The Others 25. yıl kavşağı

25. yıl kavşağı

14.06.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

25. yıl kavşağı

25. yıl kavşağı

Çeyrek yüzyılını kutlayan İstanbul Müzik Festivali yönetmeni Cevza Aktüze

Festival yöneticilerinin hayatını iki kelimeyle özetlersek, "zor seçimler" derdik herhalde. Bu yıl 25. yıldönümünü kutlayan İstanbul Müzik Festivaline tam yirmi bir yılını vermiş ve festivali son 14 yıldır yöneten Cevza Aktüze için de durum farklı değil.
Duvarlarında eski festivallerden fotoğraflar ve nefis müzik posterleri bulunan sade çalışma odasında buluştuğumuz zaman, bir yandan o gün İstanbul'a ulaşan Orfeo operasının dekorları vardı aklında, bir yandan da Festival'in bundan sonra izlemesi gereken yön ve kimlik kurcalıyordu zihnini.
"İstanbul'da artık sadece Müzik Festivali yok, başka etkinlikler de oluyor. Eylül'e alınan Yapı Kredi Gençlik Festivali var, şimdi yeni başlayan Bogaziçi Festivali var. Bütün bu etkinlikler katıldığı zaman, İstanbul Festivali'nin artık yavaş yavaş başka şekilde düşünülmesi gerektiği sonucuna ulaşılıyor.
Tabii bir de Kültür Merkezi'nin yapımı var, 2000 yılı için tasarlanıyor. Orada da bütün yıl yapılan etkinlikler olacak. Müzik Festivali'nde ne varsa, oda müziği konserleri, resitaller, orkestralar, orada da kış boyunca sürecek. O zaman İstanbul Festivali'nin tüm çehresinin değişmesi lazım."
Bir zamanlar tek başınaydı İstanbul Festivali. Bugün güneş etrafındaki gezegenler gibi irili ufaklı bir çok festival çevresinde dönüyor. Kendi yarattığı ortamın itici gücüyle, kendi kimliğini değiştiriyor. Ama hala anne festival, hala İstanbul'un uluslararası festivaller dünyasındaki tek kozu.
"Arkanızda gördüğünüz dosyalar, bu festival için yapılan başvurular" diyor Cevza Aktüze, duvar boyu uzanan dolapların üzerinde yükselen yığınlara işaret ederek; "Dünyada artık kimse 'orası neresi, siz kimsiniz' demiyor. Bunu başardık."
Öyleyse nasıl bir değişiklik geçirecek Müzik Festivali? Uzmanlaşma yönünde mi?
"Düşünceler biraz o yönde, ama henüz çerçevesini çizmedik. Topyekun bir uzmanlaşma değil belki; mesela bir yıl oda müziği öne çıkartılabilir, ertesi yıl belki piyano..."
Ama sırf müzik festivali olmak sözkonusu değil; "Bizde opera da var, bale de var. İki sanat birimini, sahne ve müziği birleştirdikleri için, vazgeçmeyiz.."
Opera tutkusu, devlet sanatçısı Leyla Gencer'in de yardımıyla, bu yıl Orfeo operasını getiriyor İstanbul'a. Yılın en uzun gecesi, 21 Haziran yaz dönencesinde, bence operanın en güzel dönemi olan 18. yüzyıla ait bu İtalyan operası, Festival'in bize ve kendine 25. doğumgünü armağanı.
Fakat doğum gününde hüzün de var, çünkü İstanbul Festivali'nin dünyadaki simgesi haline gelen ve Topkapı Sarayı'nda sahnelenmesi neredeyse gelenekselleşen Mozart'ın Saray'dan Kız Kaçırma operası, bu yıl yok.
"Bu bize parasal ve pratik sorunlar getirmeye başladı. Topkapı sarayı bize hep iyi niyetli yaklaştı ama onlar da bizim yüzümüzden zorlanmaya başladılar. Güvenlik açısından personel yetmezliği başgösterdi, maliyet yükseldi."
