Tatil Yasemin Cenneti Tunus

Yasemin Cenneti Tunus

18.03.2014 - 10:22 | Son Güncellenme:

Güzel kumsalları, dalış merkezleri, meraklıları için golf sahaları, tarihi kültürel kalıntıları, ülke topraklarını kaplamış palmiyeleri, hurma ağaçları, üzüm bağları, yasemin çiçekleri ve daha birçok güzelliğinden dolayı görülmeye değer bir ülkedir

Yasemin Cenneti Tunus

Tunus, 16. Yy’da Osmanlıların egemenliğinde iken 1881 yılında Fransızların yönetimine girer. 1954 yılında içişlerinde bağımsızlığını, 1987’de ise tam bağımsızlığını kazanır. Güzel kumsalları, dalış merkezleri, meraklıları için golf sahaları, tarihi kültürel kalıntıları, ülke topraklarını kaplamış palmiyeleri, hurma ağaçları, üzüm bağları, yasemin çiçekleri ve daha birçok güzelliğinden dolayı görülmeye değer bir ülkedir bence.İlk olarak Tunus’un ülkemize vize uygulamadığını belirteyim. Eğer dilerseniz 2,5-3 saatlik bir yolculuğun ardından başkentteki Kartaca Havalimanı’nda olabilirsiniz.

Haberin Devamı


Tunusluların kökleri Berberi adı verilen kavimlere dayanıyor. Ülkenin %98’i Müslüman, resmi dili Arapça. Yıllarca Fransız sömürgesinde yaşadıkları için Fransızca bilmeyen yok gibi, resmi yazışmalarda iki dilde (Arapça ve Fransızca) yapılıyormuş. Mutfaklarından dillerine kadar birçok alanda Fransız etkisi hala kendini hissettiriyor. Para birimi Tunus Dinarı. İslam ülkesi olduğu için bayanların giyim konusunda çekincesi olabilir ancak insanlar oldukça rahat. Bu konuda bir sorun yaşayacağınız düşünmüyorum.

Hammamet’de palmiye ağaçları arasında yer alan, geniş bir bahçesi, plajı ve samimi çalışanları olan mütevazı bir otelde konaklıyoruz. Hammamet, başkent Tunus’a sadece 1 saat uzaklıkta. Güzel kumsalları ve çok sayıda oteli barındıran, ülke turizmi için büyük öneme sahip olan bölgede, Yasemin çiçekleri çok meşhur. Hammamet eski şehir ve yeni şehir olarak ayrılıyor. Yeni yerleşim bölgesine yasminhammamet adı verilmiş.

İlk durağımız başkent Tunus. Yolda özellikle düz damlı evler ve evlerin önündeki tandırlar dikkatimizi çekiyor, Türkiye’nin Güneydoğusundayız sanki. Tunus’ta biraz çevreyi gezindikten sonra Medina’ya gidiyoruz. Medina, kelime anlamı olarak şehir demekmiş ancak eski şehir ve çarşısı için kullanılıyor. Tunus’ta her şehrin Medina’sı var. Medinalar bizde ki Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı tadında. Gezerken çok da yabancılık çekmeyeceksiniz. El sanatları, hediyelik eşyalar, kilimler, çiniler, baharatlar, deri çantalar, el yapımı kutular, kuş kafesleri, geleneksel kıyafetler ve bunun gibi birçok şeyi Medina’da bulabilirsiniz. En önemli geçim kaynakları turizm olduğu için satıcılar herhangi bir ürün için neredeyse değerinin 10 katı fazla fiyat verebiliyorlar. Bu nedenle alışveriş yaparken kesinlikle yapmanız gereken ilk şey kıyasıya pazarlık, sihirli kelime LALALA (yok yok ) satıcı size fiyat vermeye devam ettikçe “lalalağalle”( yok yok pahalı) diyerek fiyatın ne kadar indiğine şahit olacaksınız. Birde genel olarak Türklere karşı acayip bir sempati duyuyorlar. Önce nereli olduğunuza dair tahminde bulunuyor, Türk olduğunuzu öğrendiklerinde ise kardeş diyerek sarılmaya ramak kala duruyorlar. Medina’dan ön kısmı işlemeli pembe bir fistan (pazarlık sonucunda 5 dinara indirdim fiyatını) ile onlardaki anlamı bizdeki nazar boncuğuyla eşdeğer olan “Hz Fatima’nın Eli” adını verilen bir kolye aldım kendime. Alışverişte pazarlık yaparsanız fiyatlar makul düzeye iniyor.

