Önder Özen

Önder Özen

onder.ozen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İngiltere’de kulüp futbolu 92-93 sezonundan itibaren kabuk değiştirdi. Premier Lig adı altında dünyanın en gösterişli ligine sahip oldular.
Özellikle ikinci yayın ihalesini takiben de olağanüstü gelir elde etmeye başladı kulüpler... Çoğu şirketleşti ya da sahiplenildi. Ancak ilk yılları epey fire vererek geçti. Yayın gelirinin büyüsüne kapılıp hovardalık edenler birer birer uzaklaştı sahneden. En çarpıcı örnek de Leeds United’ın çöküşü oldu. Bu çöküş üzerine çok konuşuldu İngiltere’de... Sonunda adı kondu; “Ekonomik obezite”.
Bazı kulüpler, artan yayın geliriyle bir anda transfer çılgınlığına kapıldı. Gelir gider dengesi ‘giderler’ lehine bozulunca da dibe vurdular. Bazıları 4. lige kadar düştü.
Benzer durumlar Türkiye’de de yaşandı. Yayın gelirleri yükseldikçe kulüplerin borçları da yükseldi. Yükselen borçlar iki durumu işaret eder. Ya büyümeyi, ya da çöküşü... Borçlanarak büyümek de mümkün, iflas etmek de...
Beraber düşünelim. Borçla büyümek ne demektir?
1. Yerel rekabette öne geçmek.
2. Uluslararası değeri artırmak.
Bir daha düşünelim. Yerel rekabette diğerinin önüne geçen var mı? Ya da uluslararası değerini artıran?
Cevabımız evetse hiç sorunumuz yok demektir. Şükredelim halimize...
Ama hayırsa, sonumuz hayrolsun.

Haberin Devamı

Galatasaray yarışır mı?

Galatasaray zor durumda... Sıkı bir denetimi takiben UEFA’nın radarına girdi. Gelir-gider dengesinin orantısız biçimde ‘giderler’ aleyhine bozulması sebebiyle Schengen vizesi geçici olarak askıya alınabilir. Bu sorunları çözmek, soruna neden olanlara değil çözüme talip olanlara düştü. Kolay mı? Elbette değil. Eğer Dursun Özbek ve yönetimi konuya doğru yerden yaklaşırsa çözüm üretebilir ve kulübü limana getirebilirler.
Ancak bir de yarışma tarafı var. Galatasaray yerel rekabetteki yerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya... Son dört sezonun üçünü şampiyon tamamlayan bir ekibin şampiyonluk yarışında olmaması en az UEFA engeli kadar büyük yara verir kulübe...
Ancak Osmanlı karşısında duygusu düşük bir takım izledik. Motivasyonunu kaybetmiş, tepkisiz ve gevşek bir takım vardı sahada... Mustafa hoca için en büyük sorun bu olmalı. Zira fizik-kalite bakımından eksik bir takımı toparlamak çok daha kolaydır. Fakat duygusu düşmüş oyuncuları ayağa kaldırmak göründüğünden çok daha zordur. Galatasaray bu sorunu çözemezse yarışta daha da geriye düşebilir.

Haberin Devamı

Vitor Pereira

İlk geldiğinde agresif, önde baskı yapan bir takım ve coşkulu, yüksek skorlu oyunlar vaat etmişti. Tarif ettiği oyunlar oynanmayınca eleştirildi. Doğaldır.
Osmanlı maçındaki kötü futbol üzerine yapılan eleştirilere yüksek perdeden bir cevap verdi. ‘Futbol zannettiğiniz gibi bir oyun değildir. Yüksek skorlu maçlar oynamak gücü göstermez, gücü rakibe pozisyon vermeden kazanmak gösterir’ diyerek bambaşka bir oyun tarif etti.
Şimdi ağustosta tarif ettiği oyunu değil, ekim sonunda tarif ettiği oyunları izliyoruz. Beğenilir ya da beğenilmez ama önemlidir bu... Antrenörün tarif ettiği oyunu ortaya koyan bir takımın hedefine varması çok daha kolay olacaktır.
Fenerbahçe’nin rakiplerine neredeyse hiç şans vermeden bitirdiği maçlar var. Özellikle Avrupa’da bu oyunun çok daha geçerli olduğunu biliyoruz. Bu oyun anlayışı biraz daha yüksek tempoda oynanabilirse Fenerbahçe, Avrupa’da sonuna kadar gidebilir.

Haberin Devamı

Beşiktaş ve kar tatili

İlk yarı bittiğinde 1 puan farkla lider olan Beşiktaş, yeni yılda hiç maç oynamadan 5 puan farkla ikinciliğe düştü. Kar tatili uzun sürdü. Takım maç ritmini kaybetti. Elbette antrenman kaydı da var. Bunlar dezavantaj...
Ancak avantajlar da var. İlki futbol açlığı... Oyuncular seyircinin önüne çıkmak, rekabet etmek ve kazanmak için sabırsızlanıyor olmalılar. Bu, telaşa sebep olmazsa avantajdır. Fişek gibi bir takım izleyebiliriz. İkincisi, takımın eksik maçlarını tamamladığında ortaya çıkacak. Tekrar liderliği alabilirse çok önemli bir ‘olgunluk sınavını’ geçmiş olacak. Bu sınavı vermek büyük bir özgüven yaratır.
Kazanmak için kalite, sürekli kazanmak için de güç gerektiğini biliyoruz. Sezon finalini oynayabilmek içinse en az kalite ve güç kadar, olgunluk ve özgüven de gerekiyor.