70’lerin Hollandası, 80’lerin Liverpool’u, 90’ların Milan’ı şüphesiz ki dönemin teknik direktörlerine ilham verdiler, o yılların futbolunda trend belirlediler. 2000’lerdeyse oyunun sürati gibi, oyun belirleyicilerin de sürati arttı: 2000’lerin başında Yunanistan’ın Avrupa şampiyonluğu ve Mourinho’nun bol 1-0’lı Premier Lig zaferleri sonrası savunma futbolunun yıldızının parladığını düşünmüştük. Rüzgâr kısa sürede yön değiştirdi: 2006-2012 arası Cruyff-Rijkaard-Guardiola Barcelonası ve İspanya’sı, tüm dünyanın öykündüğü bir pas oyunuyla savunma futbolunu unutturdu. Sadece 15 yıl içinde üçüncü trend belirleyiciyse Almanlar oldu: Klopp’la Heynckes’in top rakipteyken hücuma başlama prensibi, peş peşe Şampiyonlar Ligi finalleri ve o adamlarla kazanılmış bir Dünya şampiyonluğu getirdi. Onlar Barcelona gibi bir maçta bin pas yapmıyorlar, aksine topu kazandıklarında 5-6 pasla gole gidiyorlardı.
Peki Dünya Kupası 2014’teki oyuna kazanan/kaybeden detaylarına takılmadan biraz yukarıdan bakarsak gördüğümüz tablo nasıl? Önümüzdeki 4-5 yılda kazanan takımların stratejisi ne olacak, bu turnuvanın hangi başarılı hocalarına/takımlarına özenilecek? Kısaca, oyun nereye gidiyor?

Haberin Devamı

Santrfor pozisyonu yok oluyor

Son 5 yılda Guardiola’nın Fabregas’ı-Götze’yi, Del Bosque’nin Javi Martinez’i santrfor kullanması zaten küçük sinyaller vermişti. Brezilya’daysa sinyallerin şiddeti arttı: Gol kralı James on numara. Takipçisi Müller sağ açık. Arkalarından gelen Neymar ve Messi bu turnuvada santrfor arkası oynadılar. Van Persie ve Benzema’yı saymazsak turnuvada gereğini yapabilen santrfor yok. Yeni trend, orta saha pas trafiğine yüzde yüz katılan Müller, Robben, Origi gibi adamlar. Stoperlerle boğuşmak, dayak yemek, arkadan gelenlere alan açmak vazifeli Diego Costa, Fred tipi santrforların yok olduğu bir turnuvaydı bu.

Süpürücüler geri dönüyor

80’lerin meşhur süpürücüleri 3’lü savunmalarla geri döndü ama en gerideki oyuncu tercihleri genelde orta sahalardı: Euro 2012’de De Rossi muazzam bir libero performansı göstermişti. 2014’te Şilili Medel, o model bir iş yaptı. Aynen De Rossi ve Medel gibi Ajax’ta ön libero oynayan Daley Blind de Hollanda savunma üçlüsündeydi çoğunlukla.
Yeni sezonda sadece İtalya’da değil birçok üst düzey ligde üçlü savunma denemeleri göreceğiz gibi. Ve savunma göbeğinde yeni sürpriz liberolar da olası.

Haberin Devamı

Kontra atak ayıp değil

Belki hiçbir zaman ayıp değildi, ama büyük bir takımsanız ana planınızın bu olması biraz yadırganırdı. Lakin Dünya Kupası’nda Hollanda’nın, İngiltere’nin, Uruguay’ın, hatta Arjantin’in ana planları bu olunca yeni sezonda büyüklerden de kontra atak davranışı daha fazla bekler olduk.
Kupanın en olağanüstü kontra atak planınıysa Şili uyguladı. Savunma üçlüsünün ikisi ön liberolardı ve Hollanda önüne en uzunu 1,78 olan, topu hiç kaldırmayan bir takımla çıktılar. Evet beklenen oldu, kafa golü yediler; ama o gün rakipleri geriye yaslanan Hollanda değil biraz açık verebilecek Almanya olsa, müsabaka çok farklı gelişebilirdi.

Asimetrik hücum

Sol kenar, sağ kenar ayrımının hücumda tamamen yok olduğu bir turnuva izledik. Artık sol açıkla sağ açık, hocalarının bir ıslığıyla 15 dakikalığına değil, bütün bir müsabaka boyunca değişerek oynuyorlar. Ve hatta aynı çizgide de öyle tesadüfen değil, planlı olarak bolca kalıyorlar. Almanya’nın Brezilya’yı dağıttığı maçın anahtarıydı asimetrik hücum: Sağda Lahm, Khedira, Özil ve Müller’in hepsi birden buluşup anlık çoğalmalarla Brezilya’nın solunu çökerttiler. Bu sezon Neymar-Suarez’i, Robben-Ribery’yi, Ronaldo-Bale’i bu organizasyonlarda çok göreceğiz sanırım.

Haberin Devamı

Aldatma laneti

Bu turnuvada kullanılan yaş aralığı geçmişe göre daha genişti; Nijerya -deyim yerindeyse- çoluk çocukla kitlelerin kalbini kazanırken, 30 yaş ortalamalı Arjantin de, Yepes de, Van Buyten de, Pirlo da büyük saygıyla tamamladılar kupayı.
Van Gaal’le hayatımıza penaltı kaleciliği, Löw’le bilgisayar oyunu tadında frikik organizasyonları girdi. Sabella’yla Scolari ise teknik direktörlük için bazen sadece yıldız oyuncunun kalbini kazanmanın yeterli olabileceğini gösterdiler.
Ama geçen hafta da değindiğimiz gibi, kupanın bence en olumlu gelişmesi, tek bir meşhur oyuncu dışında pek kimsenin hakemi aldatıp penaltı kazanmaya meyletmemesi oldu. Kimsenin kimseyi aldatmayı denemediği, hatta aklından bile geçirmediği harika bir sezon dileğiyle. Mutlu haftalar.