Beşiktaş ORGANİZE İŞLER BUNLAR

ORGANİZE İŞLER BUNLAR

25.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ben Beşiktaş seyircisinin olaya müdahil olduğunu düşünmüyorum. Bunu yapanların futbol seyircisi olduğuna da inanmıyorum. Siyasi diyemem ama illegal işler olduğundan eminim. Şu anda olaylar çok taze. Bir polis araştırması var. Her şey çıkacak ortaya, ama görünen köy de kılavuz istemiyor

ORGANİZE İŞLER BUNLAR

ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA - RÖPORTAJ: BİLAL MEŞE

Haberin Devamı

Andorra ve Romanya maçları nedeniyle Şansal Büyüka ile her hafta gerçekleştirdiğimiz ‘Dobra-Dobra’ söyleşimize ara vermek zorunda kaldık. Fatih Terim’in işbaşı yapmasından sonra alınan iki galibiyetle Dünya Kupası umudumuzu Estonya ile Hollanda maçlarına taşıdık. Ama Terim, burada kazandığı morali R.Madrid maçında kaybetti.
Tecrübeli ağabeyimiz Şansal Büyüka ile Andorra ve Romanya maçlarını, Beşiktaş - Galatasaray derbisini her yönüyle analizini yapacaktık, ne var ki, hevesimiz kursağımızda kaldı!
Derbinin bitimine iki dakika kala bir grup taraftarın sahaya girmesi, maçın yarım kalması hem haftaya damgasını vurdu, hem de Ay-Yıldızlı ekibin başarılarını gölgede bıraktı.
Yılların tecrübeli kalemi Şansal Büyüka, olayları değerlendirirken, kılı - kırk yardı, çünkü hassas bir konuydu. Yapılacak her yanlış teşhis ve de yorumun, Türk sporunu geriye götüreceğini herkesten daha iyi biliyor. Uzun soluklu söyleşimizde Büyüka, derbideki olayları ‘organize işler’ olarak yorumladı... Bu teşhise gerekçe olarak da, tribündeki 75 bin futbolseverin sahaya inmemesini gösterdi.

Haberin Devamı

Önü böyle kesilirdi
Büyüka, bu tespitinde yerden - göğe kadar haklıydı... Olayları organize işler olarak nitelendiren Büyüka, “Dolu - dizgin lige başlayan Beşiktaş’ın önü ancak böyle kesilebilirdi” derken biraz şaşırmadık değil.
Ve nedenlerini sıraladı:
* “Dolu dizgin lige başlayan Beşiktaş’ın önü ancak böyle kesilebilirdi. Ne acıdır ki Beşiktaş’ın önünü kesenler Beşiktaşlı olduğunu iddia edenlerden çıktı. Ben bu işin çok ciddi bir organize iş olduğunu düşünüyorum. Dikkat edelim. 75 bin Beşiktaşlı yerinden kımıldamadı. Melo’nun çıkışının dışında seyirci sahaya tek bir çöp bile atmadı. Ve olayları buz kesip sadece izlemekle yetindiler. Bir bölümü de çıkıp gitti. Ben Beşiktaş seyircisinin olaya müdahil olduğunu düşünmüyorum. Bu işin olay çıkarmak isteyenler tarafından yapıldığını düşünüyorum.
Garibime giden bir şey var. Dakika 90+2... Yüzlerce kişi bir anda diğer tribüne doğru koşuyor. Tahrik etti denilen Melo çoktan içeri girmiş. Galatasaray takımı girmiş, hakem Fırat Aydınus girmiş. Sen koşarak kime saldırmaya gidiyorsun? Yani karşında hedef olarak kim var? Kimse yok. Ve birden geri dönüyorsun. Yani bir akıl tutulması gibi bir şey var ortada. Ben bunu yapanın futbol seyircisi olduğuna inanmıyorum. Siyasi diyemem ama illegal işler olduğundan eminim. Bir başka kulübün taraftarı olduğunu düşünmüyorum. Şu anda olaylar çok taze. Bir polis araştırması var. Her şey çıkacak ortaya, ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Yani 75 bin seyirci bu kadar olgun davranırken, 2.golün başlangıcı elle olmasına rağmen tahrik olup en ufak bir taşkınlık yapmadığına göre son iki dakikada ne değişti? Bana göre bunu yapmayı kafasına daha önce koyup stada gelen kişilerin yaptığı organize işler olarak düşünüyorum.”

