21.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Espri bir yana; Galatasarayın yüzüncü yılını en halisane duygularımla gönülden kutlarken, bu yüzüncü yıl hadisesini sayın Özhan Canaydın başkanlığındaki yönetimin, Beşiktaşın yüzüncü yılından bir adım öteye taşıdığını söylemeden edemeyeceğim.Malum, Beşiktaşın yüzüncü yılındaki sloganı "şampiyonluktu", ve bunu elde etti. Ama Galatasaray, vizyonu genişletti. Yüzüncü yıl kutlamalarına "genel af"tan, sosyal ve kültürel boyutlara kadar türlü çeşitli açılımlar kattı. 384 dönüm Seyrantepe arazisini aldı. Evet; televizyon kurmadı. Ama nedeni soranları başkan Canaydın şöyle yanıtladı:"Neden kuralım. Biz yüzüncü yılımızda medya ile iyi geçinmek istiyoruz."Başkanın kişiliğinden kaynaklanan nazik ve uzlaşmacı tavır, yüzüncü yılı "stres" nedeni olmaktan çıkardı. Moral ve motivasyon olarak silkinen, güç gösterisi değil güç birliği isteyen kulübün, futbol takımı da genel çizgiye ayak uydurmakta gecikmedi. Nereden baksanız bir yöneticilik başarısıdır bu olay. Ele geçirmek istediğiniz hedefe giderken yoldaki hazineleri toplamaya dayalı atari oyunu gibi, yaşanacak süreci zorlu bir yarıştan eğlenceye, masraftan getiriye, gerilimden kucaklaşmaya çevirmeyi bildiler. Büyük bir olasılıkla yüzüncü yıl rüzgarını asıl Avrupada kasırgaya çevirecekler. Başarılırsa, yüzüncü yıl bir yana, yüzyılın olayı olur. Fenerbahçenin yüzüncü yıl kutlamalarında Galatasarayı aşması da hayli zor olur. Üç büyüklerin art arda kutladıkları yüzüncü yıllarında, en güzel fotoğraf hangisi ? Bence, topluca Ankaraya gitmeleri, Atayı ziyaretleri, Hükümet ve Çankayada sohbetleri... Gerçi bunu sık sık yapıyorlar ama, hiçbir talepte bulunmadan Başkent ziyareti, ancak yüz yılda bir oluyor. Geri kalanlar hep "ticari gezi". Sevgili dostum Dr. Batuhan Kayanın ne kadar "demli" bir Galatasaraylı olduğunu bildiğim için, hiç şaşırmadım yana yakıla Hasan Şaş forması aramasına... Yine de sordum:-Ne yapacaksın? -Mısırda, Luxor vadisindeki bir deve çobanına yollayacağım!.. Hoppala... Tabi şaşırdım, ama bir yere kadar. Galatasaray, artık dünya markasıydı. Mısırdaki deve çobanı da hayranlarından biri olabilir ve Türk turistlerden forma isteyebilirdi. Lakin işin içindeki siyasi ve dini boyutları öğrenince iyice afalladım:Mısırlı deve sürücüsü Hasan Şaşın formasını Dünya Kupasında gol attığı için istiyormuş. Çünkü Hasan Şaş, Amerika kıtasındaki Hıristiyan Brezilyaya gol atan bir Müslümanmış. Bu olayın deve çobanı için çok büyük anlamı varmış.Batuhan da şaşırmış ama, sakin ve temiz deveyle kusursuz hizmet veren çobana söz verilmiş bir kere. 21. Yüzyıla şimdiden damgasını vuran "örtülü" din savaşlarında sıra futbola da gelecek... Lakin ne zaman? Deve çobanının derdi Sevgili Necmi Tanyolaç ağabeyim, Ateş Nesinin "Olta" adındaki kitabına yazdığı önsöze, "yazar oğlu yazar" diye başlık atmış. Babası Aziz Nesin olan bir yazarı en güzel tanımlayacak cümle bu olsa gerek. Ben de haddim olmayarak bir adım daha gideyim ve sevgili Ateş için "Adam oğlu adam" diyeyim. Çünkü babasını eserlerinden, Ateşi çok eskiden tanırım... 