Okuduğumuzu anladık mı?

 “Okumuş çocuklar içindir” başlıklı yazıma ne tür tepkiler geldiğini kabaca biliyorum. Bire  bir konuşmalar ve okur mailleri sayesinde bir fikir edindim. Fakat Cem Dizdar’ın dün Fanatik Gazetesi’nde yazdığından anladığım kadarıyla “okumuş”ların dahilinde görmediğim çevrelerin de yazımı üzerine alındığını fark  ettim.
Cem Dizdar “Bu da  ‘okumuş çocuklar için’ ” diyerek  doğrudan olmasa da göndermeli bir  yanıt yazmış. Cem Dizdar; sanırım “okumuşlar” sınıfına koyduğu benden böyle bir yazı beklemediği için olsa gerek bozulmuş. Ancak yanıldığı bir nokta var ki Dizdar’ın yazıları çoğunlukla benim eleştirdiğim çevreye karşı dayanak noktalarımdandır. Futbolun eğlencesi, oyun kısmı, akla ve duyguya hitap etmesi ve tabi ki tam da “bizden” tarafta yazması...
“Futbolun etrafına kümelenmiş onlarca tembel ve cahil hokkabaza, akıllarının erdiği güçlerinin yettiğince karşı durmaya çalışıyorsa bu okumuş çocuklar... Futbolu akıl, felsefe, eğlence ve hayata dair bilimum şeye dönüştürmek için ‘kalem oynatıyorlarsa’ ve bunun karşılığında duydukları ‘nazik’ bir ‘defolun’sa...” anladığım kadarıyla Cem yazımı tamamıyla olmasa da yanlış anlamış.  Yoksa cevaben el insaf demek zorunda kalırım.
Ben futbolun etrafında kümelenmiş o kesime daha ne diyeyim Cem? Daha literatürde ne kaldı söylemediğim? Ancak kabul etmek gerekir ki başka bir yerden esen entelektüel şiddeti de görmezden gelemem. Kusura bakma ama onların da futbolun eğlencesini, aklını ve felsefesini düşündüğüne ikna olamıyorum.

Haberin Devamı

Tepeden bakan tavır
 Nerden mi? Yazılanlardan tabi ki? Varlıklarını onların yokluğuna endekslemiş, dilini onların tersini söylemek üzerine kurmuş yazarlar yok mu bu ülkede? Ve hâlâ iddia ediyorum, sayıları arttıkça üslupları değişiyor. Dillerinde oyundan çok, saldırganlık hakim oluyor. Saldırabilir, eleştirebilirler ama bu zamanla değişen bir üslupsa ve çoğalarak cesaret buluyorsa orada bir sorun yok mudur? Ve belirtmeden edemeyeceğim, kimseye en nazik şekliyle bile “defol” demiyorum. Haddime de değil. Ancak, onların “okuyoruz, anlıyoruz, tepeden bakıyoruz” tavrı da beni fazlasıyla rahatsız ediyor...
Yabancı dil bilmelerini gözümüze sokarcasına sürekli Avrupa futbolundan örnekler vermelerini (maçları takip edebilenlerin verebileceği örnekler değil kast ettiğim), güncel haberler sunarak görüşlerini haklı çıkarmaya çalışmalarını ise “Abdülhamit döneminin batılılaşma çabaları” denilerek yarattığı ucube kültürden başka bir şey olarak görmüyorum. Herkes her şeyi düşünüyor. Müsaadenizle ben de böyle düşüneyim...
Ben Müslüm Gürses’i sadece örnek olarak sundum. Ayrıca Müslüm’ü çok da iyi bilmem. Benim zevkime daha çok Orhan Gencebay hitap eder. Fakat Müslüm Gürses’in bu memlekette nerden alınıp nereye taşındığını hepimiz biliyoruz. Müslüm aynı Müslüm. Peki ne değişti? Düne kadar Gülhane şenliklerinde, onun gözlerine bakan insanlara söylerken bugün neden başka bir platformun gözbebeği oldu? Sana göre sakıncası yoktur belki ama ben bu duruma tepki gösteriyorum. Ve bildiğim kadarıyla Cem, sen de o okumuş çocuklardan sayılmazsın. Okumadığın anlamında söylemiyorum bunu, sadece okudukların onlarla aynı kaynaktan beslenmiyor...

