Kültür Sanat Sözlerle dokunan rengârenk nakışlar

Sözlerle dokunan rengârenk nakışlar

17.03.2010 - 20:30 | Son Güncellenme:

Faruk Şüyûn “Beklemek ve Ummak”ta kendi ömrü ekseninde insanı, aşkı, dünyayı anlatmıyor yalnızca; kitapta en akla gelmedik anlar, yerler, nesneler de var.

Sözlerle dokunan rengârenk nakışlar

Faruk Şüyûn’un “Beklemek ve Ummak” adlı kitabı; “Sevgiyle, acıyla, umutla, beklerken” tümcesi çözülerek, her kelimenin ad olduğu dört nehirli bir delta, âdeta. “Acı” bölümü tenha, üç dönem var. “Umut” dokuz, “Beklerken” 17, “Sevgiyle” 22 yazıdan oluşuyor.
Sanki eline bir kasnak almış Şüyûn, rengârenk nakışlar dokumuş, ipliği sözcük, kumaşı ömrü olan. Metinlerin adları çok hoş: Bir Hoyratın İlk Çığlığı, Bir Sevincin İlk Notası, Ağıdın Gamı Gibi, Bir Deli Badem, Med-Cezir, Nergislerin Anavatanı, İçim Şenlik, Sevgi Işığın Ta Kendisi, Ağlayan Ağaç, Portakal Kabuğunu Yastığının Altına Koy, Özlem Zehir Yeşili, Yiten Dostların Eksilmeyen Suretleri, Hayatın Arka Kapısı Ölüm, Hayallerinin Sınırını Zorla, Fotoğraf Gerçeğin Sözcüsü, Yüreğimin Dalı...

Kitabın kaderi
Her kitabın yazılma kaderi olduğu gibi, yaşama ve okunma kaderleri de farklıdır. Bunu Ahmed Arif öğretmişti bana. “Beklemek ve Ummak” kitabını bir solukta okumayın, benim gibi. Tatlar, kokular birbirine giriyor. Her yazının fısıltısı ve kalbinizdeki mührü değişiyor. Teker teker, tadına vararak ve farklı zamanlarda okumalısınız.
Faruk Şüyûn’un bu kitapta kendi ömrü ekseninde insanı, aşkı, dünyayı anlattığını sanmayın, aldanırsınız. En akla gelmedik anlar, yerler, nesneler de var burada.
Bu kimi zaman bir deniz feneridir, kimsenin aklına gelmeyen ateşböcekleridir, onların feneriyle yakamozlanan ömürdür, Nisan’a otağ kuran simittir, çaydır, kalp gözüyle görmektir; kimi zaman da Herodot’la yollara düşüp ülkeyi ve kendini keşiftir, bir deli bademle savrulmaktır, ağlayan ağaçtır. Ki, kitapta beni en etkileyen denemelerden biri, sakız ağacının hikâyesi.
“Bir portakal kabuğunu yastığının altına koy” yazısı, bence ders kitaplarına alınması gereken değerde.
“Sen de beni görmek istiyorsan portakal kabuğunu yastığının altına koy, yüze kadar say, 7 yudum su iç, 7 yıldız say, kimi görmek istiyorsan böyle yap” der bir mektup... Yarın konuşmak üzere vedalaşır ve yarın artık o yoktur.
Ben bu kitabı ilk okuyuşumda burada bıraktıydım, dokunduydu...

Tılsım saklayan bir bohça
“Daha ne kadar acı kaldı, deneyecek” yazısı ise, ufkumuzdan birer birer eksilen yıldızlara, görkemli sanat kişilerimize ağıt... Bunu ve diğer yazıları düşündükçe, Faruk Şüyûn’ün aslında yazmaya zaman, derman, belki gerek görmediği şiirler, öyküler, romanları, bir çırpıda, sanki birer tohum imişçesine sayfaların arasına yerleştirdiğini gördüm.
Her tohum her okurda ayrı çimlensin, o sayfaya gelen döksün cevahirini kendince diye hınzırca aslında keyifli bir kolaj yaptığını düşündüm... Bir de şapkasına sığınıp, gölgesini ufaltarak kat ettiği hayattan sayfalara düşenlerin, içinde tılsımlar, sevinçler, keyifler saklayan bir bohça olduğunu...
Sonra yeniden düşündüm, her sanatçı dostunun ürettiğini kendininmişçesine baştacı edip mutlak okuyan, değerlendiren Şüyûn’un bu ilk kitabının, duyarlı bir kalbin, yoğun, koşturmacalı, hasretli, yedi renkli bir ömrün dökümü ilk kitabının okur ve sanat kişilerince tadına ne kerte varılabildiğini?

İnce şeyleri anlamak
Füruzan’ın “Beklemek ve Ummak”ın arka kapağı için kaleme aldığı yazı şöyle başlıyor:
“Otobiyografi ile biyografinin iç içe geçtiği çalışmalara bir hayatın tıpkıbasımı diyebilir miyiz? Bu soru bende hep vardır. Günce tutmanın, yaşanmışların sağlaması olarak ele alınması da nedense tartışılmaz. Yine de yazan için bir yol haritası görevi yaptığı kesin. Benim gibi, yaşadıklarını açıklama cimrisinin özel notları yok bile denebilir. Belleğin beş duyuyu da içerdiği çok boyutlu taşıyıcılığına inanırım, oldum bittim. Özne olmak, bende alabildiğine eksilerdedir.”
Ve şairlerimizin ecesi Gülten Akın’ın unutulmaz “ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” dizesiyle bitiyor. Ancak anlıyoruz ki; Faruk Şüyûn ve onun gibiler varsa, kalabalıklar adına, onlar yangınlara düşerek, o ince şeyleri anlamakla kalmıyor, en güzel şekilde söyleyerek, başkalarına da anlatıyor.
Savrularak yaşarken, bilmediğiniz yerleri, kişileri özlerken, bir eski sevdaya ansızın tek başınıza koyulurken açın ve okuyun “Beklemek ve Ummak”ı...