Arda Turan’ın babasının sesinden bir reklam filmi dönüyor ekranlarda. O kısacık filmin başarısını bir kenara bırakıp, Arda’nın başarısına etki eden önemli bir faktöre ‘zum’ yapalım. Arda’nın babası ‘babacan’ bir tonlamayla ‘evinin önündeki daracık sokağı, orta-kafa-golü’ hatırla diyor. Filmin senaryosunu yazanlar bilerek ya da bilmeyerek Arda’yı bulunduğu yere getiren çok önemli bir faktörün altını çiziyor aslında.
Anlıyoruz ki Arda, Bayrampaşa’da daracık bir sokakta kurallarını arkadaşlarıyla birlikte koyduğu oyunlar oynamış. O daracık sokakta top hakimiyeti için ekstra çaba gerekiyor. Top en çok betonda seker zira.
Çalım şart. Bir kerede kaç kişiyi çalımlayabiliyorsan o kadar saygı görürsün zira.
Çevre kontrolü ve dikkat şart. Bütün sokağı görebilmelisin. Karşına ansızın bir araba ya da bisikletli biri çıkabilir zira.
Kendisiyle yarışı bitti
Kusursuz top duygusu, dar alanda oynama becerisi, çalım yeteneği, sahanın bütününü görebiliyor olması ve genetik özellikleri Arda’yı Camp Nou’ya kadar götürdü. Artık Arda’nın kendiyle yarışı bitti. Süper starlarla yarışı başladı. Bu yarışta en büyük avantajı o daracık sokakta geliştirdiği top hissi.
Messi çok erken gitti Barcelona akademisine. Şahane bir altyapı eğitimi var. Ama asıl farkı kusursuz eğitiminden çok Rosario sokaklarında geliştirdiği top duygusu. Neymar da farklı değil. En büyük farkı top duygusu.
Tüzün hoca haklıydı
Seep Piontek’in Türkiye günlerinde bir beyin fırtınası sırasında malum konu(*) tartışılmaktadır. Piontek futbolumuzu kurtarma reçetesinin ilk maddesini çim sahalar ve tesisleşme olarak açıklar. Serpil Hamdi Tüzün’e göre ise gelişmenin ilk adımı antrenör eğitimidir. Serpil Hamdi hocanın ne kadar haklı olduğunu zaman içinde gördük. Süper Lig’de (bir istisna dışında) tüm kulüplerin altyapı yarışmacı grupları çim sahada çalışıyor. Ancak hâlâ altyapı ürünü oyuncumuz sayı ve nitelik olarak istenen düzeyde değil.
Almanya yemyeşil bir ülke. 80’lerde de çim saha ve altyapı tesisi bakımından en öndeki Avrupa ülkesiydi. Şimdi de öyle. Üstelik kusursuz eğitim veren dünyaca ünlü bir antrenör akademisine sahip. 70’lerden itibaren çok sayıda uluslararası kariyere sahip antrenörleri de oldu. Ancak 2002 Dünya Kupası’nda Brezilya’ya kaybettikleri final, Alman futbolunu başka bir hikayeye doğru götürdü.
Panzerler dediğimiz Almanya, mekanik futbol oynayarak kazandığı başarılara sünger çekti. Sokak futbolunu tekrar eğitimin bir parçası haline getirmeye çalıştı. Çocukların özgün tekniğini eğitimle bozmaktan vazgeçti. Elbette bir müfredatları var. Elbette kusursuz tesisleri var ve elbette şahane eğitimli antrenörleri var. Ancak tüm bunların yanında çocuk ve gençlerin yaratıcılığına olanak tanıyan bir anlayışları da var. Sonuç ortada. Takımları Dünya Şampiyonu... Daha da önemlisi DFB eğitim dairesi dünya futbolunun kıblesi oldu.
Varmak istediğim nokta şu; Piontek haksız değildi. Saha ve tesis şart. Serpil Hamdi hoca haklıydı. Antrenör eğitimi de şart. Ortalama yetenekleri seçmek, eğitmek ve doğru düzlemde yarıştırmak için iyi bir müfredatla birlikte tesis ve kaliteli antrenör olmazsa olmaz. Sıra dışı yetenekler içinse bir ilave de ben yapayım; Arda’nın babasını dinleyelim. Orta-kafa-gol’ü unutmayalım. Zira top hissi, top duygusu daracık sokaklarda gelişiyor.
Sokakta gelişen bir his
Barcelona süper bir pasör isteseydi başka bir tercihe gidebilirdi. Arda’yı seçmelerinin sebebi Arda’nın sokakta gelişen top hissi. Beklenmeyeni ve tahmin edilemeyeni yapabilmesi. Ortalama yetenekli ama süper eğitimli oyuncular topla buluştuğunda bir karar verip yaparlar. Arda tipinde oyuncular ise topla buluştuğunda verdiği kararı ansızın değiştirip yenisini yapabilirler.
İşte bu yüzden babanın sözünü unutma Arda.
*Malum Konu: Ne olacak bu Türk futbolunun hali
ERTELEME KİME YARAR?