Erdem Koç

Erdem Koç

kocherdem@yahoo.com

Tüm Yazıları

11. HAFTA

2000’li yılların başında Almanya ve Avrupa futbolunda ciddi iz bırakan bir takım vardı: Michael Ballack, ze Roberto, Oliver Neuville (ve devamında Yıldıray Baştürk) gibi yıldızların oluşturduğu Bayer Leverkusen. 99-2000 sezonunda şampiyonluğu son haftaya kadar kovalayıp, dramatik bir finişle Bayern Münih’e veren bu efsanevi kadro; 2001-2002 sezonunu da, mücadele ettiği 3 kulvarda finalleri kaybederek bitirdi. O dönemden sonra, Uli Hoeness imzalı “Ne kadar final oynarsa oynasın, Bayer asla kupa kazanamaz.” sözü Bayer’le özdeşleşti ve “Never*kusen” (*İng: asla) takma adı böyle türedi.

Haberin Devamı

Aslında bu haftaya kadar bu takma isim pek akla gelmiyordu; zira Bayer Leverkusen, Dortmund ve Bayern’le beraber ligi “zirve” ve “diğerleri” diye iki vagona bölmüş durumda ve halen öndeki vagonda yola devam ediyor.

Ancak, zirvedeki Leverkusen’in, deplasmanda Unterhaching’e yenilip Bayern Münih’i şampiyon yapan Nerverkusen yüzü bu hafta sonu tekrar hortladı. Ligin bu döneminde kaybedilen bir final veya kronik bir ikincilik söz konusu değil. Bahsettiğimiz, Leverkusen’i zirvenin diğer lokomotiflerinden ayıran; o ufak görünse de, büyük sonuçları imkansız kılan fark.

Bu farkın ne olduğunu daha iyi anlatabilmek için, hafta içi Şampiyonlar Ligi oynayacak ligin zirvesindeki 3 ekibin bu haftaki performanslarına sırasıyla bakalım.

Bayern Münih: Özellikle orta saha ve ileri hattın dünyanın en homojen sistemlerinden birinde sürekli değişerek oynadığı, sonsuz alternatiflere sahip bir sistemleri var artık. Geçen seneye göre daha gösterişsiz sonuçlar alıyor olabilirler; ama onlar bu hafta hem Hamburg’a ait yenilmezlik rekorunu kırdılar (36 maç), hem de Pep Guardiola’yı Bayern’in başına geçtiği andan itibaren en uzun süre namağlup kalan (11 maç) teknik direktör yaptılar. Hem saha içi, hem de kadro genelinde “rotasyon” Bayern ve kadrosunun en temel özelliği. Böyle zengin bir kadroda bunu yapmak tercihten çok bir zorunluluk aslında.

Bu hafta Hoffenheim deplasmanında arka arkaya 3. defa “heyecan olsun diye” 1-0 geriye düştüler. Sonra Bayern formasını giyip mağlup olduğu zamanı unutacak kadar yenilmez bir adamın alışık olduğumuz deplasman filmi gösterime girdi: “Sakin ol ve Ribery’e güven.” (1-2)

Haberin Devamı

Dortmund: Onların kadrosu hem rotasyon yapıyorum deyip, hem de Ribery, Mandzukic, Schweinsteiger seviyesinde oyuncuları sahaya sürecek kadar ekstravagant değil. Ama bu rotasyon yapmıyorlar demek de değil. Klopp alışılmışın dışında bir ismi sahaya sürüyorsa onu hazırlar. Hoffmann’lar, Ducksch’lar, Durm’lar henüz Bundesliga’yı yakından takip etmeyenlere yabancı olabilirler. Ancak bu isimler sahadaysa bir şeyden emin olursunuz: Sonuca yetip yetmemesinden bağımsız, %110 vereceklerdir.

Bu hafta, kendi evinde uzun süredir yenilmeyen, formda Stuttgart’ı ağırladı Dortmund. Hafta içi Arsenal’i konuk edecek olmalarına rağmen, bildiğimiz kadrodan zorunluluk dışında ödün vermediler. Klopp’un çekirdek kadrosu yıllardır bu maç trafiğini kaldırıyordu ve böyle bir maç için uygun isimler kenarda yoktu ona göre. Tıpkı Bayern gibi Dortmund da 0-1 geriye düştü. Hafta içi Arsenal maçı var mı yok mu diye bir an bile düşünmeyen 11’in bu gole cevabı 6 golle oldu.

Haberin Devamı

Leverkusen: Sami Hyypia’nın takımı önemli kayıplara rağmen, belki de beklenenden çok daha iyi bir performansla Dortmund ve Bayern’i kovalıyor. Şampiyonlar Ligi’ndeyse Shakhtar’ın 2 puan önünde ikinci durumdalar ve bu hafta Ukrayna’ya gidiyorlar. Buraya kadar her şey güllük gülistanlıkken, Neverkusen sendromu işte bu noktada semptom verdi.

