Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ligin enleri

Bu bir yazı değil. Şahsi bir değerlendirme. Benim aklımda kalanlar sadece. Unuttuklarım kusura bakmasın. Ancak yöntem de bu zaten. Aşağıdaki, hemen akla gelenlerin listesi. Yöntemimiz bu. Tamamen sübjektif. Madem geniş çaplı bir oylama ve araştırmayla yapılmıyor bu iş. Her gazete ayrı ayrı ayrı yapıyor. E! O zaman her yazar da ayrı yapabilir dedim ben de. Keyfinize bakın!
Yılın takımı: Sivasspor
Yılın hocası: Bülent Uygun
Futbolcusu: Mehmet Yıldız
Ligin en çok gelişim göstereni: Servet Çetin, Mehmet Topal
En çok gelişim gösteren olgunu: Mohammed Ali
En iyi yeni geleni: Gökhan Gönül, Giray (Oftaş)
En iyi yeni gideni: Gökdeniz Karadeniz
Yazık olanı: Yattara
Ligin en istikrarlısı: Mehmet Yıldız
Kendini beğendiremeyeni: Umut Bulut, Semih
Hayal kırıklığı: Lincoln, Kezman
En iyi ara transferi: Emre Güngör, Holosko, Beto (Gaziantep)
En kötü ara transferi: Maldonado
Anlaşılamayan ara transeri: Barrusso
Kafa karıştıranı: Arthur Zico
Ligin dönüşeni: Ümit Karan
Ligin dönüşen yabancısı: Deivid
Takımı için en önemlisi: Yusuf Şimşek ve Mehmet Yıldız
Ligin kalecisi: Petkoviç
Savunmacısı: Servet Çetin, Lugano
Orta sahası: Marco Aurelio, Mehmet Topal, Arda Turan, Mehmet Topuz
Forveti: Mehmet Yıldız, Semih Şentürk, Ümit Karan
En iyi yabancı: Alex
En iyi yabancı transferi: Tello, Nonda
En deneysel kadro: Güvenç Kurtar, Zico, Kalli
Yedeği: Semih 
Tribünü: Bursaspor
Ligin en saygını: Kasımpaşa
Ligin ümit vaad edeni:  Oftaş
Ligin sistemlisi: Oftaş
Hakikaten şimdi nerde o?’su: Ceyhun, Yılmaz Vural
Yoldan çıkanı: Gençlerbirliği
Yolunda gideni: Kayseri
Yola gireni: Ankaragücü
Sıçrayamayanı: Rizespor
En kötü açılış: Ankaraspor
En iyi kapanış: Galatasaray (çok mu erken?)
Tembeli: Manisaspor
Tanıştığımız çok memnun kaldığımız: Osman Özdemir
Seneye en fazla teklif alması muhtemeli: Uğur Tütüneker, Bülent Uygun
Ne gariptir ki yağmalanacak olanı: Manisa
Şimdilik bu kadar.
Devamı: Belki haftaya

