Skorer Küfürbaza klasik işkence

Küfürbaza klasik işkence

10.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Küfürbaza klasik işkence

"Yerinize oturmayın" mı demek istiyorlar nedir; daha maç başlamadan önce?.. Sonra stadına göre, popüler müziğin en oynak ve en sulu zırtlak nağmeleri... Koltuklar titriyor, ciğerler sarsılıyor.Yanındaki insana, ellerini boru yapıp duyurabiliyorsun sesini. Peki, bu futbolun keyifli bir bölümü de muhabbeti değil mi?.. Kim girmiş, kim çıkmış, rakibin maçı kaç kaçmış...Ne mümkün! Yüksek desibelin, sesten duvarlarıyla örülmüş yarım metrekare alanda, kırk bin kişinin arasında yapayalnızsınız. Bazıları bu koşulları deşarj olma fırsatı olarak kullanıyor, bazıları ise alın yazısına katlanıyor. "Bu ne işkence" diye yazmayı kafama koymuştum... İzmirdeki Altay - Fenerbahçe maçında aklıma geldi... Madem "ruhun gıdası" müzik, beceriksiz ellerde bir işkence aletine dönüşüyor, o zaman neden bir "yaptırım" olarak kullanılmasın.Küfür mü ediyorlar... Wagneri dayayacaksın... Ya da Sevil Berberinin uvertürünü... Bence küfür etmeyenler, aynı volümdeki bir arabesk parça yerine "klasik" işkenceyi tercih eder. Küfür edenlere gelince; onlar yandılar!.. Hem seslerini duyuramıyorlar, hem de kulaklarına hücum eden yabancı notalar...Hem bu bizim tarihimizde de var... Edirnede görmüştüm, atalarımız Bayezid devrinde bile "ruh hastalarını" müzikle tedavi ediyorlar.Önce Beyoğlunun arka sokaklarındaki eğlence mekanlarından gelme bir diskjokey bulacaksın. Kavgayı koklayacak adam... Küfrün sunturlusunu bilecek... Ya da İzmirdeki gibi, polisin "cop antrenmanı" yapma isteğini hissedecek. Ona göre parçalar seçecek. Mesela küfür nihavent makamından mı geliyor?.. Yaylı sazların doruklandığı bir bölüm... Bireysel çığlıklar mı duyuluyor, Korsakovun Şehrazatıyla bozacak. Cop durumlarına, "Türk Marşı" ile yaklaşılacak.İkinci anons yerine, "küfür devam ettiği takdirde Maria Callasdan bir arya çalınacağını" duyuracak. Hem de yüz bin watt...Nasıl ama? Coplayana karanfil, küfür edene müzik... Polis, basın, federasyon, başkanlar, kimse yapamadı... Müzikten mucize beklemek son ümit?.. Yahu biz stadlara maç seyretmeye mi gidiyoruz göbek atmaya mı... Nedir o bangır bangır oyun havası öyle: Ümitsiz vaka Mesela Ümit Davala... Milli Takımda öyle bir döktürüyor ki, binlerce insanı evinden barkından koparıp gece yarıları yollarda süründürüyor. Taksimde saatlerce nöbet tutturuyor. Çocuklar hokkabaza dönüyor onun saç modeliyle... İnsanlar sadece sokaklara değil, bebeklerine bile onun adını koyuyor.Bir Galatasaray maçında berbat performansıyla, adamı evde karısıyla kavga ettirip, tüm Fenerbahçeli dostlarının maskarası yapıyor sırası geldiğinde. Peşindeki binlerce küçük beyine, sokak kavgalarının ayrıntılarını öğretiyor; hiç pişmanlık duymadan adam dövme sanatını belletiyor.Kim kimin özel hayatının içinde oluyor bu durumda?.. O, canını sıkanı dövüyor... Biz sokak tabelasını indiriyoruz... Kim daha kibar acaba?..Tabela tamam da; çocukların isimleri ile hafızalarını nasıl yenileyeceğiz, orası meçhul hâlâ.DN: Dün madalyasını alıp, Anıtkabirde Atanın huzuruna çıkan "zeki, çevik ve ahlaklı" futbolcularımızdan Davalanın daha üstün hizmetlerini bekliyoruz, hayırlısıyla. Acaba gazeteciler mi futbolcuların özel hayatına daha çok giriyor, yoksa futbolcular insanların özel hayatına mı?.. İnönü Stadı büyülü mü "Tesbit" böyle olunca; "çare" ne?.. Çare tarihte...Yıl 1867... Sultan Abdülaziz, Kraliçe Victoriadan Franz Josefe kadar Avrupa saraylarından davet almış. Lakin, bir Osmanlı sultanı, kendi toprakları olan "Dar-ül İslam"dan "Dar-ül harp" denilen "gavur ellerine" gittiğinde bir tek şey yapabilir: Savaşmak... Böyle saçmalığa, aynı kalibrede absürd bir çözüm gecikmiyor. Kunduracılar görevlendiriliyor ve Abdulazizin ayakkabısının altına özel bir bölme yapılıp içine "vatan toprağı" konuyor... Ve Sultan "Dar -ül harp"e ayak basmadığı için savaşmaktan kurtuluyor.Madem İnönü Stadındaki beceriksizlik, fizikötesi nedenlere dayanıyor, neden olmasın!..Beşiktaşlı futbolcular da İnönü Stadına çıkarken kramponlarına bir tutam Saraybosna toprağı koysunlar, her rakibe beş atsınlar. Şimdi kim uğraşacak, santraforların fizik ve mental performansıyla, kanatların aksayan servis sorunuyla, orta saha ve hücum koordinasyonuyla, psikolojik baskı unsurlarıyla falan... "İnönü Stadında sanki büyü var" demiş Sergen... Top Beşiktaşı sevmiyormuş, direkler gol kurtarıyormuş... Ortegayı seven Ama, Ortega bir Maradona değil... O eksantrik Arjantinli, konuşkan, girişken, ilgi ve sevgiyle beslenen bir hiperaktifti... Ortega, sakin, ağırbaşlı, suskun bir adam... İzmire gidişini televizyondan izlemiştim. Fenerbahçeliler sevmiyor, hamur gibi yoğuyorlardı sanki. O kadar mıncıklandı ki, ceketi eskimiş olmalı.Dönüşte, yakındaydım... Yine iğneli fıçı gibi bir el kalabalığının içindeydi Ortega...Bu işten nefret ettiği apaçık belliydi... Bunaldı, terledi, ama terbiyesini bozmadı. Sevmiyor işte; Ortegayı seven bir adım geri gitsin lütfen. eguven@milliyet.com.tr Özellikle Galatasaraylıların, korktukları(!) olmadı ve Ortegaya verilen paranın sokağa atılmadığı anlaşıldı... Şimdilik Hagiyi solladı; yakındır, Maradonanın pabucunu da dama atar bizim "gri renk" bulunmayan sütunlarımızda.

Yazarlar