Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Okuyunca gözlerime inanamadım. 4 yıl içinde üçüncü kez revize edilerek rekor kıran “Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme” yasasına göre doping yapana hapis cezası verilecek.
Tam da spor yöneticilerimizin “son yıllarda dopingin kökünü kazıdık” söylemlerinin arefesinde!
Kimse dopingi onayladığımı filan düşünmesin.
Sadece çağın vebasıyla mücadele yönteminin bu olmadığını düşünüyorum.
Dopinge hapis cezası vermenin de insan haklarına aykırı olduğuna inanıyorum.
Sporcuyu eğitmek, bilimsel antrenman yöntemleri uygulamak ve bu bilinçte antrenörler yetiştirmek öncelikli hedefler iken, devletin kendi sağlığını tehlikeye atan insanları cezalandırmak gibi bir yetkisi olmamalı.
Kamu otoritesi, dopingi teşvik edenleri takip edip cezalandırma yükümlülüğü taşımalı.
Yasalara aykırı biçimde yasak maddeleri yurda sokan, pazarlayan, el altından dağıtanları cezalandırmalı.
Uluslararası talimatlarda sporcunun cezası çok açık;
“İlkinde iki yıl, sonrasında ömür boyu men...”
Gelelim konunun diğer boyutuna.
TBMM komisyonunda bekleyen ve WADA’nın muadili TADA yasası çıkarsa, Türkiye’de doping kontrollerinin legalliği tartışılır hale gelecek.
Sporcusundan başarı isteyen spor yönetimlerin, doping kontrollerinde nasıl objektifliği tartışılır hale gelecek.
Düşündürcü olan, yasa hazırlanırken uzman bilim adamları ile hukukçu görüşlerinin alınmaması.
Uygulanması büyük sıkıntılar yaratacak düzenleme tek bir mantıkla izah edilebilir;
“Biz yaptık, oldu...”
Trajik örneğini iki gün önce yaşadık. Her defasında “Biz yaptık” deyince olmuyor maalesef!

Güler misin, ağlar mısın?
Bazen öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki!
Gülelim mi ağlayalım mı şaşırıyoruz.
İşte size iki çarpıcı örnek.
Aynı kentin iki takımı sezonun 14. haftasında karşı karşıya gelir.
Maçtan önce tribünde iki kişi tekme tokat birbirine girer.
Güvenlik güçleri müdahale eder, kavgacıları dışarı atar.
Atar ama, olay maçın “acar temsilcisinin” gözünden kaçmaz!
Rapor eder, federasyona gönderir.
Hukukçular kulübü disiplin kurula sevk eder.
Disiplin kurulu ev sahibi kulüpten savunma ister.
Yöneticiler sevk kararını görünce şaşkına döner.
Kulüp başkanı esprili bir insandır.
Oturur, mizahi bir savunma hazırlar;
“Evet maçtan önce iki kişi kavga etmiş. Araştırdım buldum. Tarla davası yüzünden birbirlerine girmişler. İkisini bir araya getirdim, tarlayı ortadan böldüm, sorunu çözdüm...”
Üç gün sonra karar çıkar;
“Taraftarların neden olduğu saha olayları nedeniyle 2 bin YTL para cezası verilmesine...”
Şaka değil, ayniyle vaki!
Aynı takım sezonun son maçını oynar.
Doksan dakika bitiminde Bank Asya ligine yükselme coşkusuyla havai fişekler atılır, stat şölen yerine döner.
O ne?..
Kulüp yine disiplin kuruluna gönderilir.
Karar;
“Taraftarların neden olduğu saha olayları nedeniyle 6 bin YTL para cezası.”
Yöneticiler isyanda...
Ve kendilerine şu soruyu sorarlar:
“Bu federasyon değil miydi Eskişehirspor- Boluspor maçından sonra havai fişek gösterisi yapan, tribünlerden ateş seli yağdıran?”
Peki onların cezasını kim kesecek? İşin içinden çıkamazlar.
“Seneye başımız derde girmesin” deyip susarlar...
Şaka değil, bu da ayniyle vaki... 

O kupanın hikayesi
Eskişehirspor- Boluspor süper lig finalinin son dakikaları oynanır.
Kızgın Boluspor taraftarları protokol tribününde oturan Maliye Bakanına dönüp “Siyaset dışarı” sloganları atmaya başlar.
Bakan ve eşi biraz tepkilerden, biraz da kendilerine doğru fırlatılan şapkalardan çekinip, korumalarının açtığı şemsiyelerin altında içeriye girer.
Ortam gergindir.
Federasyon başkanı tedirgin, “Sayın bakanım isterseniz kupayı siz vermeyin” der. Bakan kararsız kalır. Bir kaç saniye süren sessizliği bir kadın sesi bozar;
“Hayır Kemal. Kupayı sen vereceksin!”
Talimat, Maliye bakanının eşinden gelir.
Maç biter, Eskişehirspor süper lige yükselir.
Boluspor tribünleri boşaltılır, sıra törene gelir.
Hanım tarafından Eskişehirsporlu Kemal abi sahaya iner.
Büyük bir keyifle kupayı federasyon başkanının elinden alır ve...
“Futbola siyaset karıştırıyor”, “Yerel seçimlere yatırım yapıyor” eleştirilerine inat, finali mutlu sonla noktalar!

Portekiz maçının öncelikleri
Milli takımı takip eden meslektaşlarımın Fatih Terim’in Portekiz maçı şifrelerini çözme çabalarını ilgiyle izliyorum.
Futbol yorumcularımızın Terim’e taktik önerilerini de!
Gerçek şu;
Ronaldo, Deco, Nuno Gomes, Simao gibi yıldızları barındıran bir ekiple açılış maçı oynamak büyük şanssızlık. Bu akşam sahadan gönlümüze göre bir sonuçla ayrılırsak, diğer iki maçımızda biz rakibi değil, onlar bizi düşünmek zorunda kalır.
Kötü bir başlangıç ise, kolay görünenleri zora sokar. Kötüden kasıt, puansız ayrılmak değil.  Farklı bir skorla üzülmek.
4 puan artı averaj, büyük olasılıkla çeyrek final ise...
Bizim için bu gecenin öncelikleri belli demektir.  Bir; kazanacaksın.
İki; kazanamazsan yenilmeyeceksin. Üç; yenilirsen çok gol yemeyeceksin!