Haberin Devamı

Perşembe’nin gelişi...
Hemen araya giriyoruz, hükmen mağlubiyet ve seyircisiz cezalarını anımsatıyoruz Büyüka’ya:
* “Elbette bir ceza gelecek ama 75 bin Beşiktaş seyircisinin olgun tavrının dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu olumlu fotoğraf mutlaka masaya yatırılmalıdır. En azından hafifletici bir gerekçedir, bu asla gözardı edilmez. İllegal bir şey yapmak için stada gelen kişiye Beşiktaş Yönetimi’nin ne yapma gücü var? Hiçbir şey yapma gücü yok. Çaresizlikten başka sığınabileceği hiçbir şey yok. Olayları yapanlar en yüksek cezaları alsın. Ama duyduğuma göre onlar da 5 saat içinde salınmışlar. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur derler ya...”

Haberin Devamı

Nasıl yani abi...
* “Biraz açayım Bilal... Özellikle üç büyüklerin statlarında büyük bölünmeler yaşanıyor. Kadıköy’de karşılıklı atışmalar oldu. Aslantepe’de benzer sıkıntılar yaşandı. Yani çok tehlikeli bir noktaya doğru gidiyoruz. Futbol seyircisi siyasi görüşüne göre kategorize olmaya başladı. Taraftarım diyen için tek bir kimlik vardır. O da tuttuğu kulüp. Daha üst bir şey olamaz. Belki o kimliğin altında gruplaşırsın ama sonuçta senin için tuttuğun en üst kimlik tuttuğun kulüptür. O bakımdan net olarak işin organize olduğunu düşünüyorum. Eğer sonuna kadar gidilirse önümüze değişik şeyler çıkabilir. Politik anlayış olabilir, rant olduğunu zannetmiyorum. Olayları tribünlerin siyasallaşmasına bağlıyorum. Bu hiç doğru bir şey değil. Tribünler kulüplerinin çevresinde kenetlenmeli..”