Hyypia, Bu önemli maç öncesi lig sonuncusu Braunschweig karşısında rotasyon adı altında (ileri üçlü komple olmak üzere) 5 as oyuncuyu değiştirdi. Bugüne kadar bütün maçlara ilk 11 başlamış Kiessling yerine, ileri uçta hareket etmek gibi bir derdi olmayan Eren Derdiyok vardı. Arkasındaysa takımın en golcüsü Sam ve onun ters kanadına Schürrle’nin yerini doldurmak için alınan Son yerine Kruse ve Hegeler vardı. Kruse’yi bir kenara koyarsak, hazır olup olmadıklarından Hyypia’nın sorunlu olduğu bu isimler hem Leverkusen’i iyice zayıflatıyor, hem de karşı rakibi gereğinden fazla küçümsedikleri algısını yaratarak (eğer zaten çoktan o hale gelmediğini kabul edersek) maçı Braunschweig için bir onu mücadelesine çeviriyordu. O mücadelenin sonunda Leverkusen’den 5 km daha fazla koşan bir Braunschweig vardı sahada. Dolayısıyla maçın hiçbir bölümünde Leverkusen kontrolü ele alamadı. Top kayıpları had safhadaydı. Gol denemelerinde 16’ya 17 Braunschweig öndeydi ve 81’de gelen golden sonra Neverkusen sadece bir defa karşı kaleyi yoklayabildi.(1-0)

Şimdi hiç hesapta olmayan bir puan kaybı var ve Leverkusen taraftarı forumlarında öfkeyle soruyor:

“1. Her koşulda yenilebileceğimiz, çok zor bir deplasmana gidiyoruz diye; ligi bu derece kibirle boşlamaya değer miydi?”

“2. Ligdeki çoğu takımın galibiyetle geçeceği bir deplasmanda bırakılan 3 puanın hesabını kim verecek?”

“3. Doğru rotasyon nedir, nasıl yapılır?”

HAFTANIN KARMASI
(3-5-2)
---
Oliver Baumann (Freiburg)
---
Patrick Ochs (Wolfsburg)
Benedikt Howedes (Schalke)
Sokratis (Dortmund)
---
Franck Ribery (Bayern)
Maximilian Arnold (Wolsburg)
Marco Reus (Dortmund)
Cedrick Makiadi (Bremen)
Andre Hahn (Augsburg)
---
Robert Lewandowski(Dortmund)
Max Kruse (Gladbach)

HAFTANIN TAKIMI
Borussia Dortmund
Önce deplasmanda Arsenal’i sabırla kontrol ederek, tek vuruşta yere serdiler; sonra da olaylarla başlayan, gergin Schalke derbisinden net bir sonuçla döndüler. Ama onların çizgisini belirleyen tek bir takım var: Bayern Münih! Bu Cuma Stuttgart ilk golü bulduğunda herkes efsanevi 4-4’lük maçı hatırladı belki, ancak başta ikinci yarı Bayern formasını giymesi kuvvetle muhtemel Mr. Lewangolski ve hattricki olmak üzere; Reus, Aubemeyang ve arkadaşları pek o maçın havasında değildiler. Hyipa enerji tasarrufunu düşüne dursun, Dortmund 6-1’de ancak durdu.

HAFTANIN YILDIZI
Franck Ribery (Bayern)
Bu hafta yine heyecan olsun diye 1-0 geriye düştü Bayern. Sonrasında Ribery ve Bayern’in yaptıklarını izlediğimde aklıma bir anda 90’ların Chigago Bulls’u ve Michael Jordan geldi. O zamanın kadrosu da yıldızlarla doluydu, ama skor üretilemediğinde Jordan sazı eline alırdı. Ribery de Bayern’in Jordan’ı gibi. 17 gol teşebbüsünün 10’unda onun izi var. Atılan ilk golde Manduzkic’e çarpsa da frikiği kullanan o. Galibiyeti getiren golü Müller’e attıran yine o.

HAFTANIN GOLÜ
Vladimir Darida (Freiburg)
Bir golü yazarak anlatmak kolay değil. Bu hafta daha iyi anlatılamayacağını düşündüğüm için, Darida’nını golünü Alman futbolunun en kaliteli dergilerinden biri olan “11 Freunde”ye ait satırlara bırakıyorum:

”Freiburg kalecisi Baumann’ın muhteşem performansından da anlaşılacağı gibi, Freiburg’un Nürberg deplasmanında aldığı 3:0’lık skor Scorpions’un 100 milyon albüm satması kadar hak edilmiş ve anlaşılırdı… yani hiç! Oynayan sadece Nürnberg’di, ancak Freiburg nasıl olduysa tam 3 gol atıp net bir galibiyetle eve döndü. Futbol bazen işte bu kadar insafsız olabiliyor. Bu olayların en ilginç anıysa Darida’nın 79. Dakikada durumu 0-2 yapan golüydü. Freiburg’un yeni transferi topu 30 metreden öyle keskin bir vuruşla ağlara yolladı ki, bütün gün başka hiçbir şey yapmasa olurdu. Top havada Lothar Matthaeus’un eş değiştirdiği kadar yön değiştirdi. Tutulması imkansız bir vuruştu. Tıpkı Lothar Matthaeus’un eşleri… aah!… burada bırkıyoruz.”