Sunay Babahan Seyahat Tasarımcısı

Sunay Babahan Seyahat Tasarımcısı

sbabahan@jabiroo.com

Tüm Yazıları

Fransa’ya yaptığım her geziden hem yeni bir şeyler öğrenmenin mutluluğu hem ne kadar az bildiğimi fark etmenin hayal kırıklığı ile dönüyorum. Fransızlarda yüzyılların kültür ve emeğiyle birikmiş “L’art de vivre” yani yaşam sanatı insanda kıskançlıkla imrenme arasında gidip gelen karmaşık duygular uyandırıyor.

Son Provence seyahatimde de bu duygular içinde kıvrandım durdum. Bir yandan gördüğüm, tattığım ve kokladığım her şeyden müthiş bir heyecan duyarken bir yandan da “ben bunları nasıl daha önce denememişim” pişmanlığı içimi yedi bitirdi.

Haberin Devamı

Daha önce birkaç kez gidip epeyce iyi bildiğimi düşündüğüm Provence Bölgesi’ni bu kez bölge Turizm Ofisi’nin şarap bölgeleri tanıtımı için yaptığı geziye katılarak onların organizasyonu ile dolaştım.

Provence aslında oldukça geniş bir bölge. İtalya sınırından başlayıp Nimes yakınlarına kadar uzanıyor. Ancak romanlardan filmlerden tanıdığımız, isimler ve görüntülerle bildiğimiz Provence daha çok Marsilya’nın bir saatlik çevresi anlamına geliyor. Ve tabi bölgeyi özellikle de Provence’ın Luberon bölgesini tüm dünyada yıldızlaştıran kişi ünlü yazar Peter Mayle. “Provence’ta Bir Yıl” isimli kitabıyla bu özel bölgenin ruhunu ve dokusunu mükemmel bir şekilde yansıtan yazarın kitabı film haline de getirilmiş ve o da “A Good Year” adı ile büyük ilgi görmüştü. Russel Crowe’un canlandırdığı karakterin bölgede yaşadıkları, büyük şehirlerde stresten bunalmış pek çok çalışan için tam bir rüya haline gelmişti.

Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşuyla Marsilya’dan başlayan bu seyahatteki ilk durağımız Aix en Provence şehri oldu. Marsilya’nın kozmopolit yapısının tersine son derece derli toplu ve Fransız görünen bu küçük şehir canlı, neşeli ve sempatik. Güzel mimarili sokakları, hoş kafe ve restoranları ile aslında rahatça birkaç gün geçirebileceğiniz bir yer. En büyük caddesi La Mirabeau’daki kafelerden birine oturup gelen geçeni seyrederek saatlerinizi harcayabilirsiniz. Daha önce bu deneyimi yaşamış olmanın rahatlığıyla şarap tadımı için ilk durağımıza giderken yine de aklım şarap kadehlerinin süslediği kafe masalarında kalmadı diyemem. Küçük apartman dairesinde birbirinden güzel şaraplar ve atıştırmalıklarla başlayan şarap serüvenimiz bir sonraki durağımız olan Château Gassier ve Domaine de Saint Ser Şarap evleri ile devam etti. Yüzde seksenlik üretimi rose şaraplardan oluşan Côtes de Provence bölgesinin şarapları son derece lezzetli ve yemeğe eşlik edecek kalitede. Fazla rose şarap sevmememe rağmen tatmam gerekenden daha fazlasını iştahla içtiğimi fark ettim.

Haberin Devamı

Çeşit çeşit beyaz, rose ve az miktarda kırmızı şarap tadımlarının ardından otelimize valizlerimizi bırakarak soluğu akşam yemeği için bizi ağırlayacak olan L’Abbaye de la Celle’de aldık. Yemek öncesi mekânın şahane bahçesinde yine birbirinden güzel şaraplarla bir tadım yaptıktan sonra yemeğe geçtik. Ünlü şef Alain Ducasse’a ait olan otel Provence’tan beklentilerinizi maddi ve manevi olarak karşılayacak bir mekân.