Haberin Devamı

Güç ve otorite kararı

Elli sene daha yaşasam, Galatasaray tarihinin bir parçası olan Fatih Terim‘in böyle bir yöntemle gönderilmesi, aklımın ucundan geçmezdi... Rüyamda görsem “kâbus” diye uyanırdım...
Ayrılık elbette olabilir... Anlaşmazlık elbette olabilir... Ancak Fatih Terim, sözleşmesinin feshedildiğini kızının telefonuyla öğrenmemeliydi...
Galatasaray yönetimi Fatih Hoca’yı çağırsa “sana 24 saat süre, ya Galatasaray, ya milli takım” dese, zaten Galatasaray‘da huzuru ve mutluluğu kalmayan Fatih Hoca büyük bir olasılıkla milli takımı seçecekti...
O zaman Galatasaray yönetiminin eline, camiasına, seyircisine karşı “gördünüz mü biz göndermedik , kendi gitti” diyebileceği bir avantaj geçebilirdi...
Galatasaray yönetimi bu avantajı bile kullanma gereği hissetmedi... Çünkü Galatasaray Başkanın ve yönetiminin gücünü, otoritesini göstermek için, sözleşmeyi hocayla konuşmadan, görüşmeden tek taraflı feshetti... Haber verme ihtiyacını bile duymadan...
Şu da var: Fatih Hoca, yönetimin iki yıllık sözleşme teklifine yanaşmadığında, bu sözleşme o gün de feshedilebilirdi... Niye o gün değil de bugün...
Gazetelerde Fatih Terim‘le ilgili olarak dün çıkan “başkan beni bulamadıysa asistanım var, yardımcılarım” var şeklindeki haberler, öyle sanıyorum ki Başkan’ı çok kızdırdı... Başkanın çevresine “Ben şanlı, şerefli Galatasaray kulübünün başkanıyım. Hocamla direkt konuşamayacak mıyım” diye tepki koyduğu ve bu tepkinin akşamında Hoca ile yolların ayrıldığı çok net ortada... Biliyoruz, Fatih Hoca çalıştığı yerlerde kendi şartlarını ortaya koyar... Herşeyi kontrol etmek ister. Bir “Profesyonel“ den daha fazlasıdır...
Anladığım o ki, Başkan Ünal Aysal, Galatasaray teknik direktörlüğü için bir “Profesyonel”den daha fazlasını istemedi...
Süreç de ilginç... Üç gün sonra Rize maçı, bir hafta sonra da Juventus karşılaşması var... Yönetimin hocası hazır olmasa, bu kararı, böyle bir günde alamazdı...
Şunu da söylemeliyim; Ünal Başkan, farklı bir portre... Alıştığımız klasik başkanlardan değil... Bu ayrılık kararından sonra üstüne çok da fazla gelinirse, kendini yıprattırmaz, canının sıkılmasına izin vermez... Yani o da Başkanlığı bırakır...
Sonuç: Galatasaray varken, Fatih Hoca’nın milli takımı da koluna takması yanlıştı... Başkan Ünal Aysal‘ın, Yıldırım Demirören’e Fatih Terim ile görüşmeleri için izin vermesi yanlıştı... En büyük yanlış da bu ayrılık biçimi oldu...
Yönetimin “Galatasaray değerleri zarar görüyordu” açıklamasına da hiç katılmam...

Ne Aydınus, ne Melo!

Olayları saha içindeki fotoğraflar mı tetikledi acaba? Yani yazılıp, çizildiği gibi Melo mu, Fernandes mi, yoksa Fırat Aydınus mu?
*“Bunlara katılmam söz konusu olamaz.. Aydınus’un tahriğine kapıldı diye düşünsek Beşiktaş seyircisi ikinci golde Burak’ın elle aldığı pozisyonda inerdi sahaya.. Ufak protestolar oldu, ama öyle eyleme dönüşmedi. O kadar da olacak. Melo’nun ki diyorsan... Melo zaten kırmızı kartı gördü, çıkıyordu. Tamam Melo tahrik etti tribünleri ancak o tribünden de tek bir kişi inmedi sahaya, bir tane su şişesi atıldı. Melo’yu göremeyecekleri tribünden indi yüzlerce kişi sahaya...”
Söz Aydınus’tan açıldığı anda, usta kaleme onun nasıl bir hakem olduğunu da sormadan geçmek, olmazdı:
* “Fırat Aydınus’un yapı olarak tribünleri tahrik etmeye yönelik yönetim biçimi var. Aydınus’un sahadaki oyuncuları sanki aşağılar bir duruşu var. Aydınus bir hafta önce Gaziantep-Rize maçını yönetti ve aşırı eleştirildi. O maçın ardından derbiye Fırat Aydınus’u vermek bence son derece yanlış bir karar. MHK’yı anlamakta bu konuda zorluk çekiyorum. Maç bitti diye değil, maçtan önce de söyledim bunu. Daha önceden MHK derbi vereceği hakemi bir hafta dinlendirirdi. Ben şu anki yöntemi açıkcası yadırgadım. Ama şu çok net Aydınus yüzünden olayların çıktığına inanmıyorum.”

