Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu gün Türkiye’nin önemli güvenlik sorunlarının olduğunu biliyoruz. Güvenlik sorunlarının başında da terör geliyor. Örgütlerin çokluğuna, çeşitliliğine, hedeflerine ve etrafımızda olup bitenlere bakınca, bu sorunların kısa sürede bitmeyeceği de açık. Nitekim siyasiler ve devletin ilgili kurumları da aynı fikirde olmalı ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan seferberlik açıklamasıyla konuya vurgu yapı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamasında PKK’dan DAEŞ’e, FETÖ’den DHKP-C’ye kadar tüm terör örgütleriyle mücadele için “milli bir seferberlik ilan ettiğini” açıkladı.
Seferberlik, devletin, ulusun bekası için yürütülecek uzun soluklu bir mücadele, savaş için ihtiyaç duyulan eksikliklerin tamamlanması, fiziki ve fikri hazırlık yapılmasını amaçlar. Anlaşılan koşullar harekete geçmeyi gerektiriyor.
Terörle mücadele seferberliğinin amacına ulaşması öncelikle “entegre bir terörle mücadele stratejisi” belirlemekle mümkündür.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın listelediği örgütler, tehdidin niteliği ve taktikler bağlamında benzerliklere sahipler. Ancak stratejinin belirlenmesinde, mücadelenin en uygun araçlar ve maliyetle yürütülmesinde farklılıkların benzerliklerden çok daha önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.
Bu çerçevede, örgütlerin karakterleri, politik hedefleri, ideolojileri, motivasyonu, strateji ve taktikleri, bölgesel ve küresel ilişkileri, askeri, politik, psikolojik ve fiziki kapasiteleri birbirinden farklıdır. Bu farklılıklar, devletin mücadele stratejisinin, örgütlenme modelinin ve önceliklerinin de esas belirleyicisi olmak zorundadır.
Seferberliğin amacına ulaşması için dikkate alınması gereken ikinci husus, karar alıcıların her bir örgüt için “politik hedefinin” net olmasıdır. Başka bir ifadeyle, mücadelenin nihayetinde örgütü nasıl görmek istediğinize dair açıkça tanımlanmış bir hedefinizin olması gerekir.
Bu noktada uzunca bir liste yapabiliriz. Örgütü bitirmek, dönüştürmek, taleplerini küçültmek, sorunu kabul edilebilir ölçeğe indirerek birlikte yaşamayı öğrenmek bunlardan bazılarıdır. Bu hedeflerin gerçekleşmesi farklı strateji, taktik ve araçlar gerektirir. Maliyeti de farklıdır.
Kitap, politik hedefinizin net olmaması halinde, günlük hikâyelerin, taktik başarıların, siyasallaşmış memurların üretilmiş başarı öyküleri ve iddialarının arasında kaybolacağınızı söylüyor. Hedefsiz “stratejinin” olamayacağı, sadece rutin faaliyetlerle bir şeyler yapılabileceğini, ancak sonuç alınmayacağını söylüyor. Çünkü listedeki örgütler, gündelik işler arasında ara sıra ilgilenilecek sorun olmanın ötesine çoktan geçmiş durumdalar.
Üçüncü husus, seferberlik kavramı söylemsel olsa da sadece polis, jandarma ve askerleri değil, devletin tüm kurumlarını, toplumu da kapsamalıdır. Mücadelede gayretleri bir araya getirecek, uyumlaştıracak yöntem ve sorumluları da kapsamalıdır.
Kitaba göre, mücadele hangi koşullarda olursa olsun mutlaka meşruiyet ve hukuk içinde yürütülmelidir. Bu, tarihsel tecrübelerle elde edilmiş önemli bir husustur. Terör örgütleri ile devletler arsındaki fark, devletin her hareketinin hukuk ve ahlaki değerlerle sınırlı, teröristlerin ise hukuk dışı ve ahlaki kaygılar taşımayan aktörler olmasıdır.
Son husus, seferberlikte görev alan tüm kurum ve kadroların ne yaptıklarını, neden yaptıklarını, yapamadıkları, yapmadıkları iş ve açıklamaların mücadeleye katkısını anlayacak düzeyde basiretli ve “eğitilmiş” olmalarıdır.