Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta üç büyüklerin temel sorunun ‘kadro/oyun stratejisi’ bunalımından kaynaklandığını yazmıştım. Hemen arkasından gelen Avrupa maçları da bu durumun altını çizen birer örnek oldu. Dolayısıyla yazının devamını getirmek, biraz daha detaya girmek lazım.
3 büyük kulüp değişik transfer politikalarını gözetmiş olabilir. Beşiktaş yıldız transferleriyle bir festival havası yaratma yolunu seçti. Galatasaray bütçe doğrultmaya çalışıyor. Fenerbahçe de Güney Amerika hegemonyasını kırıp savaşçı/sanatçıları almayı.
Dolayısıyla geçen yıla oranla dengeler - kağıt üzerinde - kadro kalitesi açısından çok farklı.
Ancak bu farklar bir yere kadar önemli. Zira 3 büyük değişik kadro kaliteleriyle sahaya çıksa da temel amaçları ve sorunları aynı.
Özetle eldeki oyuncu grubunun ortaya koyduğu ortak futbol aklı teknik adamların istediği oyun yapısına bugün için ayak uyduramıyor.
3 teknik adamdan ikisi Rijkaard ve Schuster alışık olduğu, Aykut Kocaman ise özlediği, oluştumak istediği oyun mantalitesini yerleştirmek istiyor.
-90 dakika oyunu kontrol eden ya da en azından oyunun kontrolüne ortak olan,
-Birbirine yakın duran,
-Savunma ve hücumu ayrı düşünmeyen bir takım.
-Topu kaybettiği an ve alanda kazanmak için yapılanabilen, hemen tepki verebilen ve oyunu orada tutan; dolayısıyla bir top kaybı neticesinde 40 metrelik geri koşmalara ve gereksiz enerji sarfiyatına maruz kalmayan bir takım.
-Topa sahip olduğunda hücum alanını mümkün olduğunca geniş tutan ve en uzak alana bile mümkün olduğunca hızlı topu geçiren bir takım.
Daha da özetle bütün, iki yönlü, topla sürekli haşır neşir olan, hücum ve savunma yapılanması aynı olan bir takım.
Bunu isteyen hocalar, takımları 45 dakika topa sahip olamayınca iş çığrından çıkıyor. Ve durum hiç kullanmadığınız bir aracı kullanmaya çalışmaya benziyor. Çıkışı zor bir yol bu. Bunaltıcı bir yol.
Rijkaard’ın Belgrad maçı sonrası taça koşarak giden, değişikliğe depar atan oyunculara isyanı bu çaresizliğin sonucu. Ben “Barça’yı çalıştırdım hâlâ bunlarla mı uğraşacağım” isyanı biraz.

Haberin Devamı

Algı farkı
Bu oyun mantalitesi farkı sanki başımıza bir musibet geldiğinde de sorunu tespit etmekte bizi yanlış yollara sürüklüyor gibi. Misal Beşiktaş’ın, Prag’da ilk yarıda Hakan Arıkan’la ayakta kalışı ve Schuster’in Necip değişkiliği ile takımını ayağa kaldırışının etkileri gibi. Necip kaliteli ve akıllı bir oyuncu. Geleceğin parlak adamlarından biri olmasını, ondan bir Giunti çıkmasını beklemek hayalcilik olmaz. Buraya kadar tamam. Oyuna girişi de Horvarth’ın yorulmasıyla birlikte maça direkt etki etti. Hiç itirazım yok.
Ancak burada ilk yarıdaki krizi analiz ederken suçu Delgado’ya ve onun rolüne atmak doğru olmayabilir.
Schuster savunmasının sürekli ileride olmasını, kaptırılan toplara orta sahasıyla birlikte hemen müdahele etmesini istiyor. Amaç topu sürekli kaleden uzak, ayakta ya da rakiptte ama karşı alanda tutmak. Rakibin savunma/hücum yolunu kaleden kaleye düz bir çizgiden çıkarıp dağıtmak. Bunu ancak enine boyuna tüm alanı hızlı bir şekilde topla kullanarak sağlayabilirsiniz. Rakibin bağlarını koparmak en iyi savunmadır.
Bunun için top yapan adamlara ve onların sürekli desteklenmesine ihtiyaç var. Schuster bu yüzden geçen yıl taraftarın kahramanı olan Ferrari’yi istemiyor. Çünkü geniş alanda zayıf ve top kullanma becerisi düşük. Öte yandan orta sahanın göbeğini bir ön stoper ve bir yaratıcı oyuncuyla kurgulama peşinde. Amacı rakibi orada durdurmak değil, topa orada sürekli sahip olup oyunun kaynağını burası yapmak.

Büyüklerin zorlu yolu


Zaten amacı bu olmasa adama Real Madrid’i emanet etmezler. Guti transferini de bu çerçevede değerlendirmek lazım. O geldi diye arkaya bir savunmacı orta saha daha mı girecek? Hayır. Guti o rollerden birini alacak.
Schuster’in ilk 45 dakikada yaşadığı sorun onu yolundan çevirmeyecektir. İstediğini yapacak oyuncuları bulana kadar deneyecek emin olun. Beşiktaş savunma hattı bir bütün olarak orta sahasının işlevinin bir parçası olduğu gün de sorun kalmaz. Ve Quresma’nın geri koşmaması ne başka bir şey sorun yaratmaz. Çünkü Quaresma’nın geri koşmasına gerek kalmaz.
Eğer Schuster kolaycılığa kaçmayıp kendisinden bekleneni yapacaksa Ernst-Necip tarzı bir ikiliyi sadece Manchester United’la oynarken sahada görürüz.
Ha bu tutmaz, Beşiktaş çok zorlanır mı diyorsunuz! Tabii ki zorlanacak. Ama Schuster’i de getiriyorsanız, bu engeli aşsın diye getirirsiniz.
Bu enteresan uyumsuzluk ve büyük engeli geçen yıl Rijkaard aşamadı. Bu yıl bu yolda 3 büyük birden var.
Çok zorlanacakları kesin. Ama eğer bu engeli aşarlarsa Türkiye’de herşey değişir. Aşamazlarsa geçen haftaki finali tekrarlayalım. Kaos kazanır. Çünkü biz bunu oynamayı biliyoruz. Kupa yeniden Anadolu’ya gidebilir.

Haberin Devamı

İlahi bir işaret
100 metre engellide Avrupa Şampiyonu çıkarmak herhangi bir başarı değildir. Herhangi bir büyük başarı da değildir. İlahi bir işarettir.
Kısa mesafede, bir sprint yarışında hem de teknik bir yarışta bir Türk kızının bu başarıyı kazanması, bu topraklardan her türlü sportif başarının çıkabileceğinin sinyalidir.
Hem de bir antrenör, Cüneyt Yüksel’in sadece kendi özel çabasıyla dar bir çevrede yaptığı taramayla bulunan bir yıldız adayıyla yapabildik bunu. Nevin Yanıt’ın yaptığı işte bu yüzden önemli. Hem de çok önemli.
Avrupa’nın en değerli sporcu kaynağının üzerinde oturan bizlere ilahi dersler ve işaretler hep musibetlerle gelecek değil.
Bu kez böylesine zor bir branşta bir şampiyon Yanıt oldu sorularımıza. Her spor dalında zirveye gidebileceğimizin, sporu bir yaşam biçimi ve ekonomik güç yapabileceğimizin daha güzel bir işaretini göremezsiniz.
Bu ders için teşekkürler Cüneyt Yüksel, teşekkürler Nevin Yanıt, teşekkürler Yanıt ailesi ve teşekkürler Mersin...