Kulüp, Melo’ya sahip çıkmamalı

Peki, Melo?
“Melo sicili bozuk bir oyuncu. Sahadaki tavırları nedeniyle. Derbide yaptıklarını ilk defa da görmüyoruz. Melo bunları hep yapıyor. Bu sürpriz değil. Ancak bu olayların bire bir sebebi Melo demek de çok doğru değil. Biz kulübün futbolcusu diye onun yanlışlarını sahipleniyoruz. Galatasaray Melo’nun bu yanlışlarını sahiplenmemeli. Uzun bir süre Melo Galatasaray’ı eksik bırakacak. Bu da doğru bir şey değil.”

‘Kalite, korkuyu yendi’

Derbi yarım kaldığı için, maçın ayrıntılarına fazla giremedik..
*“Tarafsız bir gözle birinci dakikadan, doksanıncı dakikaya kadar Galatasaray, kantarda ağır basan taraftı. Derbiyi bir cümle ile özetlemek en doğrusu... Bana göre, ‘kalite, korkuyu yendi’, bu kadar açık ve net.”
Rotayı, Drogba’ya çeviriyoruz. Sakat dendi, çıktı, iki gol birden attı, maçın adamı oldu:
*“Drogba için bazı iddialar ortaya atıldı. Ancak şunu kabul edelim. Drogba çok büyük bir profesyonel. Ne yapacağını çok iyi bilir. Galatasaray tamam maçın başından sonuna kadar galibiyeti hak etti. Ama onların da iyi oynadığını söyleyemeyiz. Galatasaray kötünün iyisiydi. Drogba’nın attığı ilk golde çok ciddi bir ikramı var. İkinci gole bakıyorsun, Burak Yılmaz’ın tartışmalı bir pozisyonu karşımızda duruyor. Drogba iyi bir oyuncu, ama maçın tamamında çok iyiydi diyemezsin. İkincisi Galatasaray geri 4’lüsü de çok kötü oynadı. Galatasaray’ın sol tarafı bomboş. Hakan Balta’nın önünde kimse yoktu. Beşiktaş bunu bile değerlendiremedi. Gökhan Töre’yi sağ bek, Olcay’ı sol bek oynuyor zannettim. 75 bin Kara Kartal’ın kanatları ile ördüğü stattan ancak bu kadar tecrübeli bir takım çıkabilirdi. Beşiktaş için maçın ne iyi tarafı vardı denirse de şunu söyleyebilirim. Bir pozisyonda Sivok-Escude hava topu vermedi. İkincisi de Atiba’nın olağanüstü mücadelesiydi. Onun dışında ben Beşiktaş görmedim. Fernandes’i de başa koyarak söylüyorum. Beşiktaş’tan böyle bir çekingenlik beklemiyordum.Yani, bu kadar ürkek ve korkak olmaları benim penceremden sürprizlerin en büyüğü oldu.”

‘Kartal’ın havası bozulur’
Derbinin yarım kalması, gelecek cezalar, Beşiktaş’ı etkiler mi, etkilemez mi, bunu da masaya yatırdık...
* “Sadece mağlubiyet olsaydı çok etkilemezdi. Bir kredi kalacaktı. Hükmen mağlubiyet ve 5-6 maç seyircisiz cezası gelirse Beşiktaş’ın havası bozulur. Galatasaray da bir şok yaşadı. Ancak ayağa kalktı. 75 bin Beşiktaş seyircisinin günahı yok. Karar verenler mantıklarına ve vicdanlarına sığınarak ceza versinler. Asıl ceza bu maçı 90+2’de yarım bıraktıranlara verilmeli. 5 saat sonra serbest bırakılmışlar.”
Şansal Büyüka, 6222 sayılı yasaya da işaret ediyor:
* “Sanki 6222, Aziz Yıldırım için çıkarıldı. Yasa çıktıktan sonra öyle ele dişe kemiğe dokunur bir ceza alana rastlamadım. Ceza alanlar maça giriyor mu, bunu çok uygar bir biçimde denetleme şansı yok. 6222 var ama uygulaması yok.”

