Skorer Gökdenizin maliyeti

Gökdenizin maliyeti

25.05.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Gökdenizin maliyeti

Şimdi Gökdeniz için yapılan artış, Fatih, Mehmet Yılmaz, Tolga, Petkoviç, Hüseyin ve belki diğer milli oyuncuları da harekete geçirecek. Geçen yılki adalet yine uygulanırsa, Gökdenizle Trabzonsporun imzalayacağı sözleşmenin maliyeti Fenerbahçenin bu transfere ayırdığı para kadar olabilir. Yani Trabzonspor kazanacağı kadar bir parayı kaybetmiş olacak. Şampiyonlar Ligine kalınırsa sorun yok. Ama kalınamazsa bu yük Trabzonspora ağır gelebilir.Sonuç şu: Gökdeniz her şartta Türkiyede yılın transferi olacak. Trabzonspor, Gökdenizi tutmak için yıllık alacağını ilk yıl için yüzde 70 civarında artırıyor. 3 yıl sonra bu artış yüzde 250ye kadar çıkacak. Hatırlayın, geçen yıl son anda yapılan Augustine transferi Bordo - Mavililerin oyuncu maliyetlerini çok artırmıştı. Sadece onun aldığı para kadar değil. Yüksek bir maaşı olduğu için Fatih Tekke, Gökdeniz ve Hüseyine de dengelemek için oldukça yüklü bir artış yapıldı. Toplam maliyet rekor seviyede arttı. I love you Luce Sanıyorum Galatasarayın Milanı, Ali Sami Yende yendiği maçın sonrasıydı. Lucescu canlı yayında röportajını vermiş, muhabir nefes nefese yanına gelen Jardele mikrofonu uzatmaya hazırlanıyordu. Ama bir sorun vardı. Jardel ana dilinden başka bir lisan bilmiyordu, hazırda tercüman da yoktu. Spiker oradan ayrılmaya hazırlanan Lucescunun kolundan tuttu ve kendisine yardımcı olmasını rica etti. Lucescu hiç tereddüt etmeden, o "ekşi" ifadesini bozmadan soruları Jardele İspanyolca çevirmeye, gelen Portekizce yanıtları ise İngilizce iletmeye başladı. Jardel hakemi, oyunu, rakibi, hocasını hemen herşeyi eleştirdi, mutlu olduğunu ifade etti vs. Sonunda muhabir, Jardele teşekkür etti. Lucescu bunu da ilettikten sonra ellerini cebine soktu, her zamanki gibi başını eğdi ve uzaklaştı.Bu sahneyi görünce anladım ki, bu başka türlü bir adam. Sonraki 4 yılda hep öğreneceğimiz gibi. O alçakgönüllü bir "Fatih". Vedatın, Tümerin maç sonu röportaj verirken, terli sırtlarına koyduğu paltoya "rol yapıyor" diye tereddütle yaklaşanlar olsa da, yukarıda anlattığım hikaye kafama öyle kazınmış ki, ben onun samimiyetinden asla tereddüt etmedim. Ona yakıştırdığımız "İmparator" lakabını sadece onun değil, tribünlerin de kabul etmemesi de sanırım onun bu tavrından kaynaklandı. O sıcak bir adamdı. İşte bu yüzden Türkiyede çok sevilen yabancılara seslenildiği gibi haykırıldı ona da: "I love you Luce" - Seni Seviyorum Luce -Bu cümledeki öznenin, birinci tekil şahıs oluşunu bir İngilizce yetersizliği olarak göremedim. Sanki bana, her bir tribün sevdalısı, yürekten duyduğu sevgi nedeniyle bunu bilerek tercih ediyormuş gibi geldi.Sandım ki, onu sevmemizin nedeni sadece Galatasaray ve Beşiktaşta 4 senede 2 kez şampiyon olması ve asla 4. olmaması değil. Ya da sadece Şampiyonlar Liginde bir Türk takımıyla 2. tura çıkabilen ilk ve hâlâ tek hoca oluşu. Galatasaray ve Beşiktaş tarihinin en başarılı Avrupa performanslarını yakalayışı da. Sandım ki, onun alçakgönüllü, ama son derece cesur halini sevdik. Galatasaray, Fatih Terim ve Hakan Şükürün ardından ağlayıp, UEFA Kupasıyla bir devrin kapandığını düşünürken, çoğu büyük hoca (Buna Terim de