İkinci gün çeşitli iş görüşmelerinin ardından beni seyahatin en çok etkileyen lokasyonu olan Le Baux de Provence’a doğru yola çıktık. Burası vadiye bakan bir tepede taşların içine oyulmuş, şahane bir manzaraya konumlanmış minicik bir kasaba. Kafanızı uzattığınız her yerden güzel bir görüntü sizi bekliyor. Küçük dükkânları, kafeleri ile sanki masal kitaplarından fırlamış gibi. Kasabadaki asıl sürpriz ise hemen kasabanın bitiminde yokuşun sonunda bizi bekleyen Carrières de Lumières isimli müze. Dev kayaların içine oyulan bu mekânda ünlü ressamların resimlerinden hazırlanan şahane bir ses ve ışık gösterisi şovu var. İzlediğim en basit ama en etkileyici şovlardan birini sunan bu mekân, sanat tutkunları için tam bir hazine. Biz ocak ayına kadar sürecek olan İtalyan Rönesans devleri Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Raphael resimlerinden oluşan gösteriyi soluksuz bir şekilde izledik.

Haberin Devamı

Akşam yemeği için yine bir başka güzellikteki Provence oteli olan les Maisons de Baumanière Otel’in restoranı La Cabro d’Or bizi bekliyordu. Yeşilin bin bir tonunu gördüğümüz bahçelerin içinden, birbirinden şık provensal binaların arasından önce şarap tadım salonuna geçtik. Bu kez bize bölge şaraplarını tanıtmaya birbirinden hoş üç kadın eşlik etti. Her biri Le Baux bölgesindeki ünlü bir şarap evinin ortağı, yöneticisi gibi görevlerde bulunan kadınlar işlerine olan tutkuları ve sevgileri ile hepimizi etkilediler. Şarap üretiminin ne kadar özel ve kurallara bağlı ve zahmetli bir süreç olduğunu anlamamızı sağladılar. Bize bölgeyi ve şaraplarını detaylı olarak anlatan Mas de la Dame Şarap Evi’nin sahibi birbirinden ilginç hikâyeler de paylaştı. Ama en ilgi çekici olanı dedesine ait olan evin ünlü ressam Van Gogh tarafından resmedilmiş olması ve bu resmin şarapların etiketleri üzerinde yer almasıydı.

Bir sonraki günümüz bölgenin en ünlü şaraplarını üreten Chateneuf du Pape üreticileri ve şatoları ile devam etti. Côtes du Rhône bölgesinin bu en ünlü kırmızı şarapları dünyada da en çok bilinenlerden biri. İlk durağımız küçük bir şarap müzesi olan Maison Brotte oldu. Bölgenin şarapları konusunda detaylı bilgi sahibi olurken ikinci durağımız olan Pavillon des Vin Scalli’de çikolata ile birlikte şarap tadımı yapmak hem zevkli hem de son derece eğlenceliydi. Bir sonraki durak ise hem şarapları hem de mekânı ile görkemli bir şarap evi olan Château La Nerthe oldu. Côtes du Rhône bölgesinin en ünlü şaraplarından biri olan Châteauneuf-du-Pape şaraplarını üreten bu şato mutlaka ziyaret edilmesi gerekenlerden biri.

Akşam yemek programımız aslında tüm seyahatin en ilginç ve eğlenceli gecesi oldu. Châteauneuf-du-Pape bölgesi üreticilerinin hasat ilanı ve daha sonra da Châteauneuf-du-Pape Şarap Kardeşliği’nin kabul töreni akşam erken saatlerde Château Fines Roches üretim tesislerinde başladı. Şarap fıçılarının arasında tabi ki birkaç kadeh şarap içtikten sonra başlayan törende özel giysilerle gelen üyeler çok ciddi görünseler de son derece sempatik konuşmalar yaptılar. ( Fransızca bilmediğim için yanımdakilerin tercümesine dayanarak bu bilgiyi veriyorum.) Kardeşliğe kabul edilmeden önce her birinin önlerine koyulan şaraptan bir yudum almaları ve bu şarabı tanımaları gerekiyordu. Tabi ki hepsi bunu kolaylıkla ve doğru şekilde yaptı. Yeni üyelerin kabulü tamamlandıktan sonra şarap evinin ön tarafındaki otel ve restoran bölümüne geçilirken Fransız şaraplarının dünyada neden bu kadar önemli ve değerli olduğunu daha iyi anladığımı düşündüm: Yılların deneyimi ve birikimi ile oluşturulmuş kurallar, bu kurallara ve verilen emeğe saygı ve yapılan işe duyulan büyük sevgi.



https://jabiroo.com/blog