Yürek yanmazsa göz yaşarmazmış

Bu kez ibreyi basın toplantısı ve gözyaşlarıyla gündeme oturan M.Ali Aydınlar’a getiriyoruz. Aydınlar’a bitime doğru sorulan, sorunun etik olup, olmadığıyla başladık:
* “Valla, bunu bir gazeteci soruyorsa, yani gazeteci kimliği ile sorulduğunda niye sordun diyemeyiz. Ancak biz duayenimiz, rahmetli spor müdürümüz Namık Sevik ağabeyimizin bir cümlesini asla unutmayız. ‘Önce insan’ hatırlatmasını yapardı, hep. Özellikle evlat acısı gibi konularda insani yönü örnek almak, en doğrusudur.”
Aydınlar’ın gözyaşlarını, toplantıdan sonra Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın açıklamalarını anımsattık Büyüka’ya:
* “Yiğit harpte, dost dertte belli olur... İnsanların herhangi bir şeyde yardıma ihtiyacı varsa bunu kamuoyu ile paylaşmazsın. Aziz Yıldırım’ın içinde bulunduğu durumu da anlayışla karşılayabiliyorum. Bir sene ceza evinde yattı. Üç yıl 8 ay daha boynunda asılı ip gibi duruyor. Bunu taşımak kolay değil. Ama her şeye rağmen hep Allah’a şöyle dua ederim. Kin, nefret, kibir duygularını bize verme diye. Hiçbir insanı bu duygular bir yere götürmez. Ben Mehmet Ali Aydınlar’ın Fenerbahçe’ye kötülükler yaptığını da düşünmüyorum. İçinde bulunduğu durumu çok iyi yönettiği söylenemez. Ama üç günlük bir federasyon başkanıydı. Fakat Aydınlar’ın yol haritası izlenseydi Fenerbahçe’nin en kötü ihtimalle bu yıl cezası biterdi. Ama gözyaşı ile ilgili Aziz başkan’ın söylediklerine geleceğim. ‘Yürek yanmazsa, göz yaşarmazmış.’ Ben Mehmet Ali Aydınlar’ın gözünden süzülen gözyaşlarının kalbinden geldiğine inanıyorum. O toplantı beni tatmin etti. Aydınlar, 2 Kasım’da belki Fenerbahçe’ye başkan olamayabilir ama daha sonraki yıllar için bu kapıyı araladığını, en azından kendisine kayıtsız şartsız hain düşman gözüyle bakan bazı Fenerbahçelilerin, aklını ciddi olarak çeldiğini düşünüyorum.”

Yıldırım’ın karşısına kimse çıkamaz

Daha önce söyleşilerimizde Başkan Aziz Yıldırım’ın kendisini nadasa çekmesini söylediniz... Ne var ki, Aziz Yıldırım’ın yeniden aday olması söz konusu. Hâlâ bu düşüncenizde ısrarcı mısınız?
* “Empati yapmak lazım. 6,5 yıl şikeden ceza yemişsin. 1 yıl cezaevinde yatmışsın. 3 yıl 8 ay daha cezan duruyor ve yargıtayı bekliyorsun. Aziz Yıldırım kendi içinden mutlaka şunu söylüyor. ‘Ben Fenerbahçe için bir bedel ödedim. Şimdi niye bu işi bırakıp bir vatandaş olarak bu sürecin sonunu bekleyeyim?’ Yargıtay sürecine kadar bu düşüncesini anlıyorum. Ama devamında da Fenerbahçe’ye yarar sağlayacağını düşünmüyorum. Yıldırım’ı yıkmak kolay değil. Fenerbahçe için bedel ödedim diyor. Ancak kimi insana göre de şu anda Yıldırım yüzünden Fenerbahçe bedel ödüyor. Ortada sevimsiz bir durum var. Aziz Yıldırım adaysa Aydınlar da karşısında çıkarsa Aydınlar kaybeder. Aziz Yıldırım varsa kimse karşısına çıkamaz. Bunu üstüne basa basa söylüyorum.”

Yazarlar