12 Eylülün hemen ertesinde, sadece soyadı yüzünden pasaportu elinden alınıp yok edilmeye çalışıldığı yıllardan... Günde on kere hüviyet gösterip, beş kere üzerimiz aranarak yaşadığımız gençlikten. Yine de, ne güzeldi Ateşle paylaştığımız günler... Niye o kadar gülerdik acaba, bizim kuşağın acınacak hallerine?.. Neyse; eline sağlık Ateş... Kutluyorum ve eski dostluğumuza sığınıp sana sormadan kitabından bir alıntı yapıyorum:"Ah Türkçem, vah TürkçemMedyadan öğrendiğimize göre memleket "Kapalı Spor Salonlarından" geçilmiyor...İyi de; bu salonları "açıp" neden faal hale getirmiyorlar ki?" Yazar oğlu yazar Geçtiğimiz sezon Galatasaray, Trabzonsporu Avni Akerde yenip şampiyonluk hesaplarına son verdiğinde, Gökdeniz "100. yılda görüşürüz" demişti... Donup kalmıştım. Neyse ki, sonra özür diledi. En çok ben sevindim. Hatta oturdum bir de yazı yazdım. "Bravo" dedim. Hatasını anlaması, tekrarlamayacağının garantisi sanmıştım. Ama bu sefer de Ankaraspora salladı Gökdeniz. "Dört hafta sonra Fenerbahçeye karşı da umarım böyle mücadele edersiniz". Oldu mu yani?Senin ne işin var böyle polemik koridorlarında?.. Maçın teriyle sen mi rayına oturtacaksın hızlı trene benzeyen futbolumuzu Gökdeniz? Bilir misin, ne boyutlar vardır bu lafın altında? Nereye gider? Nereden döner? İma ettiğin doğruysa, bu lig mahkemede biter. Peki, ya yanlışsa?.. Yazık değil mi sana?Neyse, futbolunu ve kişiliğini çok beğendiğim Gökdenizi fazla sıkıştırmayayım. Lakin bir özür borçlu Ankaraya. Özür dile Gökdeniz Bazen "otomatik pilot"a bağlı uçuyoruz. Bir fikre sarılıp gözümüzü karartıyoruz. Dağa çarpmadan da kendimize gelemiyoruz. Mesela Sergen... Gol atar, asist yapar, koşar çabalar; bir türlü beğenmeyiz. Onun on misli para alan Alexe, ancak Sergenin onda biri kadar oynadığında sitem ederiz. "Islama köfteyi banal bulup, hamburger kuyruğuna giren" yeni yetmeler gibiyiz. Köfte-burger İstediği kadar "kumar" oynasın. İstediği kadar "tuhaf" beyanatlar versin.İstediği kadar asbaşkanlarla "kavga" etsin.Takımı karmakarışık etsin, orta sahayı boşaltsın, savunmayla oynasın, gençleri harcasın, Fenerbahçeye harakiri yaptırsın, dışarda altı, içerde üç yesin... Kabahat Daumda değil... Adamın çizgisi hiç değişmedi ki; aldığınızda da böyleydi, hâlâ aynı.Sorarım size, kabahat onda mı, onu alanda mı, ona dayananda mı?Yoksa Süper Ligin mütevazı takımlarını "yıldızlı" kadrosuyla ancak "şansına" yendikçe alkışlayanlarda mı?Zorla mı oturuyor; Fenerbahçe "kavı" ile rulete? Hem dostları söylemişler; "bu grupta üçüncü olabilirsen, alnını karışlarız" demişler... Zaten ümidi yok; bir iki zar da atmasın mı adam?Önüne servet koyuyorsunuz, "istediğini yap" diyorsunuz, saçmaladıkça sırtını sıvazlıyorsunuz, sonra da kızıyorsunuz.Sizi bilmem ama, ben Daumun arkasındayım!..En azından takımı berbat etmesindeki "istikrar"ına hayranım. eguven@milliyet.com.tr Daumun arkasındayım!