dahildir) Galatasarayda çalışmanın riskini kaldıramazken, "Ben varım" deyişi ve takıma damgasını vuruşundan etkilendik. Ve sonra, oradan kovulmasının ardından 8 yıldır şampiyon olamayan, başkanı gitmek üzere olan ve 100. yıl baskısını yaşayan Beşiktaşa "ben varım" deyişinden. Halbuki dinlenip, 3 ay önce Haginin yerine Cim - Boma muzaffer bir komutan gibi dönebilirdi. Ya da Denizli sonrası Fenerbahçeye gidebilirdi. Ama anlıyorum ki, "Seni seviyorum" haykırışlarımız başarıya tapışımızmış. Sıcak adamdı Bütün bunların yanı sıra, Lucescu kaybettiği her zaman büyük bir mızıkçı oldu. Son 4 aydır çizdiği portre, saldırgan, huysuz, memnuniyetsiz, sevimsiz, depresif, paranoid ve moral bozucuydu. Kuşkusuz bu abuk subuk tavırların da bir cezası da olması gerekiyordu. Zaten ceza da kesildi. Ama onun bu garip ruh haline seyirci kalanların (hatta belki itenlerin) kenara çekilip her şeyi doğru yaptıklarını söyleyişleri de mide bulandırıcı. Zor zamanda onu yalnız bırakanlar, el uzatmayanlar, lafını dinlemeyenler bu işten gönül rahatlığıyla çıkamazlar. Ona kesilen ceza kuşkusuz hak edilmiştir. Ama onu yalnız bırakanlar da bu işten sıyrılmamalı.Her şey bir yana bu defter kapanmış olsa da bize çıkacak dersler var. İyi zamanda boğazını patlatırcasına "I love you Luce" diye bağıranların onu yolcu edişine bakmalı. En zor zamanda en büyük başarıları birlikte kazandığı mabetten son maçta küfürler ve şişelerle uğurlanması bizim renk romantizmimizin de samimiyetsiz olduğunu yüzümüze çarpıyor. Maalesef tribünleri doldurup renklere ve onun kahramanlarına gönlünü verdiğini söyleyenlerin büyük çoğunluğu romantikten çok romaneskler. Lucescu belki büyük bir cezayı hak etti, ama böyle bir vedayı asla.Son olarak küçük bir tavsiye: İnönünün çok şey görmüş tribünlerini dolduranlar yakında yeni hocayı selamlayacak. Ve o da başarılı olursa, boğazını patlatırcasına bağıran on binler tarafından selamlanacak. Diyeceğim o ki, başarısızlığı ve zor günleri hep aklınızda tutup, sevgi sözcüklerini özenle seçiniz. En büyük mızıkçı İddia şu: Fenerbahçe ve Galatasarayın taraftar oranı yüksek, şifreli yayınları alanların yüzde 80i oranında. O zaman bu kadar parayı neden diğerlerine veriyorlar? Bu iddiayla ve havuzu dağıtma tehdidiyle naklen yayın pastasından daha fazla para almak istiyorlar. Son dönemde kopan Haluk Ulusoyu istemiyoruz fırtınasının asıl nedeni de bu.İlk bakışta mantıklı geliyor. İzlenme payı yüksek olan daha fazla almalı. Zaten şu andaki durumda da öyle, gelirin % 50si 4 büyükler arasında bölüşülüyor. Şimdi Fenerbahçe ve Galatasaray makası iyice açmak, paylarını ikiye katlama peşinde. Kökten, başından sonuna kadar yanlış bir fikir ve iddia. Çünkü futbolun ürünü takım değil, maçtır. Maç iki takımla yapılır. Payları da birbirinden çok farklı olamaz. Eğer ürün takım olsaydı FBTVnin en çok seyredilen kanallardan biri olması, reklam rekorlarını kırması gerekirdi. Ama öyle değil. Bu gerçeği unutmamak lazım. Şu andaki paylaşım bile son derece adaletsizken, iki büyüğün daha fazla istemesi hakça değil.Eğer bu değişiklik, politik tavizlerle yapılırsa, en başta büyüklerin dümen suyuna giren Anadolu kulüplerinin yönetimleri cezasını çeker. Türk futbolunu bizzat kendileri yok etmiş olur. mdemirkol@milliyet.com.tr Futbolun ürünü maçtır