Haberin Devamı

‘Okumuşlar’dan kastım...
Ve gelelim “okumuş” meselesine. Bu “okumuşlar” sözü, senin de bileceğin gibi bilgiye aç bilgiyi arayan insanları kastetmiyor. Bu “okumuşlar”, kolejlerden, mastırlardan burnu havada gelenleri kastediyor. Ve birileri gladyatör gibi arenalarda çarpıştırılırken onları kıskanan, gazete sayfalarında eşitlenince de bundan rahatsızlık duyanları kastediyor. Hâlâ oyunu, aklı, felsefeyi savunduklarını mı söyleyeceksin?
Aklım başında, düşünüyorum, taşınıyorum ve kendi fikirlerimi ifade ediyorum...
Hiçbir şeytani rüzgâr, öğrenmenin erdemini unutturmuş değil...
Merak etme Cem yolumu şaşırmış değilim...

Haberin Devamı

Günün anlam ve önemi üzerine...

Tarih: 28 Nisan 2008
Saat: 13:30
Adanaspor Teknik Direktörü Hüseyin Kalpar:
“...Dardanelspor maçının 40. saniyesinde gol yememiz bizim açımızdan dezavantaj oluşturdu.
Yediğimiz golün ardından beraberlik sayısını bulduk, ancak ikinci golü atamadık. Bizim açımızdan çok önemli olan ve kazanmamız gereken bir maçı kazanamadık ve bir puanla yetindik. Bu beraberlik her şeyin sonu anlamına gelmiyor. Hafta sonu yapacağımız maçta Adana Demirspor’u yenersek bir üst lige çıkabilme şansımız çok yüksek olacak. Bu maçı kazanmak için elimizden geleni yapacağız...”
***
Tarih: 28 Nisan 2008
Saat: 16:33
Adanaspor Teknik Direktörü Hüseyin Kalpar:
“...8 maç görevde kaldık. 8 maç sonunda 16 puan almış durumdayız. Yani iyi bir grafik çizmiş bulunuyoruz. Benim inancıma göre kayıp edilmiş hiçbir şey yoktur, ayrıca kazanılmış da bir şey yoktur. Ancak, hedefi yakalamak için geriye kalan 3 maçı da kazanmak gerekiyor. Kaldı ki, bundan sonra yaşanacak olumsuzlukta da gruplardan çıkma şansı vardır. Kıymetli kulüp başkanımla karşılıklı almış olduğum kararla, Adanaspor’un başarısı için ayrılmamız gerektiği görüşü hakim oldu. Ben ve ekip arkadaşlarım, Adanaspor’a başarılar dileyerek ayrılıyoruz. Gönlümde olan, Adana şehrinin iki takımının da başarılı olup Bank Asya 1. Lig’e çıkmasıdır...”
***
Anadolu Ajansı’na düşen bu haberler arasında sadece ve sadece 3 saat 3 dakika var. İlk açıklamasında önümüzdeki maçlara bakan Hüseyin Kalpar, ikinci açıklamasında kıymetli kulüp başkanıyla karşılıklı aldığı kararla önümüzdeki maçlara bakma işini başka bir meslektaşına bıraktı...
Antrenör kıyımı son hızla devam ediyor... Teknik direktörlerin mesleklerine yakışır çalışma hak ve koşullarından uzak emekleri sömürülüyor. Futbolcular bir metadan farksız bir şekilde alınıyor; etinden, sütünden, yününden faydalanılıp satılıyor.
Bugün 1 Mayıs. İşçinin, emekçinin bayramı... Günün anlam ve önemine uygun açıklama yapma ustası Hakan Şükür ve onun savunucusu Bülent Uygun’dan futbol emekçileri üzerine bir açıklama bekliyorum... Kendileri ve tüm futbol emekçileri adına...
1 Mayıs kutlu olsun!