İstanbul'da büyük bir festival düzenlemek, hep gelip mekan sorununa dayanıyor. Öyle olmasa, Cevza Aktüze bütün dalları bünyesinde toplayan tek ve uzun bir festivali şahsen tercih edeceğini söylüyor; tıpkı bu yıl ellinci yıldönümünü kutlayan Edinburgh gibi.
Ama İstanbul'un gelişen avantajları da var. 1992 - 93 döneminde başlayan "tema" uygulaması "yeni kapılar açabiliyor". Festival bu yıl, bütün dünyada olduğu gibi Brahms ve Schubert'i anacak.
Bu yılki programlarını taradığım yaz festivalleri geliyor aklıma. Hiç birinde İstanbul'daki kadar orijinal bir Schubert kutlaması görmedim: Kudsi Erguner'in Schubert'ten Şevki Bey'e projesi (Viyana ve İstanbul'dan Şarkılar) İstanbul Festivali'nin hem geleneksel müzik bölümünü, hem de tema vurgusunu yaratcı bir şekilde birleştiriyor. İşte İstanbul farkı!
Sadece bestecilerle kalmayan temalaşma, ülke müziklerine de uzanıyor:
"Mesela bu yıl İngiltere var. Gelecek yıl Fransız besteciler, Fransız toplulukları olacak. 1999 için Orta Avrupa müziğini düşündük. 2000'de belki Amerika olabilir..."
Ama Cevza Aktüze'nin gönlünde başka aslan yatıyor: "Bestecilere yönelik toplu eser kuşakları yapmayı çok isterdim...Mesela üç gün süreyle Beethoven'in dokuz senfonisi...hatta birkaç farklı orkestranın yorumlarını karşılaştırmak. Ama bunlar Türk izleyicisine ne kadar cazip gelir, onu bilemiyorum."
Yine festival yöneticisinin zor seçeneklerine geliyoruz. İstanbul Festivali genel müzikseverle uzmanlaşmış müzikseveri, Türk izleyicisiyle Festivalin turistik potanisyelini iyi dengelemek zorunda.
Ve bir de Türk bestecileri, Türk eserleri desteklemek tabii. 90. doğum yıldönümünde Adnan Saygun'un ruhu dolaşacak bu yıl festivalde. Bazı sanatçıların "Yaşayan Türk bestecileri desteklenmiyor, programlara Türk eseri konmuyor" eleştirisini kabul etmiyor Cevza Hanım: "Böyle bir politikamız tabii ki var ama imkanlar dahilinde. Özellikle turnede olan yabancı orkestralara öneriler yapıyoruz, ama her zaman başarılı olamıyorsunuz."
Yabancı orkestralardan söz etmişken, Cevza Aktüze'ye bu yılki kişisel seçimini soruyorum: Hangi konser onun gözünde gerçek bir 25. yıldönüm konseri?
Biraz zorlandıktan sonra, gözleri parlayarak cevaplıyor:
"BBC Senfoni Orkestrası ve Korosu. 1 Temmuz'da Elgar'dan Gerontius'un Düşü'nü yorumlayacaklar. Türkiye'de ilk defa yapılıyor, bir daha da yapılacağını sanmıyorum. Aya İrini'de nasıl tınlayacak diye bayağı merak ediyorum."
Benim seçimim ise, 24 Haziran'da ünlü kemancı Gidon Kremer'in Arjantin'li besteci Astor Piazzola'ya saygı konseri "Büyük Tango". Ama kimilerinin de Amsterdam Concertgebouw Kraliyet Orkestrası'nı yahut Ricardo Muti yönetiminde la Scala Filarmoni'yi heyecanla beklediğini biliyorum.
Ayrılırken gene "kimlik" değişimine geliyoruz. "Her yenilik biraz ürkütücüdür" diyor Cevza Aktüze. Ama hiç ürkmüş bir hali yok. Diyorum ya hep, İstanbul Festivali cesur bir festival diye. Nice yıllara.