Bardo Müzesi

Bardo Müzesi başkent Tunus’ta bulunuyor. Tunus 1574 yılından başlayarak 18. Yy’a kadar Osmanlı hakimiyetinde yer alıyordu. Ardından yönetime gelen Hüseyinoğulları Hanedanı’na ait olan bu saray günümüzde Bardo Müzesine ev sahipliği yapıyor. Müze benzersizbir mozaik koleksiyonuna sahip. Özellikle Roma döneminde mozaik çok yaygınmış. Eserlerde ağırlıklı olarak mitolojik olaylar ve kahramanlar resmedilmiş. Eski toplumların günlük hayatlarıyla ilgili de bilgiler veriliyor. Müzede duvar boyu mozaikler var. Mozaiklerin neredeyse tamamı Hannibal kenti olarak da bilinen Kartaca’dan çıkarılmış.Gaziantep’te Zeugma Mozaiklerinin sergilendiği Gaziantep Müzesi, Bardo Müzesine rakip olarak gösteriliyormuş.

Müze çıkışı seyyar satıcıların istilasına uğruyoruz. İçlerinden biri beyaz başörtüleri ve yanında aksesuarlarını satıyor. Sırf elindeki çingene pembe parlak işlemeli ipi gördüğüm için örtüyü satın alıyorum.Zaten ben satıcıya tamam demeden o kafama örtüyü yerleştirmişti bile.Aksesuarım, pembe fistanım ve kolyemle beraber şimdi tam Tunuslu oldum.

Kartaca Harabeleri

Ardından rotayı Kartaca Harabelerine çeviriyoruz. Tunus’un ilk yerlileri Berberiler ve Fenikelilermiş. Şehir MÖ 814 yılında Fenike Prensesi Elissa tarafından kurulmuş ve o yıllarda önemli bir ticaret limanı haline gelmiş. Romalılar ve Kartacalılar arasında 3 adet Pön savaşı gerçekleşmiş. MÖ 146 yılında Romalıların saldırısına uğrayan şehir yerle bir ediliyor. Bu nedenle şehirden geriye çok az kalıntı kalmış. Rivayete göre Romalılar şehrin yeniden aynı yerde kurulmasını ve yeşillik çıkmasını engellemek için her yere tuz dökmüşler. Kalıntılar arasında çok güzel bir manzara var. Tunus’a gidildiğinde kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri de Kartaca Harabeleri.

Tunus’taki Mavi Cennet SİDİBOU SAİD

Bembeyaz evleri, begonvilleri, işlemeli güzel mi güzel kapılarıyla bu kasaba gelir gelmez bizi büyülüyor. Dar kıvrılan sokaklar mavi ve beyaza bürünmüş. Buraya “Aşıklar Limanı ’da diyorlarmış. Sanatçıların, düşünürlerin, şairlerin de uğrak yeri olan bu şirin kasaba Tunus merkezine 20 km uzaklıkta ve kuzeyde bulunuyor. Merkezden kalkan trenler ile ( yaklaşık 35 dakika sürüyormuş )ya da taksiyle buraya ulaşmanız mümkün. Merkezinde kafeler, hediyelik eşya satan dükkanlar, şekerciler yer alıyor. Biz küçük bir kafede soluklanarak nefis bir Türk Kahvesi içtik. Bol köpüklü Türk kahvesi kişiye özel bakır cezvelerde servis ediliyor.
Yol kenarında oturmuş bir kadının kına ile değişik motiflerde müşterilerine dövme yaptığını gördük. Genelde parmaklardan başlayarak kolun belli bir kısmına kadar çiçek desenleriyle motifler yapıyordu. Bende bir hevesle oturdum karşısına. Bu arada adımın Zeynep olduğunu öğrendiğinde de Arapça harflerle bileğime Zeynep yazarak beni mutlu etmekten geri kalmadı. Temiz havayı içimize çekerek, sokaklarda kahkahalarımız eşliğinde amaçsızca gezinirken, elinde fotoğraf makinesiyle bir adam peşimizden koşturmaya başladı. Çantasından çıkardığı domatesleri uzatarak, İspanya’daki Domates Festivali için fotoğrafımızı çekmek istediğini söyledi.2 dakika sonra ellerimizde domateslerle kendimizi poz verirken bulduk. Sidibou Said’den ayrılırken, o güzelliği hafızama kazıdım ve kesinlikle buraya tekrar geleceğim dedim.

Sousse - Port El Kantaoui

Sousse, Tunus’un üçüncü büyük şehri ve önemli bir liman kenti. Tunus’un ve Kuzey Afrika’nın en önemli marinalarından birisi burada yer alıyor. Aynı zamanda çok güzel kumsalları var bu yönüyle de turistlerin ilgisini çekiyor. Sousse civarında yer alan ve turistik bir liman kenti olan Port El Kantaoui'ye görmeden dönmüyoruz. Limanda restoranlar, hediyelik eşya dükkanları yer alıyor. Gittiğiniz zaman Tunus'un merkezinden biraz daha farklı bir profille karşılaşacaksınız. Ülkenin zengin kesimi buraya yerleşmiş ağırlıklı olarak, esnaf bile merkezdekilere göre daha farklı bir görüntü çiziyor.

