The Others 1998'de Avrupa'da idam olmadı

1998'de Avrupa'da idam olmadı

11.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

1998'de Avrupa'da idam olmadı

1998de Avrupada idam olmadı


Hans Christian Krüger, Avrupa Konseyi'nin seçimle gelen Genel Sekreter Yardımcısı. Uzun yıllar Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun genel sekreterliğini yapan ve bu görevde iken Türkiye'ye çeşitli ziyaretlerde bulunan Krüger bir Alman yurttaşı. Kürger ile Strasbourg'da Türkiye - Avrupa Konseyi ilişkileri üzerine konuştum.

ŞAHİN ALPAY


* Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açık konuşayım: Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi'nin başlıca müşterilerinden biri haline gelmiş bulunuyor. Türk yurttaşlarının Mahkeme'ye yaptığı şikayetlerin büyük bölümü en ağır insan hakları ihlalleriyle ilgili. Şikayetlerin çoğu Güneydoğu'dan geliyor. Ancak Türkiye Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesi ile her zaman yakın bir işbirliği yaptı; Mahkeme kararlarını her zaman uyguladı.
* Türkiye'de Strasbourg'daki insan hakları mekanizmalarına büyük saygı gösteriliyor. Kanunlar ve uygulamalar, buradan çıkarılan kararlara göre düzeltiliyor. Ancak Kıbrıslı Rum hanım Titina Louzidiou'nun Kuzey Kıbrıs'taki mülkiyet haklarının Türkiye tarafından ihlal edildiğine dair karar, Mahkeme'nin saygınlığını büyük ölçüde sarstı. Bu uygulanması mümkün görünmeyen karar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu soruna bir çözüm bulmaya çalışmalıyız. Evet, sorun bir Mahkeme kararından kaynaklanıyor. Her zaman hatırlarım: Bir defasında Mahkeme Hollanda'nın son üç yüz yıllık anayasal tarihinin Sözleşme'yi ihlal ettiğine dair bir karar verdiğinde Hollanda Büyükelçisi, mahkemelerin bunun için varolduğunu; Mahkeme kararlarının görmezden gelinemeyeceğini, uygulanması gerektiğini söylemişti.
Louzidiou kararına da bir çözüm bulmamız gerekiyor. Bunun ne gibi bir çözüm olacağını söyleyemem. Söyleyebileceğim tek şey, "Bu kararı beğenmiyoruz, dolayısıyla kabul etmiyoruz" denemeyeceği. Çünkü bu Mahkeme kararlarının uygulanmaması gibi bir geleneğin başlatılması anlamına gelir.
Türkiye Avrupa Konseyi'nin çok eski, neredeyse kurucu üyesi. 1953 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni Türkiye hemen 1954'te; 1987 tarihli Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Sözleşmesi'ni de 1988'de onayladı. Türkiye'nin Mahkeme kararlarını uygulamaması düşünülemeyecek bir şey. Başka ve yeni üyelerin Mahkeme kararlarına uymayacağız demeleri düşünülemez. Bu çok zararlı bir yol açar.
* Louizidou kararına dayanılarak Türkiye'ye karşı yüzlerce dava açılmakta. Gerçekten, konuya acilen bir çözüm bulunmasına ihtiyaç var... Çünkü Türkiye'nin bu kararı uygulaması, Kıbrıs sorunuyla ilgili bütün argümanlarından vazgeçmesi anlamına gelir... Türkiye bu kararı uygulamazsa ne olur?
Çok olumsuz ve üzücü bir örnek verilmiş olur. Bu konuda bir çözüm, adadaki sorunların yalnızca Birleşmiş Milletler çerçevesinde değil, hiç değilse Louizidou kararı bağlamında Avrupa Konseyi'nde de tartışılması. Avrupa Konseyi'nin hemen bütün üyeleri bu kararın yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyor. Kararın politik olduğunu söyleyip geçmek mümkün değil.
* AİHM'nin İncal davasında aldığı karar, DGM'lerin asker üyeleri nedeniyle bağımsız olmadıkları ve adil yargılama yapamayacakları şeklinde. Asker üyelerin ayrılması sorunu halleder mi?
Elbette ki. DGM'lerin yarattığı sorun, asker üyenin varlığı. Asker üyelerin yerlerini sivil yargıçlara bırakmaları halinde Mahkeme'nin aradığı şartlar yerine gelir.
* Türkiye ile genel olarak Avrupa Konseyi ilişkileri konusunda ne söylenebilir?
Türkiye Avrupa Konseyi'nin 40 üyesinden biri. AK - Türkiye ilişkilerinin özel bir yönü yok. İnsan hakları sorunları dışında Türkiye'nin AK'nde çok saygın bir yeri var. Türkiye, Avrupa Birliği'nin üyesi değil, ama AK'nin üyesi. Dolayısıyla Türkiye'nin AK içindeki etkinliğine daha büyük bir dikkat göstermesi gerekiyor. Ve öyle da yapıyor.
* Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin Türkiye raporunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komite raporunun kamuoyuna açıklanmasına Türkiye tarafından ilk kez izin verilmesi, çok olumlu bir gelişme oldu. Bu, gizlenecek bir şey olmadığını gösteren, doğru yönde bir adım. Raporda durumda iyileşmeler olduğuna dair bazı beyanlar da yer almakta.
* AK Parlamenterler Meclisi üyeleri Barsony ve Schwimmer yakınlarda Türkiye'de demokratikleşme konusunda bir rapor hazırladılar. Demokratikleşme açısından Türkiye öteki üyelerle nasıl karşılaştırılabilir?
Raportörlerin görevi üye ülkelerde demokratikleşme alanında yapılması gerekenlerle ilgili gözlemlerde bulunmak. Ukrayna ile ilgili hayli eleştirel bir rapor var. Ukrayna'da idam cezası hala mevcut. Bu sorun Türkiye için de geçerli.
* Avrupa Konseyi'ne üye olacak ülkelerden idam cezasını kaldırmaları şartı aranmıyor mu? Çoğu üyeler idam cezasını kaldırmadı mı?
Avrupa Konseyi içinde idam cezasını muhafaza eden ülkeler hala var. Bunların çoğu eski Doğu Bloku ülkeleri. Ancak AK'nin genel politikası, bütün üyelerin idam cezasını kaldırmaları yönünde. Zira, devletin bir kişiyi öldürme hakkının bulunması, şiddet kullanılmasını teşvik eden bir durum. Öte yandan, haksız yere verilen bir idam ceszısını telafi etmenin imkanı yok.
Şuna da dikkat çekmek isterim ki geçtiğimiz 1998 yılında Rusya Federasyonu dahil, Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin hiç birinde idam cezası uygulanmadı. İdam cezasının kanunlarda bulunduğu ülkelerde bile artık ölüm cezası uygulanmıyor. Nitekim Türkiye'de de 15 yıldır uygulanmadı. Bu konuda bir moratorium var.
* AK Delegeler Komitesi'nin Öcalan davasıyla ilgili olarak bir karar tasarısı üzerinde müzakerelerde bulunduğu söyleniyor. Doğru mu?
PKK yandaşlarının ve başkalarının Avrupa Konseyi önünde günler süren gösteriler oldu. Dolayısıyla Delegeler Komitesi bu konuda bir şeyler söylenip söylenemeyeceğini araştırıyor. Komite genellikle ilgili bütün üyelerin üzerinde mutabık olduğu bir tutum takınıyor. Bu mutabakat sağlanmadan bir açıklama yapılması söz konusu değil. Ama görüşmeler yapılıyor.