Haberin Devamı

Beşiktaş’ın iç saha performansı

Ligin enleri
Şansal Büyüka - Erman Toroğlu ikilisini mutlaka seyredenlerdenim. Stadyum çıkışı, Telelig sonrası geceyi Maraton’la bitiriyorum birçok futbolsever gibi. Hem rakibi izlemek, hem de zihin açmak açısından.
Şansal Büyüka sadece bir yayıncı olarak önemli değildir. Bu mesleğin sigortalarından biridir de. Genç meslektaşlarım için çok önemlidir. Diyeceğim, eleştiririm ama saygım büyüktür. Erman Toroğlu’ylaysa hayat görüşümüz tamamen farklı. Hemen her konuda ters düşüyorum. Ancak TV dünyasının en iyilerinden olduğunu da kabul ediyorum. Bazen ters düşmesinin de ötesinde ayrılıyorum Toroğlu’yla.
En yakın örneği Beşiktaş’ın iç saha başarısızlığı üzerine ortaya koyduğu teşhis. Taraftarın bunun sebebi olduğunu tartışılmaz bir gerçekmiş gibi ortaya koyması büyük bir haksızlık.
Beşiktaş’ın efsanesi Milne zamanında da tribün aynıydı. Zaman değişti diyorsanız, bu seneki Avrupa performansına bakın. Yine aynı seyirci, yine aynı şov. Sebep bu olamaz.
Böyle bir tribün performansı az ülkenin az stadında var. Sahaya müdahale ve küfür nedeniyle alınan cezaların can yakması bir yana, bu tribün tavrı  tabii ki abartıyorum - UNESCO’nun kültür mirasına önerilecek kadar özgündür. Korunmalıdır. Büyük liglerin tamamında kaybolmuş ama hemen herkesin hayranlıkla seyrettiği bir tribün var İnönü’de. “İngiliz öyle yapıyor, biz de yapalım” zamanında benim de peşine düştüğüm bir tarzdı ama yanıldığımı kabul etmeliyim.  İngiliz balığın yanında patates cipsi yiyor. İngiliz arabayı sağdan kullanıyor. İngiliz oturdu mu 30 tane bira içiyor. Benden çok farklı... Ben başkayım.     
Ben böyleyim ve benim özeliklerimin de çağdaş yorumları ortaya konulabilir. Modern olmak, onun gibi olmak değil.
Peki neden Beşiktaş iç saha performansıyla ligin beşincisi? Sakın bu ekip bir kontratak takımı olarak dizayn edildiğinden olmasın. Kapanan takımları açmak için yüklendiğinde, hem bu kilidi açacak soğukkanlı orta saha oyuncuları yok (sıcakkanlı olanlar da az ya) hem de açık alan savunmasını becerecek bir kadro değil. Avrupa Kupaları’nda üstüne gelenleriyse kim olursa olsun zorluyor.
‘Bu iç saha performansından seyirci sorumlu, dış sahadan hoca, Avrupa’da futbolcular.’ Fikri bizi nereye getiriyor peki? Ne iyi bir yönetimi varmış Beşiktaş’ın mı?

Haberin Devamı

Marco’nun geleceği

Haberin Devamı

Cemal Ersen’in cumartesi yazdığı yazıda dile getirdiği endişeye mahal yok kanımca. Marco Fenerbahçe’den ayrılması durumunda dahi Euro 2008’e gider. Bildiğimiz kadarıyla gayet aklı başında ve bu oyunu seven bir oyuncu bahsi geçen. Sonrasında da her çağrıldığında kadroya katılır.
Yılın en büyük futbol fuarını ıskalaması çok mümkün değil. Bütün dünyanın gözlerini çevireceği yılın en önemli uluslararası organizasyona katılır. Kariyerinin son virajında bu imkânı hiçbir oyuncu kaçırmaz. Zaten muhtemel bir başarıda hak edilecek primler bile yeterince cezbedicidir. Bu yoldaki muhtemel reklam gelirlerini de düşünün. Üstüne Marco’nun 22 yaşından sonra vatandaşlığa geçtiği için askerlikten muaf olduğunu da ekleyin. Yani endişeye mahal yok. Marco çağırıldığı sürece Milli formayı giyer.

Yapma kaptan!

Ligde takımı için en önemli oyuncuların başında geliyor Yusuf Şimşek. Değişik oyun stiliyle sade memlekete değil, dünyaya, hâlâ bu tip oyunculara bu oyunda yer bulunduğunu da gösteriyor. Övünün ya da memleketin futbol hali üzerine dövünün. Seçim sizin! Ancak kabul edersiziniz ki Yusuf ligin parlak renklerinden biridir,.
Kanımı donduran Oftaş maçı sonrası röportajıysa ülkenin bu renkleri üzerine de düşünmemiz gerektiğini gösteriyor. Biliyorsunuz parasızlığa isyan sonrası kadro dışı bırakma ve para cezalarıyla karşı karşıya kaldı Denizlili oyuncular. Ve başkan bir hedef gösterdi son 2 maçta. ‘İki maçı da kazanın para cezalarını kaldırayım’. Bu yüzden kazanmak istiyoruz dedi kaptan röportajda. Büyüklerimiz döver de sever de. ‘Kulüpler olmadıktan sonra bizler de yokuz?’ diye de ekledi.
Sürekli sorup duruyoruz ‘yerli oyuncuların tam bir köle düzeniyle yaşamlarını sürdürmelerinin sorumlusu kim?’ diye.
Sorumlu tam da bu zihniyet olmasın?