Monastır- Habib (bin Ali) Burgiba Mozolesi

Monastır deniz kıyısında bulunan zakkum ve hurma ağaçlarıyla çevrilmiş yemyeşil ve tertemiz bir bölge. Tarihte stratejik önemi ve önemli bir ticaret bölgesi olmasından dolayı savunma amaçlı büyük ve ihtişamlı bir kale inşa edilmiş. Monastır’da görülmesi gereken ve ziyaretçi alan en önemli yer Habib (bin Ali) Burgiba Mozolesi. Monastır modern Tunus’un kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Habib Burgiba'nın doğduğu şehirdir. Mozoleyi gezen çoğu Türk Tunus’un Anıtkabir’i benzetmesini yapıyor. Bu arada Burgiba’nın koyu bir Atatürk hayranı olduğu da söylenmektedir.

Haberin Devamı


Kairouan

Haberin Devamı


Kairouan şehri Müslümanların Afrika’ya ilk geldiği ve ilk caminin yapıldığı şehir olup İslamiyet buradan Kuzey Afrika’ya yayılmaya başlamış. 670 yılında Hz. Muhammed’in Sahabelerinden Ukbe bin Nafi tarafından kurulmuş, dünyanın Müslüman merkezlerinden dördüncüsüdür ve Kuzey Afrika’nın ilk kutsal şehri sayılmaktadır. Şehirde birçok cami ve türbe bulunmaktadır. Her yıl Hz. Muhammed’in doğumu burada bulunan Okba Camii’nde kutlanmaktadır. Şehir UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ndedir.

Gelelim Tunus mutfağına, gözlemlediğim kadarıyla ülkede, dışarıda yemek yeme alışkanlığı pek yok gibi. Bu yüzden, otel dışında dışarıda yemek yemek için uygun mekan bulmakta zorlanabilirsiniz. Biz öğlenleri atıştırarak günü geçirip sabah ve akşam yemeklerimizi otelde yemeği tercih ettik. Malum bir Akdeniz ülkesi olarak deniz mahsullerinin mutfaklarında önemli bir yeri var. Kuzu eti,koyun eti, sebze ve İtalyan etkisi ile makarna çeşitlerini de bol miktarda tüketiyorlar. Tunuslular kırmızı biberden yapılan "Harissa" adındaki sosu sofralarından eksik etmiyorlar. Harissatuzlu, acı ve bizdekine göre daha sıvı olan biber salçasıdır. Geleneksel yemekleri kuskus, bizim bildiğimiz kuskustan baya farklı ben gördüğüm zaman iri bulgur pilavı zannettim. İrmik hamurundan yapılan bir yemekmiş ayrıca içine sebze (kabak, nohut, havuç gibi) ve et (kuzu veya tavuk olabilir) ilave ediyorlar. Benim damak tadıma çok hitap etmedi. En çok kullanılan baharatlar, kakule, kişniş, kimyon, karabiber, toz kırmızı biber ve tarçın. Taze ve kuru naneyi çok tüketiyorlar. En çok tükettikleri sıcak içecek isenaneli çay. Zeytin ve hurma ağaçlarının bol olduğu ülkede zeytin ve hurmada mutfaklarındaki vazgeçilmezlerden. Bu arada ülke şarap üretiminde de iyi bir yere sahip, en iyi şarapları arasında Selian ve Magon isimli şarapları var.

İtiraf etmeliyim ki tatil boyunca geleneksel yemeklerinin tadına bakmakla yetinip makarna, salata ve pizzayla karnımı doyurdum. Birde otelde hem kahvaltıda hem akşam yemeklerinde bol miktarda mandalina ikram ediyorlardı. Bol mandalinalı bir tatil geçirdim.
Benim için Tunus'ta geçirdiğim birkaç gün ayrı bir değer taşıyor ve bulduğum ilk fırsatta tekrar gidip uzun uzun o güzel ülkenin enerjisini iliklerime kadar çekmek istiyorum. Farklı bir tatil deneyimlemek isteyen birçok kişiye de Tunus'u görmelerini tavsiye ederim. Son olarak ben çok istememe rağmen çölde safari turuna katılamadım. Safariye katılan birçok kişiden de çok güzel yorumlar duydum. Eğer yolunuz bu güzel ülkeye düşerse, çölde bedevi çadırlarında nane çayınızı içmeden, güneşin doğuşunu selamlayıp gün batımını seyretmeden dönmeyin derim.

Haberin Devamı