diline dolayan son kişi GTK Başkanı Kemal Dinçer olmuş. Silivri'deki seminerde iki lafından biri buymuş.
İyi hoş da, Sayın Dinçer adaletten söz ederken neleri gözden kaçırmış acaba?
Hatırlarsanız sezon başında açıklanan gözlemci kadrosuna AKP Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı da alınmıştı. Üç yıldır gözlemcilik yapmayan Arıcı, Silivri'deki dört günlük seminerin ne kadarına katılmış biliyor musunuz? Üç saattik protokol bölümüne!
Daha önemlisi sayın vekil, UEFA'nın iki yıldır uyguladığı yeni rapor sisteminin anlatıldığı derse de girmemiş.
Arıcı şöyle uğrayıp geçtiği semineri sonlandırıp pazar günü federasyon kafilesiyle birlikte Almanya'daki Süper Kupa finaline gitmiş.
Eee ne de olsa vekil. Ertesi gün aynı uçakla Ankara'ya olağanüstü genel kurula gelmiş.
Sonra mı? Leyleği havada görmüş ya vekilimiz. Doğru Pekin'e.
Peki ya, işini gücünü bırakıp dört gün boyunca derslere giren, aralarında profesör, üniversite hocası, emniyet müdürü olan diğer gözlemci ve temsilcilerin suçu ne?
Vekil olmamak mı?
Bu adalet anlayışı garip geldi bana, ya size Sayın Dinçer?