Avrupa’nın hemen her tarafında maç izleme şansım oldu, hayatımda yalnızca bir kez bir tribünün bir takımı yendiğine...

Haberin Devamı

Avrupa’nın hemen her tarafında maç izleme şansım oldu, hayatımda yalnızca bir kez bir tribünün bir takımı yendiğine şahit oldum: İnönü’de Beşiktaş taraftarı, Liverpool’u 2-1 yenerken, Beşiktaşlı futbolcular da bu olağanüstü müsabakayı saha içi localarından izleme şansı bulmuşlardı! İnönü şimdilik aktif değil. Mevcutlar içinde misafir rakibi en çok zorlayan sahneyse, Bursa Atatürk Stadı bence. Özellikle bir İstanbullu buraya geldiğinde, tribünler bölüm bölüm giriyorlar oyunun içine. Adeta Batalla bir taraftarla verkaç yapıyor bazen, ya da arada Kazım’a top indiriyor sanki bir yeşil atkılı.
Bundan 5 yıl önce, 2009’un başlarında Ertuğrul Sağlam’la bir kahve içerken gözlerindeki pırıltıyı tam anlamıyla çözememiştim, itiraf ediyorum. Bursa’da göreve henüz başlamıştı ve bana Türkiye’de beşinci şampiyonunun oradan nasıl çıkacağını anlatıyordu hevesle. İnanmamıştım. Hazır olmadıklarını düşünmüştüm. Hatta içten içe alay etmiştim belki de. Nasıl yanıldığımı bir buçuk yıl sonra anladım. Sağlam, iyi bir takımın bu tribünle buluştuğunda başarabileceğini fark etmişti. Başardı da...
Belki şimdi o şampiyonluk potansiyeline sahip değiller. Ama hâlâ Galatasaray ya da Fenerbahçe buraya geldiğinde fena halde hırpalayabiliyorlar onları. Dün de ilk 60 dakika hırpaladılar rakibi. Ama son 30’da antrenör faktörü girdi devreye. Bursa kulübesinde artık şampiyonluk hayali kuran bir Sağlam yok. Onun yerine, bir büyük takıma karşı puanı koparabilmek için elindeki bütün defansif oyuncuları teker teker sahaya süren tutucu Daum var! Dün Daum çok uğraştı 3 puanı hediye etmeye. Ferhat direndi ama puanı kurtarmayı başaramadı.
Tabii ki son 30’da rüzgârın yönünün değişmesinin tek nedeni Daum değil. 60 dakika ayağına gelen her topu ezen Emenike’nin yanına iyi bir Webo’nun eklenmesi, Fenerbahçe’nin topu önde tutmasını sağladı son bölümde. Caner de (Cristian ve Emre’den fırsat bulduğu zamanlarda) attığı öldürücü duran toplarla maç kazandırmaya devam ediyor hâlâ. Caner belki defansif olarak iyi bir futbol oynamadı, solda Murat’a verdiği özgürlükle sağda Mehmet Topuz’un Ferhat’a sağladığı imkanlar konusunda yarıştı! Ama kesin olan bir şey var: Bu çocuk, duran toplarda topu bir biçimde arkadaşlarıyla buluşturmayı başarıyor. Ve Fenerbahçe’ye iyi olmadıkları bir günde bile sahadan 3 puanla çıkacak katkıyı yapabiliyor. Bravo Caner. Dilerim ülke futboluna Euro 2016 yolunda da, Fransa’da da bu katkıları yapmayı sürdürürsün.